2. Bölüm: Savaş

1K 29 16
                                    

Verdiğim en büyük savaş kendimeydi.

Soğuktan donarken düşmanımın yolu aydınlanmasın diye ateş yakmayan kızdım ben. Ateş böceklerini özgürlüğe salıp küçüklüğünü de onlarla birlikte bırakandım. Lüzumsuz muhabbet kurmayan ama gerek olduğunda da bülbül gibi şakıyan, nerede dur nerede hayır diyeceğini bilen, fikirlerini sonuna kadar savunan, idealleri; doğruları olan, bir rüzgar esse uçacak gibi duran ama ayakları yere sağlam basan kızdım.

Alaska.

Alaska Atik.

Anlamı büyük ülke.

Oysa içimde tek bir ülke kurmuştum. Kapılarını zincirleyeli uzun zaman oldu.

"Alaska," dedi tanıdık bir ses.

Kafamın içindeki düşüncelere boğulurken aldırış etmiyordum.

"Daha ne kadar orda durmayı planlıyorsun, son derse de girmedin. Yok yazıldığının farkındasındır umarım."

Yumduğum gözlerimi kısarak okulun çatısının girişinde duran Ada'ya baktım. Hoş, başka kim neden burda olduğumu merak ederdi ki? Orası şüpheli.

"Sen git ben gelirim birazdan."  diye mırıldandım.

"Seni burda yanlız başına bırakmayacağımın farkında olman gerekirdi," iç çekti. " Şimdi o koca kıçını kaldır ve yanıma gel."

Derin bir nefes aldım ve yanımda duran sırt çantamı koluma geçirdim.

Ada yüzüne bir sırıtış ekledi, " Beni kırmayacağını biliyordum." dedi ve koluma girdi.

Okulun koridoruna girdiğimizde nöbetçi öğrenciler hariç kimseyi görmemiştim. Merdivenleri hızla indim. Ada arkamdan homurdanıp duruyordu. "Kızım biraz yavaş insene, senin bir adımın benim beş adımıma bedel."

Merdivenlerin demir korkuluklarına yaslanıp tek omzuma astığım sırt çantamı düzelttim. Boyum yaşıtlarıma göre daha fazla gelişmişti. Abartılı olmasa da Ada sürekli bacak boyumdan yakınıp onu beklememi istiyordu.

Okulun çıkışına doğru yürürken, kısa okul eteğim yüzünden çıplak kalan bacaklarım tir tir titriyordu. Üstümdeki siyah montumun fermuarını sonuna kadar çekip ellerimi ceplerine koydum. Antalya' da  nadiren böyle soğuk havalara denk gelirdiniz, ama ben aksine yağışlı havalara bayılırdım. Sıcakla aram hiçbir zaman olmamıştı.

Önüme uzanan yağmur damlalarının düşüp koyu renk izler bıraktığı kaldırımı izledim.

"Sınavdan geçmişsin." dedi Ada yeşil gözlerini bana dikerek.

Derslerimde iyiydim, evde genellikle sadece sınavlarıma çalışırdım. Konuyu derste dinleyip anlayanlardandım.

"Güzel." dedim kafamı kaldırıp yağmur damlalarının yüzümü ıslatmasına izin verirken.

"Anlamıyorum. Pek ders çalışan bir tip olmadığını biliyorum. Ben aksine çalışıyorum ama unutuyorum," sırıttı. " Balık hafızalıyım ya." 

Evimizin olduğu mahalleye girince Ada ile yollarımızı ayırdık. Biz geçim sıkıntısı çeken bir aile değildik. Annem ve babam Antalya'da ünlü bir restaurant işletiyorlardı ve turist çekiyordu. Akşamları katbekat lüks oluyordu.
Hoş, daha önce ordan yemek yediğim zamanın sayısı bir elin beş parmağını geçmezdi.

Annem ve babam sürekli kavga etselerde sinirlerini hep benden çıkarırlardı.

Evin anahtarlarını deri ceketimden çıkarıp anahtar deliğine soktum. Kapı tok bir ses çıkararak açıldı.
Siyah botlarımı ve montumu çıkarıp yerine koydum ve çantamı elime alıp odama girdim.

HIM & I Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin