Yine soğuk bir Şubat akşamıydı.
Bir adam, arabasının kapısını hızlı ve sert bir şekilde kapatıp, soğuk, karanlık, eski ve ıssız binaya doğru yürüdü.
Kaçıyordu. Ondan, bundan, şundan. Herkesden. Kaçmalıydı. Doğrusu buydu. Aldatılmıştı. Bir kadın tarafından değil; kardeşi tarafından, can yoldaşı tarafından, çocukluğu tarafından.
Bu yolda birlikteyiz, kardeşim.Ona kırgındı. Kızmıştı. Babalarının emanetini birlikte koruyacaklardı. Ama öyle olmadı.
Sessiz binada adımları yankı yapıyordu. En sonunda karşısına geçti. Ondan korkmuyordu. Korkmamalıydı da.
Kardeşinin yanında korumaları da vardı. Korkak! diye düşündü genç adam.
"Vay vay vay!" Meydan okurcasına konuşuyordu onunla. "Siz buralara gelir miydiniz?"
"Sen beni çağırdın. Ne söyleyeceksen hemen söyle." Genç adam ona olan nefretinden kaskatı kesilmişti.
"Kısa keseceğim, kardeşim," ona doğru bir kaç adım attı. "Onu, bana ver!" Sesindeki alaycı ton gitmiş, yerine ciddi bir ton gelmişti.
Adamın yüzünde çarpık bir gülümseme belirdi ve bir kaç adım geriledi. "Gel de al!"
Bunu demesiyle binanın içine kaslı ve resmi giyinmiş adamlar girdi. Kardeşinin adamlarına saldırdı. Adamlar birbirlerine saldırırken, kardeşi genç adama doğru hızlıca yürüdü. Tam dibine girdi. Yumruğunu kaldırdı ve tam adamın yüzüne indirecek iken genç adam elini tuttu ve geri indirdi. Gömleğinin yakasından tutup yüzünü kendi yüzüne çekti.
"Sen, bana ihanet ettin. Ve şimdide benden, onu vermemi mi bekliyorsun lan?!" Öyle bir bağırmıştı ki sesi büyük binada hafifçe yankılanmıştı.
Kardeşi cevap vermek yerine çarpık bir şekilde güldü. Genç adam buna dayanamadı ve tüm gücüyle kardeşinin yüzüne yumruk attı. Yumruk, kardeşinin gülüşünü kesti. Genç adam, kardeşinin yakasını bıraktı ve geri geri bir kaç adım atarak binadan çıktı. Kardeşi de onun peşinden koştu ve "Bu iş burada bitmedi!" diye bağırdı.
Genç adam arabasına binerken adamları da binadan çıkıyordu. Hızlıca arabayı çalıştırdı ve yola koyuldu.
Yarım saat buyunca araba sürmüştü. Sonunda sahilde durdu ve arabadan indi. Arabanın kaportasına yaslandı ve elleriyle yüzünü kapattı. Bir kaç saniye sonra ellerini çekti.
Üzerinde siyah, kısa kollu bir t-shirt ve siyah bir hırkadan başka bir şey yoktu. Ama üşümüyordu. Kardeşine olan öfkesi onu ateşlere boğuyordu.
O sırada...
Bir kız. İzmir'de ögrenci. Herkesin olduğu gibi onun da sevgilisi ve arkadaşları var. O akşam staj yaptığı yerden çıkıp erkek arkadaşı ile buluşmaya gidecekti. Erkek arkadaşına geç geleceğini söylemişti. Ama işi hemen bitti ve erkek arkadaşı ile buluşacağı kafeye doğru gitti.
Kafeye vardı ve içeri bir göz attı. İlk bakışta göze çarpan bir çift gördü. Erkek, kızın boynunu öpüyor ve elleriyle sırtını sarıyordu. Hemen gözlerini onlardan çekti ve başka yöne baktı. İlk başta kim olduklarını kestiremedi. Kafasına jeton bir kaç saniye sonra düştü. Orada öpüşen çift, en yakın arkadaşı ve erkek arkadaşıydı. Tanrım! Böyle şeylerin sadece filmlerde, kitaplarda olacağını düşünürdü. Demek ki gerçek hayatta da böyle şeyler vardı.
Kimsenin önünde ağlamazdı. O an gözyaşları gözlerine batsa bile ağlamazdı. Yapamazdı. Birinin önünde ağlarsa küçük düşeceğini sanırdı.
O an ağlayacağını düşündü. Ağlamamak için dişlerini birbirine bastırıyordu. Sevgilisi - eski sevgilisi ve arkadaşı öpüşürken, arkadaşı kızı gördü ve yüzündeki gülümseme kayboldu. Gülümseme yerine korku gelmişti yüzüne. Kız onu duymasada ne dediğini anlamıştı. İsmini söylemişti. Eski sevgilisi de ona baktı. Onun gözlerinde de artık korku vardı.
Kız kafeden çıktı. Hızlı adımlarla yürüyordu. Nereye gittiğini bilmiyordu. O an sadece eve gidip uyumak istiyordu.
Eski sevgilisi arkasından ona sesleniyordu. Onu duymazdan geliyordu. En sonunda genç onun kolundan tuttu ve kendisine döndürdü.
"Bak, her şeyi anlatabilirim. Olay bildiğin gibi değil."
"Neyi anlatacaksın? Onunla nasıl seviştiğinimi? Eğer anlatacaksan ben gidiyorum." Kolundan kurtuldu ve yürümeye devam etti.
"Ya, sevgilim hadi ama. Anlatayım. Gel yanıma." Tekrar kolundan tuttu.
"Ne sevgilimi lan? Ne sevgilimi? Sevgilim mevgilim yok! Bitti! Duydun mu? Bitti!" Bağırmıştı. Etraftakiler onlara bakıyordu. Kokundan kurtuldu ve yürümeye devam etti. Sahile doğru gidiyordu.
Hızlı hızlı, yere bakarak yürüyordu. Birden bir şeye ya da birine çarptı. Kimsenin önünda ağlamayan kız, etten duvara çarpınca ağlamaya başladı. Genç adam neye uğradığını şaşırdı.
"İyi misin?" Genç adam kızı kollarından tuttu. Kız daha fazla dayanamadı ve yere oturdu. Adam yanına oturdu. Kız elleriyle yüzünü kapattı. Bir iki dakika sonra sustu.
"Iyi misin?"
"Evet, iyiyim." Ayağa kalktı. Adam da ayağa kalktı ama kızı kolundan tuttu. Kız kızardı. Neden bunu yapmıştı, anlamamıştı.
"Bekle, nereye gidiyorsun? Konuşmak ister misin?"
"İnceliğiniz için teşekkür ederim ama sizi tanımıyorum." Adama bakmıyordu. Eğer bakarsa yüzünün kızardığını görür ve yüzü daha da kızarırdı.
"Tanışabiliriz." Kız ilk başta adamın piç olduğunu düşündü. Taa ki adamın gözlerine bakana kadar. Gözleri bir deniz kadar mavi, bir ağaç kadar yeşildi. Nasıl oluyorda ikisinin ortasında bir renk olabiliyor bu? diye düşündü. Adamın gözlerinde de aynı duyguyu gördü. Aldatılma.
"Bilemiyorum," dedi kız.
"Bence biliyorsun. İhtiyacın var. Bunu hissedebiliyorum." Kız, adamın gözlerinde bir parıltı gördü.
"Tamam."