#2. Korkak

566 183 94
                                    

    Bir insanı sevmeniz için onunla tanışmanıza bile gerek yoktur kimi zaman. Çünkü kalbiniz, daha onu görür görmez ritmini değiştirerek ona özel bir melodiye dönüştürür atışlarını ve siz bu durum karşısında eliniz kolunuz bağlı seyredersiniz. Biz seçmeyiz âşık olduğumuz -ya da olacağımız- insanı. Aramayız da aslında. Ne o bizi bulur, ne de biz onu. Karşılaşırız. Hiçbir şekilde karşı koyamayacağın insanı, hayat seninle karşı karşıya getirir ve bakakalırsın.
   Şuan bende olduğu gibi. Okulun bahçesindeki banka oturmuş, arkadaşlarıyla konuşan Gökhan'ı seyrediyordum. Sıla kolumu delercesine dürtünce bakışlarımı zor da olsa ona çevirmeye çalıştım. Başaramamış olduğumdan olsa gerek, çenemden tutup ona bakmamı sağladı."Gidip bir merhaba desene. Böyle uzaktan nereye kadar?"

"E merhaba dedikten sonra ne diyeceğim? Olmaz, utanırım."

"Merhabadan sonra nasılsın tarzında normal insanlar gibi havadan sudan konuşabilirsin." dediğinde ona gözlerimi devirdim. Tekrar asıl manzarama dönerken Gökhan'ın yanına kızların gelmiş olduğunu gördüm. Kaşlarım çatıldı.

"Sürekli erteliyorsun. 1 yıl oldu. Bu yıl okul bitince n'apıcaksın? Bir daha nasıl ulaşacaksın ona," dedi Sıla. Oldukça haklıydı. "Görmüyor musun, 2 saniyede kızlar etrafına üşüştü. Eğer şimdi ona karşı bir adım atmazsan, ileride atım atacağın o kişiyi karşında bulamayabilirsin." ve kahretsin ki yine haklıydı. Sinirlendim ve kendimi tutamadım.

"Başlarından aşağıya kaynar çiş dökülsün inşallah. Düğün günü kucağına verdikleri bebek gelinliğine işesin. Gerdek gecesi ishal olsunlar." deyince Sıla zorla ağzımı kapattı. Bir yandan da gülüyordu. "Nereden aklına geliyor böyle beddualar? Kaynamış çiş ne ya?" dedi ve beraberce gülüp oturduğumuz banktan kalktık.
   Merdivenlere doğru yürürken Merve Gökhan'ın yanından sinirli bir şekilde ayrılarak bana omuz attı. Kan beynime sıçradı ve kolundan tutup durdurdum onu.

"Kör müsün be?! Önüne baksana!"

"Ne o, canın mı acıdı?" dedi Merve alayla. Biz burun buruna sinirle birbirimize bakarken bahçedekiler de bize bakıyordu. Sağ elimin işaret parmağını kaldırıp ona doğru sallamaya başladım. Burun buruna olduğumuz için parmağımı biraz daha yüzüne yaklaştırsam gözüne girmesi olasıydı çünkü boyu 10cm kadar kısaydı benden. Parmağımı gözüne sokmayı bir ara düşünmeliydim.

"Olur da bir daha tekrarlarsan, canı acıyacak kişi ben değil, sen olursun!" dedim dişlerimin arasından tıslayarak.

"Sakin olun hanımlar. Bence ikiniz de disipline gitmeyi istemezsiniz."

   Senin geldiği yöne bakınca Gökhan'ı gördüm. Yüzünde hafif bir gülümsemeyle karşımda durdu. O an kalbim bütün kanı yanaklarıma pompaladı.

"Sakin ol güzellik. Kötü bir amacım yok." dedi Gökhan ellerini havaya kaldırarak. Kendime bakınca, parmağım havada ve bir elim belimde, çatık kaşlarımla ona bakıyor olduğumu fark ettim. Ah canım ya. Benim sinirim sana değil ki. A bi dakika. Sen bana güzellik mi dedin? Allah'ım ben şok!

   Merve, "Gökhan'cığım... Sen boş versene şu aptal kızı." deyince asıl mevzuma geri döndüm. Anlamadığım, konu ne ara benim aptal oluşuma gelmişti? Ama oyun istiyorsa, ben gayet güzel oynardım. Onu size kısaca özetleyeyim; Burnu havada, kurnaz ama akıl yoksulu, şirret bir kız. Evet, bu kadar. Güzel bir şeye sahip olmadığı için anlatılacak bir şeyde olmuyor ortada, maalesef.

"Tatlım ya, senin maaşın var mıydı acaba?" dedim sahte bir merakla.

"Ne maaşı, neden bahsediyorsun?" dedi gözlerini kırpıştırarak.

"Zihinsel engellisin ya, mutlaka vardır diye düşündüm. Eğer yoksa hiç üzülme. Heyete girsen, eminim tam puanla geçersin. Ama şimdi üzüldüm bak, özürlüsün ama maaşın yok. Tüh!"

Galata Kulesi: İlkimHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin