2.bölüm

349 33 2
                                    

Akşam iki abim ve ablam eşleri ve çocuklarıyla birlikte cümbür cemaat oturmaya geldiler. Onların  geleceğini duyunca bile içime bir sıkıntı oturmuştu.
İnsanın kardeşleri başına bir şey geldiğinde destek olur yada bir ihtiyacı olduğunda yanında bulunurdu. Ama benim abilerim ve ablam benim hayatımı olduğundan daha zorlaştırmaktan başka bir işe yaramıyordu ne yazık ki. Geldiklerinde beni kırmaktan yada küçücük kızıma laf sokmaktan başka bir meziyetleri yoktu. Yani olmasalardı daha iyiydi. Belki babamın tavrı bana karşı daha yumuşak olabilecekken onlar yüzünden aramızda aşılmaz duvarlar oluştuğunu hissediyordum. Geldiklerinde yada telefonda sürekli bizim burada olmamızdan duydukları rahatsızlığı dile getirip dururlardı. Babam onlarla konuştuktan sonra olduğundan daha katı bir insan oluveriyordu.

Hayır abimleri belki bir nebze anlayabiliyordum. Ama ablam...
Eniştem olacak gereksizin yapmadığı halt kalmamıştı. Kaç defa iş batırmış, karısını aldatmıştı göz göre göre. Ama ablam hala ona tek kelime konuşturmazdı. Üstelik bizimkilere de 'bakın ben nelere katlanıyorum ama Zeynep hanım rahatlığından ödün veremiyor." deyip duruyordu.

Cüneyt öldükten sonra çok fazla insan evlenmek istemişti benimle. Ama hepsini başımdan savuşturmuştum. Bizimkilerin tavrı bu yüzdendi.
Bazıları ya çocuğumu annemde bırakıp onunla evlenmemi istemiş bazısı da babam yaşındaydı. Kızımı onlarla aynı evde büyütmek ona haksızlık olacaktı, hiçbirine tam güvenememiştim. Zaten ben evlenmek istemediğimi belirttikten sonra bu isteklerin de arkası kesilmişti şükür. Alparslan mevzusu ortaya çıkana kadar bir yıldır bu istekle kapımı aşındıran kimse olmamıştı.

Anneme yemek yapmada yardım ettikten sonra odama geçip rahat bir şeyler giyindim üzerime. Zil çalınca ise sıkıntılı bir soluk alıp vererek odamdan dışarı adımladım.

Kardeşlerim, eşleri ve çocuklarıyla salona kurulmuşlardı bile. Hepsine hoşgeldin diyip mutfağa geçtim hemen. Neyse ki onların da çok umrunda değildim o ara zaten.

Hazal da içerideki kalabalıktan huzursuz olarak boyama kitabını almış mutfak masasına oturmuştu. Eğilip mis kokulu saçlarının arasına arka arkaya birkaç öpücük kondurdum.
Başını kaldırıp sevimli bir şekilde gülümsedi, yeniden başını defterine eğdi. İçerideki kalabalık bu kadar sıcakkanlı bir çocuğu bile kötü etkiliyordu. Hazal, normalde bir çocuk yada eve gelen biri olduğunda hoplaya zıplaya peşinden ayrılmaz, bıktırana kadar soru sorar dururdu. Ama bu içerdeki grup için geçerli değildi.

Annem yemekleri içeri taşımamı isteyince çorba tenceresini elime alıp masaya oturanların kaselerine çorbalarını koydum. Yemek dağıtma işi bittiğinde en soldaki sandalyeye ilişerek bende hızlıca yemeğimi yedim. Neyse ki onlar gelmeden Hazal'ın karnını doyurmuştum.

Yemek faslının ardından koltuklara geçenlere çaylarını doldurup servis ettim. Onlar iki, üçüncü bardak çaylarını içerken ise artık mutfakta oyalanacak bir şey bulamadığımdan mecbur salona geçtim.
Kendime de bir bardak çay koyup masanın sandalyesini çekerek kenara bir yere oturdum. Gözlerim halıda bugün Alparslan ile konuşmamızı düşündüm.
Onunla evlenmek, bu şehirden gitmek gözüme cennet gibi gözüküyordu şuan. Ama yanılmaktan, içinde bulunduğum durumdan daha kötü bir vaziyette kalmaktan korkuyordum. Çok tanımıyordum bir kere. Huyunu, davranışını bilmiyordum. Ya normalde manyağın biriyse?
Ama ela gözlerden içime akan sıcaklık hiçte öyle olmadığını söylüyordu. Onu gördüğüm anı düşündüm tekrar. Yakışıklı sureti gözümün önüne gelince kalbimin pırpır etmesi ve içimi tuhaf bir duygunun kaplaması garip geldi o an. İlk bakışta etkilenmek böyle bir şey miydi acaba?

SevinceWhere stories live. Discover now