bir

415 22 262
                                    


"Arkadaşlar götüm kalktı."

Salona giriş yapan Eray'ın bu cümlesi şaşırtmasa da ilgi çekmeyi başarmıştı.

"N'oldu lan? Sokakta bir kızla göz göze mi geldin?" Furkan'dan beklenmeyen bir çıkış olsa da sözündeki doğruluk payı güldürmüştü salonu.

"Yok abi kesin bir kız yanından geçmiştir." Sefa olayı bir tık daha ileri taşımıştı ama son noktayı Uğur koyacaktı.

"Onlar mecmua kardeşim. Bu kesin bir kızla aynı sokakta yürümüştür beş dakika boyunca."

Eray gözlerini devirdi. Biraz sonra diyeceklerini duyduklarında ağızlarının açık kalacağına emindi.

"Anca dalga geçin. Serhat Doğramacı yaptığım yemeği puanladı oğlum!"

O zamana kadar ağzını açmamış Barbaros, kafasını büyük bir hızla kitabından kaldırdı.

"Hassiktir lan oradan!" Eray'ın yüzündeki ciddiyeti fark etmesiyle ayağa kalkıp arkadaşına yaklaştı. Eğer Serhat Doğramacı ile kendisinden önce biri etkileşime geçseydi dişlerini kırabilirdi.

"Göster lan!" dedi arkadaşının yanında dikilince. Yüz kasları şimdiden kasılmaya başlamıştı. Bunu gören arkadaşları ise başka bir dalga malzemesi bulmuş oldular.

"Kıskandı bu." diye atıldı Sefa. Niyeti asla arkadaşının hislerini küçümsemek değildi, sadece dalga geçmek fazlasıyla eğlenceliydi.

Barbaros Sefa'nın dediklerini umursayamadı. Şu an tek odağı Serhat Doğramacı idi. Eray telefonunu açıp Serhat Doğramacı'nın puanladığı tabağının fotoğrafını gösterdi.

Barbaros ekrana baktığında Eray’ın tabağından hiçbir şey anlayamamıştı lakin tabaktan ziyade tweete vermişti odağını. Gördüğü puanla donup kalırken, diğer arkadaşları sevinç kahkahaları atıyorlardı.

Eray çok iyi bir puan almıştı, sadece iyi bir puan almakla kalmamış, Serhat Doğramacı’nın övgülerini de almıştı. Puanlarının kıtlığı ve mükemmeliyetçiliği ile bilinen bu adamın Eray'a bu puan vermesi mucize niteliğindeydi.

Eray çok becerikli birisiydi. Elinden çıkan her yemek muazzam oluyordu. Barbaros onun ilerde çok büyük bir şef olacağına adı gibi emindi.

"Ee o zaman bunu kutlamıyor muyuz? Ne duruyorsunuz?" Emir'in dediği şeyle hepsi 'yine mi?' Dercesine kafalarını arkaya attılar.

Emir, tam bir parti-kutlama bağımlısıydı... Konu her ne olursa olsun olayı bir şekilde kutlamaya getirirdi.

Emir dudaklarını büzüp “N’olur?” dercesine baktığında kimse kırmak istemedi onu. Dünden razılardı aslında ama ilk seferde reddedip birbirlerini yalvartmak bilinçsizce kazandıkları bir alışkanlık olmuştu evlerinde.

Masa donatılmış, rakılar konulmuştu. Emir ve Eray horon tepiyor, Barbaros “Yanlış yapıyorsunuz uşaklar..." diye onları uyarıyordu. Horon tepmeyi bunca yıl nasıl öğretemediğini de sorguluyordu arada. Furkan ve Sefa ise gündelik muhabbetlerden bahsediyorlar hem de Eray ve Emir'e gülüyorlardı. Uğur ise bir kenarda bu göz kanatan dans gösterisini videoya alıyordu.

Bu arkadaş grubu düşünüldüğünde birbirlerini yiyebilecek kapasitede bir dizi adamdan oluşuyordu ama hepsinin çok farklı karakterlerde olması birbirlerini tamamlamalarını sağlıyordu. Birbirlerine benzeyen yönleri elbette vardı; Barbaros ve Eray genelde agresif ve tartışan taraf olurlardı mesela. İnsanlar onları benzetse de onlar çok farklı kişiliklerdi aslında.

Eray ve Barbaros sınıfın haylaz çocukları gibilerdi. Furkan daha sessiz, Uğur soğuk espiri kralı, Sefa yerinde konuşma üstadı, Emir ise grubun yakışıklı ve çapkın çocuğuydu.

Bir erkek grubunda olması gereken herkes vardı. Yakışıklı, haylaz, sessiz, şakacı...

Nihayet uzun geceyi bitirme kararı aldıklarında, oğlanların yarısı kendinden geçmişti. Eray Barbaros'tan destek alıp yürürken; Furkan, yanındaki eşyalara tutunarak odaya ilerliyordu.
Sefa, Uğur ve Emir ise yürümeye üşenmiş,salonda yatma kararı almışlardı. Bu durum ise kimseyi şaşırtmamıştı.

