9. bölüm

310 24 8
                                    

O gün o evden Chongyun kendisini kapının önünde bulduktan sonra oranın büyük duvarlarını inceledi. Hemen geçebilirdi yapabilseydi ama bu Xingqiu'ya sorun çıkartırdı. Yine iç geçirerek oradan uzaklaştı. Sonuçta bugün yeterince başlarına bela akıl yakalanmışlardı bile. Onun ne durumda olduğunu merak ediyordu.

Başının kötü şekilde belaya girdiğinden emindi ama yine de onun iyi olmasını istiyip yürekten dua ediyordu.

--------

Chongyun yarın yine geldi. Xingqiu'nun penceresine bir taş attı. Birinin gelmesini bekledi. Kimse gelmedi. Yine de orada bekledi. Birkaç taş daha attı. Yine kimse gelmedi. Bu sefer taş atmayı kesmeye karar verdi, muhafızların onu fark etmesi an meselesiydi. Oflayarak oradan uzaklaştı. Belki de kısa bir süreliğine bir yere gitmiş olabileceğini düşündü.

------

Chongyun o günün gece saatlerinde arka bahçenin kapısından atlayarak onu normalde gördüğü kuytu köşeye geldi. Yine beklemeye başladı. Bu sefer daha fazla bekledi, gözleri her yerde onu arıyordu. Normalde gelmesi gerekmez miydi diye düşünmeye başlamıştı. Geriliyordu. Yine mi oda hapsi almıştı yoksa? Boğazına bir yumru oturdu. Asla onsuzluğa dayanamazdı, dayanmak istemiyordu. Cehennem gibi olacağından emindi.

En azından bir kere yüzünü görebilseydi bugün daha iyi olurdu... Kalbi kırık şekilde evden ayrılmaya karar verdi. Oradan ayrıldığında ufukta güneş doğuyordu.

Aynı şeyleri birkaç gün boyunca yaptı. Xingqiu neden gelmiyordu? Onu görmek mi istemiyordu artık? Xingqiu'yu tekrar mı oda hapsine sokmuşlardı uzun süreliğine? Yoksa onu çok kötü bir şekilde benzetip korkudan pencereye bile yaklaşamayacak kadar ürkütmüşler miydi?

Chongyun dayanamayacak gibi oluyordu her düşündüğünde. Yine de sürekli evin yakınlarındaydı. Birine sormak istiyordu ama cevap alacağından emin değildi. Çaresizlik gözlerini yaşartmaya başlamıştı. Neredeydi gözlerine bakıp bakıp daldığı insan?

-----

Chongyun bir süre sonra cesaretini toplayıp oradaki birine sormaya çalışınca da sanki kapıya yaklaşan bir dilenci gibi kovmuşlardı. Sadece ona ne olduğunu öğrenmek istiyordu ki! Kötü bir şey yapmayacaktı! Onunla göz göze bile gelmeyeceklerdi, sadece onun durumunu öğrenmek istiyordu... Bu kadar mı acımasızdı insanlar diye düşünmüştü Chongyun. Yine de insanlara kin duyamıyordu. Xingqiu sayesinde bütün insanlar ona çiçek gibiydi.

Sadece onunla dolaştıkları yolları izliyordu sürekli, oralarda dolaşıp uzun uzun iç çekiyordu. İlk seviştikleri, ilk kitap okudukları, ilk el ele tutuştukları, ilk buluştukları, ilk tanıştıkları, ilk birbirleriyle oyun oynadıkları, ilk kez gittikleri exorcistlik mekanını bile hatırlıyordu. Bütün her yeri tekrar tekrar dolaşmasına rağmen o yoktu. O yoktu madem de beyni de mi onu göstermek istemiyordu? Halisünasyon için bir insan tarumar olabilir miydi? Gözyaşlarına boğuluyordu. Bugünlerde her gün ağlamadan edemiyordu.

"Beni senden ayırırlarken ben çok üzüldüm, sen üzülmedin mi Xingqiu, beni duyabiliyor musun? Bana neden geri dönmüyorsun? Neden kimse senin hakkında konuşmuyor? Kimse senin hakkında bana tek kelime etmiyor. Seni bulmak ve sarılmak istiyorum deli gibi... Ama onlar bizde kızgınlar, biz ne yapmış olabiliriz ki bu kadar? Lütfen, en azından rüyalarıma gir. Senden sadece bunu istiyorum, rüyalarımda beni öpüp kollarıma gir. Gözyaşlarımı silip seni tekrar göreceğim de, ben böyle bir ömür nasıl yaşayacağım?"

"En azından tesadüfen sokakta yürüdüğümüzde, ak sakallarımız saçlarımıza karıştığında birbirimizi tanımak istiyorum."

"Sana inanmak istiyorum tanrı. Bunu benim için yap yoksa senin kaderini lanetleyeceğim"

----

Yıllar geçti artık, üzerinden çok sular aktı olayların ardından. Chongyun hemen pes etmese de, Xingqiu'nun en başından beri dayanma gücü yoktu. İkisi de birbirlerini bulamadılar.



Tek ihtiyaçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin