gecelerim sen kokuyor leylâ'm.

325 51 72
                                    


bir perşembe gününden*

"Mâhur?" diye seslendi genç kadın, karşısında dikkatini tamamiyle okuduğu kitabına vermiş genç adama.
"Efendim güzelim?" diye cevapladı ardından genç adam nahif ve insanın ruhunu okşayan bir ses tonuyla lakin hâlen elleriyle özenle tuttuğu kitaptan gözlerini ayırmamaktaydı.

Genç kadının ise bu hoşuna gitmemiş olacak ki dudaklarını bükmüş, hoşnutsuzluğunu belli ederek kollarını birbirine bağlayıp zemine odaklanmıştı.

Mâhur ise gözlerini hâlâ kitabın üzerinden çekmemesine rağmen dudaklarının kenarı hafif yukarı doğru kalkmıştı. Çünkü Leylâ'sını tanıyordu.
Bilirdi ki Leylâ'sı hiç hoşlanmazdı göz göze gerçekleşmeyen sohbetlerden. Tabii, öbür türlüsüne sohbet denilir miydi bilinemezdi.

"Söyle çiçeğim."

Mâhur, Leylâ'sının ona getirmiş olduğu her bir çiçeği özenle saklar ve kuruturdu. Sonrasında ise kitap okumaya ara vereceği sırada bu kurutulmuş güzel çiçekleri kitaplarının yapraklarının arasına saklar, kokularının sözcüklere bulaşmasına memnuniyetle izin verirdi. Şimdi ise yine öyle yapmış, papatyayı kalmış olduğu sayfaların arasına koymuştu. Ardından ise kitabı yavaşça kapatıp bedeniyle tamamen Leylâ'sına doğru dönmüştü.

Leylâ ise bunu fark ederek ufaktan gülümsedi. Hatta kahkaha atmak, neşesini duyurmak istedi insanlığa. Yine de içinde tuttu, bu her ne kadar yüreğine sığmayacak derecede olsa da kocaman olan bu hissi.

Bakışlarını zeminden ayırıp yanında tüm benliğiyle ona yönünü dönmüş, onun dudaklarından dökülecek her bir sözcüğü sevgiyle kucaklayacak adamın gözlerine çevirmişti.

"Şey..."

"Hm?" diyerek merakla
Leylâ'sına baktı Mâhur.

Leylâ ise aniden heyecanla sözcükleri bir bir önüne dizmiş, tek bir solukta söyleyivermişti.

"Bana pamuk şeker alır mısın?"

Mâhur ise duyduklarıyla kocaman gülümsemiş, biriciğinin ellerini nazikçe tutmuştu.

"Alırım tabii ki çiçeğim.
Sen iste yeter ki."

"Ama şey... kâğıt helva, kâğıt
helva da alır mısın sevgilim?"

Mâhur kulaklarından çok yüreğinden içeri duyurulan sözcükle muzipçe gülümseyip Leylâ'sına bakmıştı bir kaşını havaya kaldırarak.

"Anlamadım? Ne dedin
çiçeğim sen az önce?"

Leylâ masum bakışlarını Mâhur'un gözlerinde tutmaya devam ederken tekrardan söyledi.

"Kâğıt helva, kâğıt helva dedim."

Mâhur ise onun bu masum bakışlarını gördükçe birer birer öpmek istiyordu saç tellerinden.

"Yok çiçeğim. Sen sanki ondan
sonra bir şey daha söyledin?"

Leylâ ise olanların hâlâ farkında değilken aklına son söylediği şey geldiğinde yanakları çileklerin
rengini almıştı.

"H-hiç."

"H-hiçbir şey demedim ki ben.
Ben, ben en iyisi gideyim. Şey... doğru ya! Annem aramıştı. Teyzemler gelecekmiş. Yardım etmem gerek ona.
Yoksa-"

"Yoksa?"

Leylâ kıpkırmızı olmuş yanaklarıyla bakışlarını kaçırmış, elleriyle eteğinin ucunu kavramıştı sıkıca.

Mâhur ise Leylâ'sını daha fazla zor durumda bırakmak istemediğinden gülerek elini genç kadının saçlarına götürmüş, rahatlatmak istercesine okşamıştı.

"Gidebilirsin o hâlde çiçeğim. Ayşe teyzeme yardım edersin. Selamımı
ilet olur mu sizinkilere?"

Leylâ başını onaylarcasına hareket ettirmiş, Mâhur'a son bir kere bakmıştı.

Ardından ise onun yanağına küçük bir buse kondurup hızla oradan tüymüş, parktan çıkarak adımlarını evine doğru yöneltmişti.

Geride ise Leylâ'sının arkasında bıraktığı her bir adımda kaldırımlardan fışkırarak yeşeren çiçekler ve âşık bir adam kalmıştı.

*

Leylâ ve Mâhur'un hikâyesine
hoş geldiniz ballarım.
Diliyorum ki çiçekler yeşerir
güzel yüreklerinizde ve sevgi,
kucaklar ruhunuzu tamamiyle.

Ben Sophie,
sevgiyle kalın.

020521.

adından farksız, gecemsin leylâHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin