taehyung boşuna telaş yaptığını fark etti o arabaya çarpınca. ilk defa kaza yaptığına seviniyordu. insanların bir anda ortadan kaybolmasıyla, kafasında kurduğu dehşet senaryoları toz olup uçuvermişti. lâkin gördüklerine hâlâ mantıklı bir cevap bulamamıştı. bunu sonraya bıraktı. sakinleşmesi gerekiyordu.
o bunlarla kafasını yorarken, jeongguk kulaklığını koltuğa fırlatıp arabadan inmişti. hemen arabaların çarptığı yere baktı. hasarın fazla olmadığını görünce rahatladı. fakat ardından endişeyle siyah arabanın içindeki adama döndü.
taehyung kendisine gelip arabadan çıktığı zaman büyük bir heyecan vardı üstünde.
"merhaba bayım." arabayı boş verip birini bulmanın mutluluğuna bırakmıştı kendini.
jeongguk ellerini önünde birleştirip hafif başını eğdi. "merhaba, merak etmeyin benim hatam. yani çok dikkatsiz biriyimdir." eliyle arabayı gösterdi. "sık sık kaza yaparım. hem araba kullanmam bile yasaktı. numaranızı verin, ben gerekli olan parayı aktaracağım hesabınıza. kusura bakmayın, dalgınlığımdan ötürü."
onun aksine araba taehyung'un umurunda değildi. gözlerini kısıp karşısındaki yaşı küçük adama baktı. "sadece bir şey sormak istiyorum size."
jeongguk şaşkınlıkla güldü. "buyurun?"
"bu sessizliğin sebebi nedir?"
"nasıl?"
"sizin dışınızda kimseyle karşılaşamadım."
jeongguk soru işaretleriyle baktı adama. "anlamıyorum, bayım. af buyurun."
taehyung kaşlarını çattı. "etrafınıza bakar mısınız?" ellerini havaya kaldırdı. "bu olanlar sanırım sizin için oldukça sıradan."
jeongguk her şeyi bir kenara bırakıp çevresine, bulundukları sokağa baktı. genelde pek kalabalık olan sokak, bugün bomboştu. yolun ortasındaki arabaları yeni yeni idrak edebilmişti. açık ve boş marketlere takılınca gözü dehşete kapıldı. üstelik bankanın önünde kimsecikler yoktu. biraz uzakta, parkta oynayan çocuklardan da eser yoktu.
"bugün özel bir gün falan mı? yas gününde miyiz? biri mi öldü?" sorularını hızla sıralayan jeongguk bugün hangi gün olduğunu hatırlamaya çalıştı.
"yıllardır amerika'da yaşıyorum. böyle bir şey olsa muhakkak haberim olurdu, değil mi?"
"ne bileyim ben!" istemsizce sesi yükselmişti diğerine nazaran küçük olanın. "çok ürkütücü bu. bir şaka da olabilir."
"neden şaka olsun ki?"
jeongguk gözlerini devirdi. telefonunu çıkardı cebinden. "isterseniz numaranızı verin. her olasılığa karşı bari size ulaşabileyim."
"ulaşamazsınız." diyen taehyung, arabanın kapısını açıp telefonunu almaya koyuldu. bulunca da karşısındaki adama döndü. "yani ben kimseye ulaşamadım. hatlar bozuk sanırım."
jeongguk'un eli telefonla birlikte havada kalmıştı. bu adamın şaka yaptığını düşündü. yaşadıkları yüzyılda, yaşadıkları eyalette böyle bir durumla karşılaşması şaka gibi gelmişti.
"benimle dalga mı geçiyorsunuz?"
"nasıl bu kadar kör olabilirsiniz? ben gidiyorum."
jeongguk elini korkuyla salladı. "ya ben ne olacağım?" taehyung kendi arabasını işaret etti. "gidip bu olanlara mantıklı bir yanıt arayacağım. tabii ki aklımı kaçırmadan."
"ben de geliyorum!"
taehyung bu adamın ondan daha fazla endişelendiğini fark edince bir şey diyemedi ve arabasını gösterdi. jeongguk koşar adım arabaya binince, taehyung da vakit kaybetmeden sürücü koltuğunda yerini aldı.
"pekâlâ şansımı denemek istiyorum." deyip jin hyung'unu aradı. bir kaç saniye sonra aldığı yanıt duygularını ikiye katlamıştı. herkesi aradı, kafadan numaralar sallayıp onları bile aradı. koca bir hiçlikten başka cevap alamadı.
"ama bu nasıl olur?" siyah uzun saçlı adama döndü. "kafayı yememe az kaldı."
siyah saçlı adamın, onun sorularını yanıtsız bırakıp da yola odaklanması üzmüştü onu. arabayı oldukça yavaş sürüyor her yere bakabildiği kadar bakıyordu. yolda ki boş bebek arabasına gözü takılınca of çekişini izledi. jeongguk onu izlemeyi bırakıp kendi camından baktı dışarıya.
sessizlikten, belirsizlikten, yalnızlıktan kendini bildi bileli korkardı. aniden gelişen olaylar, büyük bir gerçeği yüzüne çarpan adam ve de koca bir hiçlik. bir kaç dakikada hayatı kaymış gibi hissediyordu. öyle ki, uğruna uykularını feda ederek yaptığı resmi bile umursamamıştı bu arabaya binerken.
taehyung ise yanındaki bu adamla biraz olsun rahatlamıştı. ardından arabayı aniden durdurup çıktı dışarı. büyük bir alışveriş merkezinin önündeydiler. mavi saçlı gencin de arabadan çıkmasını beklemişti.
dev binanın önü bomboştu. bu her ikisi için de korkunç gelmişti. hatta jeongguk, taehyung'un kolunu sıkıca tutmuştu. fakat taehyung bir şey yapmamış, yavaşça ilerlemeye devam etmişlerdi.
büyük kapıdan içeriye girdikleri zaman siyah saçlı küfür etmeye başlamıştı. bütün mağazalar açıktı, bütün ışıklar açıktı, az da olsa müzik sesi vardı binada. yürüyen merdivenler çalışıyordu. fakat insanlar adına bir şey yoktu.
jeongguk güldü. "simülasyon hata verdi."
büyük olan bütün ciddiyeti bozan mavi saçlı çocuğa baktı. "ciddi misin sen?"
"küçük bir teori, neden olmasın?"
cevap vermedi sadece kaşlarını kaldırmakla yetindi taehyung. mağazaların önünde yürüdüler yavaşça. çalan müziğe normal bir zamanda olsa seve seve eşlik ederdi jeongguk. ama şu an ürkütüyordu onu.
taehyung ofladı. "aklımı kaçıracağım."
jeongguk, "altıma işeyeceğim! çıkalım buradan." deyip daha da sıktı adamın kolunu. taehyung ise, kolunun acısını fark edemeyecek kadar düşünceliydi.
*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pourquoi la mort te fait peur : taegguk
Fanfiction- "keşke başka bir evrende, en güzel hâlimizle karşılaşsaydık mavi kafa. işte o zaman tanrı'na seni bana verdiği için şükrederdim." angst, minific.