00 // giriş

50 6 14
                                    

Görüşü bulanıklaşmıştı, gözlerine inmiş kızıl perdeyi kaldırabilmek için gözlerini hızla kırpıştırıyordu, ancak beyhudeydi. Üzerlerine çöktüğü dizlerine saplanan acının tek nedeni taşın sertliği değildi, yorgundu. Saatlerdir, hatta belki günlerdir mücadele ediyordu. Zaman asla elle tutulabilir bir şey olmamıştı onun için, ancak son birkaç gündür gittikçe soyutlaştığını hissediyordu; bir cismi olmamasına rağmen ellerinden kayıp giden bir hazine. Havadaki ağır kan kokusu midesini bulandırırken aklında tek bir düşünce vardı. Biraz daha zamanım olsaydı. Kılıcını zemine saplayıp ondan aldığı güçle doğrulmaya çalıştı. Başarısız olup sert bir şekilde dizlerinin üzerine düşünce sessizce bir küfür savurdu. Kan yüzünden eli kaymıştı. Dost? Düşman? Kime ait olduğuna dair hiçbir fikri yoktu. Kime güvenmesi gerektiğini de bilmiyordu. En güvendiği kişiden yediği darbe bu hale düşürmemiş miydi onu zaten? Elini üzerine silmeye çabaladı. Zırhını bir kenara bırakalı çok olmuştu – daha hızlı olması gerekiyordu ve ağır zırh pek yardımcı olmuyordu. Zırhı olmadan hayatta kalabilirdi. Veliaht prens krallığın yenilmez savaşçısı unvanını nedensiz taşımıyordu. İşini bitiremeyeceği kimse yoktu.

Bir kişi dışında.

"Sonunda olman gereken yerdesin," Duyduğu derin sesin geldiği yöne döndü gözleri. "Dizlerinin üzerinde." Kral Takashi atından indi. Üzerinde tek bir kan lekesi bile yoktu. Korkaklar kendileri için savaşmazlar, başkalarının feda edilmesine göz yumarlar. 

Gözleri ne kralda ne de kralın oğlu, mor pelerini rüzgarda savrulan diğer veliaht prensteydi. Prensin nefesini kesen, sadece o ikisinin yanında durmasıyla bile kalbinin acıyla bükülmesine neden olan bir çift göze kilitlendi bakışları. Koruması onu alev alev gözleriyle keskin bir şekilde izliyordu. Kimse veliaht prensin karşısına çıkmaya cesaret edemezdi. Ona karşı konuşmaya, ona dokunmaya, gözlerinin içine bakmaya. Ancak koruması bunların hepsini ve bundan çok daha fazlasını yapmıştı. Prens korumasına uzanmak istiyordu. Sormak istiyordu. Neden bana daha önce anlatmadın? Ona bağırmak, onu yumruklamak, küfürler savurmak istiyordu. Derdin neyse bir çözüm yolu bulurduk! Bunu isteyerek yapmış olamazdı. Koruması, en iyi dostu, ona asla yalan söylememişti, söylemezdi. Ancak o an dizlerinin üzerinde ölüme bir nefes daha yakın olmasının nedeni de o değil miydi? İnsanlara çok kolay güveniyorsun, demişti diğeri bir gece, prensin odasında incir yiyorlardı. Bu senin sonun olacak. Tüm o zaman boyunca yalan söylemişti, buna rağmen prens inanmak istemiyordu. Diğerinin gözlerinde yıldızları görmüştü, annesinin gömüldüğü o günden beri hapsolduğu karanlığı aydınlatan o yıldızların gerçekliğine inanmak istiyordu.

Kral çenesini kavrayınca ona bakmak zorunda kaldı. "Düşündüğümden daha dayanıklı çıktın. Artık bir önemi yok." Eliyle veliaht prensin korumasına işaret etti. Kuzguni saçları kana bulanmış oğlan aceleyle geldi yanlarına. "Bitir işini." Kral çenesini bıraktı ve bir bakış dahi atmaksızın yanından ayrıldı.

Prens korumasına baktı. Suratı kanla kaplıydı; prensin kılıç tutan eli titrerken diğerinin kılıcı hiçbir kuşku olmadan, sapasağlam duruyordu elinde. Başka herkes bakışlarının duygusuz olduğunu söylerdi, ancak prens biliyordu, prense karşı duygularını saklamazdı. O an dışında. Karşısında ona boş bir ifadeyle bakan bir yabancı vardı sadece. Prens kılıcını sapladığı taşların arasından çıkardı ve yere bıraktı. Yıllardır kopmadığı silahı yere düştüğünde çıkardığı ses avluda yankılandı. Onlardan başka sesi duyacak kimse yoktu.

Veliaht prensin eli boynuna gitti. Son ana kadar çıkarmadığı kolyesini kopardı ve korumasının önüne attı. Gümüş zincirdeki iki yüzükten biri diğerinin üzerine düştü. İroni karşısında gülmek istiyordu. İki adamın ayrılığının şafağında bile o iki yüzük hala beraberdi. Prens kafasını kaldırdığında koruma hala yüzüklere bakıyordu. Daha fazla beklemenin bir anlamı yoktu. Prens sonunda sesini bulabildi.

"Yap şunu, Iwaizumi," sesinin titremesini önlemeye çalıştı ancak karşısındakinin; hayatını ve dudaklarını emanet ettiği, sırlarını ve yatağını paylaştığı, aşık olduğu adama baktığında bunun imkansız olduğunu biliyordu. "Öldür beni." 

ne yaptığıma dair hiçbir fikrim yok sjfdjfkf ne japon tarihine dair bir şey biliyorum ne de kraliyet işlerinin nasıl işlediğine o yüzden her şeyi kendi kafamda kurduğum şekilde yansıtacağım🤷‍♀️

astreye geçmiş olsun

journeys end in lovers meeting Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin