Şimdi usul usul kar yağıyor bu şehre...
Beyaza bulanıyor her yer, sanki tertemiz hiç günah işlenmemişçesine. Hayat bizi yordu değil mi? Yalnız kaldık o beyazların içinde. İnsan insana deva olacakken dert olduk biz birbirimize. Sahi bırakıp giderken beni hiç mi canın yanmadı? Hiç olmazsa benim kadar? Yanmadı değil mi? Yansa nasıl giderdin? Ardına bile bakmadan? Arkanda bunca soru bırakmışken, kayboldun o beyazlar içinde. Gözümün önünde durur gidişin, yokuş aşağı elini kollunu sallaya sallaya yürümüştün ya hani. Sen hatırlamazsın değil mi? O gidiş bir tek beni yaktı sanki. Ben cevapsız sorularımla kalakaldım, bana bıraktığın bu yokluğu paylaşacak kimse bulamadım henüz. Bir ben varım birde yalnızlığım. Sevgilim karlar üzerindeki şu ayak izleri senin 'öyle değil' deme. Biliyorum. Gittiğin yoldan dönmeyeceksin, sen bana gelmeyeceksin hiçbir zaman. İnsan öğreniyor işte, yarasıyla yaşamayı da, nefes almayı da yeniden. Zaman zehirli bir ok, her gün daha derine inen. Öğrendim, bir daha kimse için kendimden vazgeçmemeyi öğrendim. Kızıyorum kendime biliyor musun? Annemin her gün söyleyip öğretemediği her şeyi sen bana bir anda öğrettin. Ah... Annem... Şimdi bilse, görse bu yaşadıklarımı ne çok kızar bana. 'Ben sana kendinden vazgeçmek yok demedim mi?' der değil mi? Sevgilim, biliyor musun? İyi ki gittin. İyi ki gittin de bana beni yeniden öğrettin. Hayattaki en büyük dersimi bana sen verdin. Beklemiyorum artık pencere kenarlarında, telefon başında. Biliyorum ne geçeceksin bir daha bu sokaktan ne de o telefon bir daha senin aramanla çalacak. Sevgilim ben vazgeçtim. Ben seni sevmekten vazgeçtim, beklemekten değil. Biliyorum ki; bir gün hayatla bütün hesaplaşmalarını bitirip bana döneceksin. Ama bende sana yer kalmayacak...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sahipsiz hayatlar
Short StoryŞuan hayatınıza yeni bir insan koyuyorsunuz, ondan ayrıldıktan sonra bir süre kalbinizde onunla yaşayacaksınız, tıpkı benim gibi... Bir otobüs yolculuğunda tanıştık o kadınla... Kahverengi gözleri vardı ve sürekli doluyordu, ağlamasını bekledim anla...