"Yarın maç var~" Sakura şarkı söylercesine konuştuğunda öğle yemeği yemekte olan çocuklar, artık bir haftadan fazladır onunla olmaktan doğan bir bağışıklıkla kızı takmadılar.
"Herkes gelecek, bizim Koç da gelecek~" diye devam etti kız. "Bu koçu sevmiyorum, o da beni sevmiyordur kesin. Maçı izlemeye Sanae de gelecektir değil mi~ Bı~ktı~m.."
"Sanae'yle derdin ne ki?" diye sordu Tsubasa sözünü keserek.
"Sanae'yle derdim mi? Püf, onunla derdim niye olsun? Ciddiye bile almam kendisini." dedi Sakura alayla. "Onun benimle derdi var." Ciddileşip dudak büzdü. "Beni ne zaman görse üzerime atlayacak gibi duruyor ve konuştuğunda ise sürekli laf atmaktan geri kalmıyor."
"Aslında kötü birisi değildir, sana neden sataşıyor acaba?" dedi Tsubasa. "Ona bir şey yapmış olmayasın?" diye ekledi tek kaşını kaldırarak.
"Hah, ne yapabilirim? Hem bence.." Tsubasa'ya eğildi. "beni kıskanıyor o." diye fısıldadı.
Tsubasa kahkaha saldı. "Seni neden kıskansın o?"
"Ne gülüyorsun be!" dedi onun koluna vuran Sakura. "Ciddiyim ben. Senden hoşlandığını biliyorsun değil mi?"
"Ne?" Tsubasa'nın ayrılan ağzını gören Sakura iç geçirdi. "Bu kadar aptal olman beni bitiriyor. Aptal değil yani şey, saf demek istedim." diye düzeltti çabucak. "Ama gerçekten nasıl bilmezsin? Bütün okulun bildiği bir şey bu. Sürekli sana tezahürat yapıyor, sürekli senin hakkında konuşuyor. Ben de takımın menajeri olduğumdan size daha yakınım, bunu kıskanıyor. Sana yaklaşmak için bir yol bulduğumu düşünüyor. Kendisinin bunu düşünememiş olmasına kızıyordur tahminen." dedi omuz silkerek. "Seninle ilgilenecek kadar malız sanki." Bir kaşık pilavı ağzına sokup yemeye başladı.
"O niyeymiş? Neyim var benim?" dedi Tsubasa sesine yansıyan bir hayalkırıklığıyla.
Sakura lokmasını yuttu. "Yanlış anlama ama tipim değilsin."
"Tip yoksunu!" diye hıhladı Tsubasa.
"Vatan haini!??!" Biraz ileride oturan Ishizaki bağırarak ayağa kalktı. Herkes ona "Ne yapıyor bu?" dercesine bakınca kızardı. "Tsubasa öyle diyince aklıma geldi napim?"
Sabır dilenir bir tavırla başını iki yana sallayan Sakura ağzına yemek tıkmaya devam etti.
¶¶¶
"Aslanlarım benim, yapacaksınız inanıyorum size." Sakura konuştuğunda onu pek ciddiye alan yoktu. Çünkü yüzüne -nereden bulduysa- Nankatsu'nun formasının renklerinde çizgi çekmiş, eline de beyzbol statlarında görebileceğiniz türden büyük bir mavi el geçirmişti.
Aşırıya kaçmayı sevmek bu olsa gerekti.
Yine de takımını destekleyen iyi bir menajer olduğu yadsınamazdı. Koçun birkaç lafından sonra sahaya çıkan takım kendilerinden eminlerdi.
"BİZ NANKATSU'YUZ!" diye bağırdı Sakura yarı sırıtarak arkalarından. Bu şakayı hala unutmamıştı.
"Biz Nankatsu'yuz!" diye cevap verdiler diğerleri de. Yedekteki Morisaki ve Ishizaki de bu bağrışmadan geri kalmamışlardı.
"Göster kendini Misaki!" diye seslendi, seyirci tarafında oturan Matsuyama. Misaki'nin Furano'da olduğu zamanlarda beraber oynamışlıkları çoktu. Misaki karşılık olarak eliyle selam çaktı.
Sunucu, iki takımın kadrosunu (her zamanki gibi) yorumlarını eksik etmeden okudu. Sunucular farklı olsa da hepsinin hamurları birdi belki de.
"Bir dakika, Tsubasa'ya bilinmeyen bir oyuncu mu dedi o? Hepsinin tozunu attırır bir kere!!!" Sakura, sunucunun sarf ettiği cümleye sinirlenip bağırmaya başladı. Ishizaki de aynı haldeydi fakat kızın bağırışları ayrı bir seviyeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
花見
Fanfiction花見'ʰᵃⁿᵃᵐⁱ' »𝖿𝗂𝗂𝗅 •𝙳𝚘̈𝚔𝚞̈𝚕𝚎𝚗 𝚔𝚒𝚛𝚊𝚣 𝚌̧𝚒𝚌̧𝚎𝚔𝚕𝚎𝚛𝚒𝚗𝚒 𝚒𝚣𝚕𝚎𝚖𝚎𝚔 "Geldiysen en azından bizi çalıştırman gerekmiyor mu?" diye seslendi ayağında top sektiren Tsubasa. Sakura omuz silkti. "Zaten bütün gün sizinle uğraşıyordum...