Sessizdi etraf. Üzücü, meraklı bir boşluk bütün sessizlikte insanların yüzlerini okşuyor gibiydi. İçerisi kalabalıktı, izleyenleri için ayrılmış bütün sandalyeler doluydu ve hatta birkaç çok önemli kimsenin ayakta durup bu ana katılmalarına izin verilmişti. Birbirine bakıyordu henüz bir cevaba ulaşamamış bu gözler. Onların en önünde durduğu yerde gözleri sağ alta kaymış genç bir adam oturuyordu. Adam düşünüyor gibiydi ama bu oldukça tehlikeli de bir durumdu. Adamın üzerinde mahkeme olduğu için giydirildiği çok belli olan siyah mat ceket ve onun altında beyaz gömlek, ceketle takım olduğu anlaşılan bir pantolon vardı ve adam bunların içinde oldukça sıska duruyordu. "Sessizlik." dedi duruşmanın hakimi bütün sessizliği elindeki tokmağıyla yararak. Ciddiyeti ve rütbesi, belki de yerden yüksekte oluşu anlamlı hale getiriyordu bu anlamsızlığı hepimiz için. O sırada genç adam da ağır hareketlerle ona doğru baktı. Sadece gözleri hareket etmiş başı halen aşağıda, aynı noktada sabitmiş gibiydi. Göz ucuyla yoklamıştı hakimi. Kimsenin konuşmaya hakkının olmadığı bu mühürlenmiş saniyelerde bir şeylerin devam etmesini bekliyorduk. Ne kadar zaman geçti aradan hala bilmiyorum ama onun tam olarak istediği kadar zamanı toleranssız biçimde geçirdiğine emindim. Gözlerini bizim üzerimizden çekti ve arkamızdaki duvarın üstümüzde kalan sarı boyalı kısma bakarak herkesin beklediği sözleri söyledi. "Kararsızın kararını veriyoruz."
İnsanlar, burada bulunanlar ve dışarıda bu davayı takip eden on binler belki de milyonlar. Bu davadan tam 8 ay önce kimsenin henüz böylesine zor bir derdi yokken, bir anda ortaya çıkıp tüm dünyanın kafasını karıştırmıştı bu genç adam. Aslına bakarsanız kimse tam olarak nereden geldiğini bilmiyor. Evet bir kimliği elbet var ama asıl olay ismimizin ardına baktığımızda yalın benliğimizde kimi saklıyorduk ya da kimdik ki biz. Bir birey olmamızı sağlayan kimliklerimizin arkasında bu et parçası aslında neydi? Biraz olsun anlayabildiniz mi şimdi 8 ayda ne hale geldiğimizi? Bunları anlatırken bile başım onunki gibi hafif sağ aşağıya eğilmişti. Düşüncelerden kurtulup etrafıma baktığımda ise benim gibi aynı durumda olan insanların kendini aynı benim toparladığım gibi toparladığını görebiliyordum. Rahatsız edici de değildi, garip de değildi artık bu durum. Sadece belki biraz ürkütücüydü herkesin kabul edebileceği ölçüde. Hepimizin içinde nefret vardı bütün bu sebeplerden dolayı ama en çok nefret edenimizin bile önü açık olmasına rağmen merakından çekip silahı bu cılız adamı vuramayacağı bir noktaya gelmiştik. Artık sadece bu adamın davası da değildi bu, bu artık insanlığın başka bir insanın fikriyle kendine cevap aradığı varlığı sorgulayan bir soruydu. Ne kadar mantıklı bilinmez ama ucunu göremediğiniz bu mantıklı düşüncelerden kurtulmak için her şeye tutunabilirsiniz. Kaç kişi bu sırada delirdi, kaç kişi intihar etti kim bilir. Artık gazetelerin 3. sayfaları gibi rutindi onun yüzünden kendinden vazgeçen insanların haberleri yine aynı gazetelerde. Bazen insan soruyor kendine düşünmek zorunda mıydı gerçekten. Basit bir hayatı 30 yıl daha yaşayıp ölseydin ya. Nefes alıp verseydin yeterdi, düşünmek için çok kısa değil mi hayat be evlat. Bu zamana kadar bak ben nasıl gelmişim. Gerçi kendime de kızmıyor değilim çok küçüksün ama o yaştaki insan böyle bir bilgelikle dünyayı bu hale getirebiliyordu madem, ben ve nefes alan herkes çok boş yaşamışız. Artık bir karar verilmeli. İnsanoğlu, bencildir bilirsin en kötü senaryoda seni öldürüp aklı sende kalanları da temizleyip gömerler ve at gözlüklerini biraz daha daraltarak bu gelecek dediğimiz yolda ufuklarını aynen dikine genişletmeye devam ederler.
Hakim bunları düşündüğüm süre boyunca genç adama diktiği gözleriyle onu seyredip, hiç bir şey söylemeden bekliyordu. Bakışlarının son saniyelerinde gözlerinde yakaladığım dehşet yaşadığı kararsızlığın onda yarattığı bir anlık korkuyu sere serpe genç adamın ayaklarına kadar kırmızı bir halı gibi uzatmıştı. Bu mahkeme diğerlerinden farklı ve büyük bir istisnaydı. Bu karşımızda duran genç adam normal bir mahkemeyi bile kural dışına çıkarmayı başarmıştı. Bunların hiçbiri umrunda olmadığı halde. Nihayet söz kendisine yöneltildi. Karar verilmeden önce kararsız son bir kez daha dinlenecekti. Ona doğrultulan ilginin sorumluluğuyla ayağa kalktı kararsız. Başını yere baktığı açıdan oynatınca tüylerim diken diken oldu bir an için. Herkesin suratında farklı mimiklerin yer edindiğine de şahit oldum. Hakim de soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu. Sabırsızlanıyorduk çünkü adeta bir tembel hayvan gibi yavaş yavaş hareket ediyordu kararsız. Yine de kimse hem saygısından hem de dönüp ona bir saniye için bakabilir diye bir şey diyemiyordu. Ortaya atılan asparagas haberler çoktan lanetli bir obje olarak tanıtımını yapmışlardı bu genç kararsızın. Ben bunlara pek inanmıyordum. Sınırlarımın elverdiği ölçüde onu anlamaya çalıştığımda saçmaladığını düşünmeyi geçtiğim ilk dakikalarda anlamıştım onun lanetli olmadığını. İnsan olmayı unutmadık belki de, sadece insan kelimesine bağlı kaldık. Onu tam olarak anlamak için düşüncelerime ara vermek durumundaydım. Bazı güzel şeyler anlık olarak sizi aşırı mutlu eder ama sonra hatırlamaya çalıştığınızda sanki aslında olmamış gibidir ve sadece olduğuna emin olduğunuzun farkına varsınız ya o hislerden uzak bir şekilde, işte bende bütün dikkatimi vermeliydim şu an çünkü duyduğum her kelimenin geleceğimde bu duruma düşeceğinden emindim. Ben sessizliğimi koruyup her saniye daha da çok dikkatimi ona verirken, o hiç bir şey düşünmüyor gibiydi. Yanıtı geçtim, onun ağzından bir kaç cümle duymam yeterliydi. Bir şeyin aniden nasıl bir elmasa dönüşmesini merak ediyordum. Elmasın duruma tepkisini merak ediyordum. Elleriyle ceketinin önünü ilikledi çok ağır iki hamleyle. Ayağa kalktıktan sonra ayakta bu kadar zaman geçirmesine rağmen daha yeni mi ilikliyordu önünü? Çok uzun bir maratonun bizi beklediği hissiyatına kapıldı herkes önce ama ortalama bir zekaya sahip bir insan hemen ardından konuşmaya başlayacağını tahmin edebilirdi. Nitekim öylede oldu ve o denli müthiş merakla beklediğim bu genç adam konuşmaya başladı.