üç

195 15 104
                                    

Barbaros adımlarını götürdüğü yere gitti. Kafasında bir yer yoktu, sadece uzaklaşmak istiyordu. Kaybolmak istiyordu belki de. Uzun zamandır hayalini kurduğu tanışmanın böyle olmasını asla beklememişti. Aylardır hayallerini ve rüyalarını süsleyen bu adamın böyle biri çıkacağını düşünmemişti.

'Amatörsün.'

Barbaros'un kafasında bu söz dolaşıyordu. Belki de gerçekten amatördü. Kendisinden şüphe ettiriyordu bu adam.

Telefonu aralıksız titremesi bitmiyordu, derin bir nefes alıp telefonunu eline aldı. Eray arıyordu.

"Sabır Allahım... Sabır."

Telefonu açtığında Eray'ın derin nefesi ilişti kulağına.

"Neden açmıyorsun oğlum? Nerdesin söyle." Barbaros derin bir şekilde ofladı. "Güzel kardeşim yalnız kalmak istiyorum dedim. Germe beni." dedikten sonra arkadaşının yüzüne kapattı. Evet, yaptığı yanlıştı ama sağlıklı düşünemiyordu. Aptal hissediyordu kendini.
Yani, neden Serhat Doğramacı?

Neden onun söylediği şeyler bu kadar canını acıtmaya yetmişti?

Neden neden neden...

Kafasında milyon tane soru vardı. Sadece bir konuşmasına denk geldiği adam nasıl bir anda hayatının bir parçası olmuştu? Onu bir idol olarak görmüştü belki de. Olabilir miydi? Bu yüzden mi dediği şeyler bu kadar onu kırmıştı, parçalamıştı, yok etmişti?

Yağmur yağmaya daha da hızlı yağmaya başladı. "Sikeyim!" diye mırıldandı Barbaros. Normalde yağmura bayılırdı fakat şu an her şeyden nefret ettiği gibi, ona da nefret besliyordu. Elinde tuttuğu deri montu giyip yürümeye devam etti. Uzun süre yürüdükten sonra geldiği yeri görmesiyle gülümsedi.

Kendini bildi bileli hep buraya gelirdi. Bir sıkıntısı olduğu zaman yalnız kalabileceği tek yer olan burada bulurdu kendini. Hatta küçükken burdaki bitkilerin onla konuştuğunu bile düşünürdü.
"Aptalsın Barbaros." diye mırıldandı. Aşırı şekilde ıslanmıştı. Adeta kıyafetleriyle banyo yapmış gibiydi. Islak saçları gözüne gelirken, montunu çıkarıp yere attı.

Kollarını iki yana açıp yüzünü yağan yağmura verdi. Bir tür terapi gibiydi onun için. Gözlerini de kapattığında bir anda yağmurun durduğunu hissetti, artık bedenine yağmur damlaları değmiyordu. Hatta o kadar kaptırmıştı ki kendini, fark etmesi biraz uzun sürmüştü zavallı çocuğun.

Bir şey onu engelliyor gibiydi, çünkü duyduğu bu seslerin yağmur damlalarının sesi olduğundan emindi. Gözlerini açtığında bir şemsiyenin altında olduğunu anladı. Bu olaya kaşlarını çattığında yanındaki bedeni gördü. Şemsiyeden kurtulduğunda karşısında duran kişiyi tanıması ile duraksadı.

Serhat Doğramacı tam karşısında ona şemsiye tutuyordu. Doğramacı boğazını temizleyip Barbaros'a baktı. "Sen manyak mısın? Deli gibi yağmur yağıyor ve sen kollarını iki yana açmış yağmura teslim ediyorsun kendini. Nedir bu romantikilik?"

Barbaros gözlerini kırpıştırdığında Serhat yerdeki montu fark etti. Yüzünü ekşiterek montun ucunu iki parmağıyla tutup derin bir nefes aldı. "Çamur olmuş bu. Giyemezsin de bunu." Barbaros hala dümdüz bir yüz ifadesiyle Serhat'a bakıyordu.

Serhat düşünüyormuş gibi yaptı. Sonradan elindeki şemsiyeyi Barbaros'a uzattı. "Tutsana sen şunu." Barbaros uzattığı şemsiyeyi titreyen elleriyle tuttuğunda Serhat bu titremelere göz devirmek istedi ama yapmadı. Giydiği şık ceketi çıkartıp Barbaros'a verdi. "Hasta olucaksın. Giy."

"S-sizin ne işiniz var burada?" Barbaros sonunda geçirdiği şoku atlatabilmeye başlamıştı. Kalbi resmen boğazında atıyordu. Serhat sıkılmışçasına derin bir nefes aldı. "Bak, ıslanıyorum zaten boş yere. Gözünü seveyim giy şunu." Barbaros anında şemsiyeyi Serhat'ın üstünde tuttu.
"Giyer misin şu ceketi? Üşütüp hasta olacaksın sonra Eray sana bakma bahanesiyle işten kaytaracak."

Hasret Kareleri ‖ serbarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin