Saat 23.35'i gösteriyordu. Şile'deki büyük, görkemli malikânenin en üst katında siyaha bürünmüş odasında kelimelerin kifayetsiz kaldığı kararlı duruşu, ağırlığıyla adeta bütün odayı kaplamış bir adam; koltuğunda azar azar viskisini yudumlarken bir yandan da kalem işlemeli gümüşten yapılmış silahını temizliyordu. Adamın gözleri biraz çekik ve küçüktü. Siyah gömleğinin on iki düğmesi açık, derin derin nefes alıyordu. Aras Gümüş'ün içinde bir sancı vardı. Aras'ın aklına geçmiş geliyordu. Ekibiyle beraber 20 Nisan 2013 de kaçırılmıştı, hayatı tamamen değiştiği gün aklına gelmişti. O gün çeşitli zor sınavlardan geçmişlerdi, günlerce işkence görüp birçok işkenceye maruz kalmışlardı.
Zihninde, anılarında gezinirken o günün en başına gitti. Bir bardak viski doldurup sigarasını yaktı, silahını yavaşça masaya bırakıp sigarasından derin bir duman aldı. Son bardak viskisini de sek içip ayağa kalktı, ellerini yavaş şekilde bağlayıp en üst kattaki odasının balkonuna ağır adımlarla yürüdü. Malikânenin balkonu denize bakıyordu. Aras denize bakarken çok kırgındı, içinde kopan fırtınaların sertliği gözüne vurmaya başlamıştı.
O gözler bir zamanlar teninin beyazlığını, ay ışığından almış gülüşü evreni adeta büyülemiş, masum kokusu bütün kötülükleri eritecek kadar güzeldi. Gözleri bakmaya kıyılamayacak kadar narin o kadına bakmıştı. Asel'di o kadının adı. Asel, Aras'ın ulaşamadığı tek kapı, adını duyunca uzaklara daldığı kişi, içindeki o ses Aras'ın diline döküldü bu sefer. "N'olurdu ki? Bir kez daha sana sarılsam, doyasıya kokunu içime çeksem, ölümü unutturacak gözlerine baksam," dedi Aras. Aras'ın boğazı düğümlenmişti, sevgisi ve aşkı bütün bedenini sarıp sarmalayıp içini paramparça etmişti. O güne gitti, en başa. İlk karşılaştığı âna. O zaman 19 yaşındaydı Aras Gümüş. O anılar Aras'ın zihninde canlandı. Aras sigarasından bir duman alıp kendini rüzgârın serinliğine ve geçmişin gölgesine bıraktı.
"Hadi Aras, az sonra Asel Kılıç gelecek, sipariş ettikleri safir taşlı set hazır mı?"
"Hazır kardeşim, hazır. Her şey hazır," diye cevap verdi Aras.
"Aras gelecek kişiyi biliyorsun, çok önemli bir ailenin kızı. Gökdeniz Kılıç'ın kızından bahsediyorum."
"Tamam, oğlum. Allah Allah ben de bu iş, en iyi şekilde ağırlayacağız."
"Bakarsın üç beş kuruş bahşiş kopartırsın."
"Tuğkan, defolup gider misin?" derken gülmüştü Aras. Nereden bilebilirdi ki gelecek kişinin bütün hayatını değiştireceğini. Aras 19 yaşında, kapalı çarşıda bir mücevher ustası pazarlamacısıydı. Aynı zamanda da okuyan basit bir öğrenciydi. Kendine aynadan bakıp ülkenin en iyi mücevher ustası olduğunu düşündü, kapıya gitmek üzere ağır adımlarla yürüdü.Ülkenin en önemli iki ailesi vardı. Bunlardan biri Kılıç ailesi, diğeri de Ateş ailesi. Asel Kılıç ailesinin gözdesi ve biricik prensesi konumundaydı. Dakikalar hızla ilerlerken Aras'ın heyecanı artmaya başlamıştı. Çünkü bugün gelecek kişi çok özel bir mücevher alacaktı, bu mücevheri bizzat kendisi teslim edip satışını yapacaktı.
Sekiz tane siyah jip kuyumcu dükkânının önüne yavaşça gelmişti. Aras hariç herkes ellerini önünde kenetlemişti, en öndeki aracın arkasındaki araçtan iki kişi indikten sonra arka iki kapıyı açtı. İki kişi yavaşça araçtan indi. 1.67 boylarında bir kız ve 1.75 boylarında bir erkek araçtan inmişti.
Korumalar sırayla etrafa dağılıyordu. İkili kuyumcu dükkânına doğru dostane gülüşlerle yürüyordu. Aras gelenlere dikkatlice bakıyordu, kapıya yaklaşmışlardı. Semih ve Asel'di bu ikili. Semih, Aras'a elini uzatıp selam verdi. Asel de aynı tavırla Aras'a selam verdi.
"Merhaba, hoş geldiniz. Buraya gelerek bize ve şirketimize şeref verdiniz. Ben Aras Gümüş, bugün siz değerli misafirlerimiz ile ilgileneceğim."
"Ben Semih, memnun oldum Aras. Bu şeref hepimize aittir."
"Ben de Asel, memnun oldum."
"Önden buyurun Asel Hanım ve Semih Bey," dedi Aras. "Bir şeyler yiyip içelim, güzel başlayalım."
İkili önde giderken Aras'ın yüzü gülüyordu, aniden içinden Asel çok sıcakkanlı, dedi. Aras'ın yönlendirmesiyle Semih ve Asel asansöre bindiler. Aras arada Asel'e bakıyordu. Asansör 5.kata geldiğinde Aras önden ilerleyip yalnızca özel konuklara ait olan, manzarası Galata Kulesi'ne bakan odaya geçtiler. Hepsi koltuklara oturduktan sonra Aras ne içmek istedikleri hakkında soru sordu.
"Asel Hanım, Semih Bey size ne tür içecek takdim edebilirim?" Semih, Asel'e göz kırparak şakayla karşılık cevap verdi. "Aras Bey, alkollü içecek içmek sizce de uygun mu?"
"Tabii ki Semih Bey, lakin Asel Hanımın tercihi ne yönde?" diye soruyu Asel'e yönlendirdi Aras. Asel, kibar davranan adama kısa ve güzel bir bakış atıp Galata Kulesi'ne baktı. "Birkaç kadeh kırmızı şarap sizce uygun mudur, bu güzel manzara için?"
Aras'ın kalbi sevgiyle dolmuştu aniden. Asel'in tatlı konuşması Aras'ı etkilemişti. Aras ayağa kalkıp dolaptan kırmızı şarap çıkarıp kadehlere doldurdu, hep birlikte "Galata Kulesi'nin şerefine," diyerek kadehleri tokuşturdular. Birer yudum aldıktan sonra kadehleri masaya koydular.
"Asel Hanım, Semih Bey ile kardeş misiniz? Çok benziyorsunuz," dedi Aras. O an Semih'i öksürük tutmuştu. Asel kahkaha attı. "Hayır, Aras Bey, Semih çok sevdiğim bir aile dostum. Kendisi Semih Ateş, belki de Ateş ailesini biliyorsunuz."
"Evet, duydum. Sanırım Ateş ailesi ve Kılıç ailesinin dostluğunu bilmeyen yoktur, öyle değil mi?" diye sordu Aras. Semih'in egosu arşa çıkmıştı. "Aras Bey böyle köklü bir ailenin evladı olmak herkese nasip olmaz. Asel güzel dostum, tabii ki de böyle bir güzelin yakışıklı bir erkek arkadaşı yahutta dostu olması gerek değil mi?" Semih'in sesi keskin, cümleleri ise netti.
Asel, Semih'in bu tavırlarına alışık olduğu için pek şaşırmamıştı, lakin Aras içten içe Semih'e uyuz oldu. Çünkü Aras egoist ve egolu insanlardan nefret ederdi. Aras için önemli olan şeyler; sevgi, saygı, şeref ve onurdu. Rahat edemeyen Aras'ın dudaklarından şu cümleler döküldü:
"Semih Bey gerçekten de güzel bir kadınlar arkadaşsınız sanırım. Asel Hanımın arkadaş yönünden güzel dilekleri sayesinde bu söylediklerim." Semih ince lafı anlamayıp teşekkür etti. Asel zeki biri olduğu için her sözün altında yatan anlamları kolaylıkla anlayabiliyordu. Kaşının teki yukarı kalkınca Aras'la göz göze geldi Asel.
"Aras Bey, peki sizin hiç arkadaşlık yönünden güzel dilekleriniz oldu mu?" diye inceden soru sordu Asel. Aras buna karşılık izin isteyerek sigara yaktı.
"Evet, Asel Hanım. Güzel dileklerim olmuştu. Fakat kabul oldu." Asel kendisi gibi ince düşünen bu adama şaşkın gözlerle baktı. Aras hafif bir tebessüm ile kaldığı yerden konuşmaya devam etti. "Asel Hanım lütfen bana şaşırmış gibi bakmayın, sizinle tanıştım. Bu benim için bir onur ve güzel bir dileğin sonucudur. Tabii Semih Bey'in dostane yaklaşımları sayesinde, öyle değil mi Semih Bey?" Aras, Asel'in yanlış anlamaması için hızla konuyu Semih'e çevirmişti. Farkındaydı karşısındaki insanlar sıradan değildi, üslubuna dikkat etmesi gerekiyordu. Semih her ne kadar çok egolu gözükse de saftı.
"Aras Bey, çok teşekkür ediyorum nazik ve kibar sözleriniz için. Konuşmalarımızın sonu umarım iyi birer dostluğa dönüşür. Artık mücevher hakkında konuşsak, merak ediyorum açıkçası. Sizin gibi insanın muhteşem eserleri vardır, öyle değil mi?" dedi Asel.
"Estağfurullah," diyen Aras, Semih'i onaylamış şekilde kafasını sallarken gördüğü için cebinden telefonunu çıkarıp safir taşlı seti yukarı getirmelerini istedi. Aras'ın konuşması, hareketleri Asel'i şaşırtıyordu. Bu kadar masum bir insanın aşırı derecede laf cambazlığı yapabildiğini tahmin etmemişti, derin bir nefes alarak olayları akışına bırakmayı düşündü.