"hyungg, bitti!"
jeongguk heyecanla karşısındaki esere bakıp gülmeye başladı. o kadar mutluydu ki, gözleri dolmuştu.
"aferin oğluşuma! çek sifonu."
odaya elindeki cips paketiyle giren adama, yaptığı ima yüzünden gözlerini devirdi genç. bu koca resmi çizebilmek için çok uğraşmıştı, aldığı cevap bu olmamalıydı.
"vay anasını!" elindeki cips paketini yere fırlatmış, resmin karşısına geçmişti yağlı elleriyle. bu jeongguk'u endişelendirdi.
"mükemmel olmuş bu kızım!" ellerini uzatıp tam resme dokunacakken jeongguk çığlık attı.
"sakın, sakın elleyeyim deme." adam jeongguk'a bakıp sırıttı ve yağlı ellerini resme doğru yaklaştırdı. jeongguk onun resme dokunup da mahvetmeyeceğini, böyle bir saygısızlığı yapmayacağını biliyordu. ama yine de kendini durduramadı.
"jin hyung!" sinirle saçlarına daldırdı ellerini. "birazcık daha yaklaşırsa o resme, o pis ellerin," tehditlerini sıralamaya devam etti. "yemin ederim ki, aylarca uğraşıp yaptığın ama hâlâ bir boka benzetemediğin o saçma sapan maketini bozarım."
ellerini saçlarından indirip işaret parmağını kaldırdı. "yemin ettim, yaparım."
"agresif tavşan, ne olacak! şakaya bile gelmiyor." koşarak kapıya ulaştı jin. "o maketi hemen saklamam gerekiyor. kurdun önüne kuzu bırakmışım resmen!" deyip kapıyı açtı ve kapatmadan çıktı odadan.
jeongguk nefesini düzene sokmaya çalıştı. kendisiyle gurur duyarak resme odaklandı tekrar. bu ödevden tam puan alacaktı bu sefer, emindi. bu konuda oldukça başarılı olduğunu söylerdi herkes.
gülümseyip önlüğünü çıkardı ve koltuğun üzerine bıraktı yavaşça. resmi şövaleden çıkarıp oldukça yavaş bir şekilde yüksek bir yere koydu. zaten hemen hemen dün tamamlamıştı resmi, bugün de son dokunuşları yapmıştı.
odanın penceresini açtı biraz hava almak için. ardından odadaki lavaboya gidip ellerini yıkadı. dolaptan istediği kıyafetleri çıkardı ve sabırsızca giyindi. mutluluktan uçacakmış gibi hissediyordu. sabırla ve başarıyla çalışmanın sonuçlarını almış sayılırdı. son bir aşama kalmıştı. ondan da geçeceğine adı gibi emindi.
güzel sanatlar okuyordu ve çoğunluğun aksine bundan gurur duyuyordu. hayallerine giden yolu yarılamıştı. en büyük artısı da bu yolda sabırla ilerlemesiydi.
etrafta oluşan sessizlikten bihaber şarkı söylemeye başlamıştı. telefonunu eline alıp söylediği şarkıyı açtı. bununla da yetinmeyip kulaklığını aldı masanın üzerinden. telefona bağladı. böylesi daha iyiydi.
jin hyung'una çaktırmadan arabanın anahtarını aradı. hyung'u arabasının anahtarını hep saklardı. koltuğun üzerindeki anahtarı buldu. görünen o ki bugün unutmuştu. bu da jeongguk için mükemmel bir şeydi çünkü jin, jeongguk'un araba kullanmasına sürekli karşı çıkardı. jin'in odasına göz attı. odasında yoktu. bu daha çok hoşuna gitti. dikkatsiz adam, diye düşündü. kim bilir nereye saklamaya çalışıyordur o maketi.
tekrar odasına döndü ve çizdiği resmi yavaşça aldı eline. minik adımlarla çıktı evden. "ucuz atlattım." deyip kaldığı yerden tutturdu sevdiği şarkıyı.
binadan çıkınca gözleri arabayı buldu hemen. olabildiğince hızlı bir şekilde, sanki bir suç işlemiş de kaçıyormuş gibi bindi ve çalıştırdı aracı.
gittiği yollarda trafiğin olmaması mutlu etti onu. sadece kenarda köşede arabalar duruyordu ancak bazıları da yolun ortasında durmuştu. bunu fark edemeyecek kadar dikkatsizdi. sıradaki şarkıya geçti. bugün keyfi gayet yerindeydi. öyle ki, araba kullanırken bile dans etmeye çalışıyordu.
kocaman yolda bir arabaya çarpana dek kendinden geçtiğini fark edememişti. tek kaygısı jin hyung'una bunu nasıl açıklayacağıydı.
*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pourquoi la mort te fait peur : taegguk
Fanfiction- "keşke başka bir evrende, en güzel hâlimizle karşılaşsaydık mavi kafa. işte o zaman tanrı'na seni bana verdiği için şükrederdim." angst, minific.