Barbaros sonunda Eray'ı yatağına yatırdığında Eray'ın hemen karşısındaki odasına ilerledi. Diğerlerine nazaran daha az içmiş olsa da bu sarhoş olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Alkole alıştıramamıştı bedenini bir türlü.

Yatağına uzandıktan sonra aklına bugün olan şey gelmesiyle iki tutam uykusu da kaçmış oldu. Serhat Doğramacı'nın Eray'ın yemeğini puanlaması... Ne büyük olaydı ama?

Serhat Doğramacı ne kadar onu tanımasa da Barbaros, onu ilk gördüğü anın her saniyesini ezbere biliyordu.

#flashback

"Yine mi konuşma var?"

Barbaros'un dediği şeyle Furkan omuz silkti. "Serhat Doğramacı geliyormuş bu sefer..." Barbaros kaşlarını çattı. "O kim lan?" Eray kahkaha atıp Barbaros'un koluna girdi. "Eski MasterChef şampiyonu...Sen tanımazsın." Barbaros anladığına dair kafa salladığında konuşmanın yapılıcağı ana salona girmişlerdi nihayet.

Emir, Uğur ve Barbaros; Furkan, Sefa ve Eray'dan 1 üst sınıftaydılar. Bu konuşmalar gün geçtikçe daha çok sıkıyordu onları.

Herkes yerini aldığında Barbaros fakültenin fotoğrafçısı olduğundan, Serhat'ı çekmek için lenslerini temizleme başladı. Derslerinin tüm gün olduğu tek günde ortaya çıkan bu konuşmacıya beslediği istemsiz antipati ileride çok farklı şeylere sebebiyet verecek olsada farkında değildi daha.

Düşündüğünden daha az bekleten konuşmacı sahneye çıktı. Normalde en az yarım saat bekleme süresi verirdi kendine Barbaros. Bu süreçte de arkadaşlarının ve diğer öğrencilerin absürt fotoğraflarını çekerdi. Konuşmalardaki tek eğlence kaynağı kısa sürdüğü için içindeki bu antipati biraz daha büyüdü.

Bir yandan çok umursamayarak fotoğrafını çekiyor, diğer yandan da başka şeyler düşünüyordu. Vizelerine iki hafta vardı ve bunları düzgün bir ortalama ile vermeye çalışıyordu. Üniversiteden mezun olduğunda gökten zembille iş teklifleri inmesini çok isterdi lakin insanların ayağına gitmek dışında bir seçeneği yoktu günümüz Türkiye’sinde.

Duyduğu büyük bir kahkaha sesi ile düşüncelerinden ayrıldı. Hayatında kulaklarına ilişen en güzel kahkahayı duyduğunu düşünürken, odağını konuşmacıya verdi.

Fotoğrafları çekerken onu dinlemeye başladı. İlginç bir şekilde ona karşı filizlenen minik hisleri sempatiye dönüştü. Bu adamı büyülenmişçesine izlerken, harika kareleri kaçırdığını fark etmedi bile.

Diksiyonu çok yerindeydi, espriliydi de. Sahtelikten uzak cümleleri Barbaros'u kendine çekmişti. Hem hayat dersi veriyor hem de sorulan soruları tam olması gerektiği gibi, uzatmadan lakin kafalarında da bir soru işareti bırakmadan cevaplayabiliyordu. Böyle bir konuşmacı uzun süredir gelmemişti üniversitelerine.

İlk kez bir konuşmayı, sıkılmadan ve bunalmadan geride bıraktı Barbaros.

Bu adamı araştırması gerekiyordu.

Derslerinin artık bittiğini anladığında kantine yöneldi.Elindeki bilgisayarı masaya koyup arama butonuna Serhat Doğramacı yazdı. Diğer yandan kamerasındaki fotoğrafları bilgisayarına aktarmaya başladı.

İlk işi forumlara girmek oldu. Herkes tarafından sevilen ve sayılan bu adam ayrıca işinde oldukça başarılı olmasıyla methedilmişti.

Kantinden aldığı vişne suyundan büyük yudumlar alırken, araştırmalarını biraz daha derine taşımak istedi. İlk sosyal medya hesaplarına girdi. Genelde yaptığı yemekleri paylaşıyordu, buradan bir iş çıkmayacağı neredeyse belliydi.

Twitter'a da girdiğinde yazdığı esprili tweetler Barbaros'un oldukça hoşuna gitmişti.Kendi halinde takıldığı belli olan bu adamın medya unsuru olarak hareket etmemesi fazlasıyla çekici hale getiriyordu onu.

O gün akşama kadar Serhat'ı araştıran Barbaros, kendi çektiği resimlerin azlığına küfretmeden de edememişti. Onu dinlemek öyle bir ruh haline sokmuş olmalıydı ki tek işi olan fotoğraf çekmeyi bile unutmuştu.

Ve Serhat Doğramacı'ya olan yadsınamaz ve karşı koyamadığı ilgisi tam a o gün başlamıştı.

Hasret Kareleri ‖ serbarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin