Azul ile sevgili olduğumuz günün üstünden iki hafta geçmişti. Bu iki hafta boyunca asla gözümün önünden ayırmamıştım onu. O, ben ve Seungmin, okula birlikte gidip geliyorduk. Öğle araları birlikte takılıyorduk. Seungmin ile Azul çok iyi anlaşıyorlardı. Hatta kanka olmuşlardı. Buna hiç şaşırmıyorum çünkü Seungmin'in herkesle arkadaş olabilme potansiyeli vardı. Eğlenceli halleri, Azul'u güldürüyordu.
O, güldükçe ben tebessüm ediyordum.
Azul'u, yanımdan ayırmamamın bir diğer sebebi; Babası boşanmıştı o kadından, kadın o kadar iğrenç bir insandı ki, bunun acısını Azul'dan çıkarır diye korkuyordum. Bu yüzden her an yanında olmalıydım. En azından şu tehlikeli sürecin bittiğine emin olana kadar.
Bazı şeylerden kolaylıkla bıkardım. Ayrıca, uzun telefon konuşmalarından da nefret ederdim. Seungmin gibi geveze bir arkadaşım olduğu için iyice soğuyordum telefonda konuşmaktan. Ama inanır mısınız, her gece Azul ile görüntülü konuşmaktan asla bıkmıyorum. Hatta yetmiyor diyebilirim.
Şu iki haftada, onunla görüntülü konuşmadığımız tek bir gün olmamıştı. Saatlerce konuşuyorduk. Öyle ki, bir keresinde Azul uyuyakalmıştı. Aklıma gelen şapşal suratı ile istemsizce güldüm. Eğer telefon elinden düşüp tavanı kadraja almış olmasaydı, aramayı sonlandırmazdım. İzlerdim onu uyurken. Daha iyi ne yapabilirdim ki?
Saçlarımı, havlu ile kurularken banyodan çıkıp odama geçtim. Üzerimi çoktan değiştirmiştim. Odamın ışığını kapatıp gece lambasını yaktım. Odayı yeterince aydınlatıyordu. Elime telefonumu aldım ve her zaman ki gibi direkt Azul'u aradım. Saniyeler içinde açılmıştı. Güzel yüzü ekranda belirince gülümsedim. Yüzündeki yaralar kaybolmak üzereydiler.
"Ne yapıyorsun?"
"Ödevimi bitirmiş, aramanı bekliyordum."
Sevimli çıkan sesine karşı gülümsedim.
"Demek ödevini bitirdin..." Anlattığı kadarıyla, eskiden ödevlerini veya projelerini fazla umursamaz, hatta birçoğunu yapmazmış. Ama artık öyle değildi. Sorumluluklarımı bilen bir kız olmuştu. Derslerine çalışıp, ödevlerini yapıyordu. Ondaki bu değişime anbean şahit oluyordum. Bu da, beni mutlu ediyordu.
Kafasını salladı.
"Son bir proje ödevim kaldı, onu da yarın yapıp haftaya teslim edeceğim. Sonra zaten son haftası okulun, rahatız.""Aynen, yarıyıl tatili geliyor."
Tebessüm etti. Minik gamzesini öpme isteği uyanmıştı içimde. Ekrandan öyle bir şey yapamayacağım için, yarın yanına varır varmaz onu öpmeyi aklıma not ettim.
Bir süredir sessiz durduğunu fark ettim.
"N'oldu?"
"Hiç... Ah, bak ne yaptım!"
Uzandığı yataktan kalktı ve odasında bir yere ilerledi. Kamerayı çevirdiğinde gözlerimi kıstım daha iyi görebilmek için. Çerçeve içinde bir kağıt vardı, ama yazıları okuyamıyordum-
Bir dakika...
Ne!
"Ya! Mektubumu mu çerçevelettin? Azul, utandığımı bilmiyor musun?"
Kamerayı kendisine çevirip güldü.
"Biliyorum. Ama ne yapayım? Bu mektup ile açıldın sen bana, ben de bu sayede cesaret bulup cevap yazdım. Benim için manevi değeri var bir kere.""Ya öyle ama... Of, ne bileyim? Ya biri görürse?"
Tebessüm etti.
"Görsün kim görecekse. Kendime sakladım ben seni, aramızdakileri anlamaz bir başkası. İzlese de, dinlese de..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MOKITA | Yang Jeong In
FanficHerkesin bildiği, ama kimsenin söylemeye cesaret edemediği şeyler var. Affet... Ben bu hikayenin cesur karakteriyim. ©adoyyakli 24.11.2020