Kapının önünde durdu. Bir süre kapıya bakarken aslında bir tahta parçasının hayatına ne kadar çok pislik getirdiğini düşündü.
Bu kapıdan kim bilir kaç defa babasının pis işlerini halletmek için çıkmıştı. Sahi ne kadar olmuştu?
10 yıl.
Tam 10 yıldır babasının pis işlerine istemeye istemeye alet olmuştu. 17 yaşına kadar her şey çok güzeldi. Babasının pis işlerine dair hiçbir şey bilmiyor, annesinin ışık tuttuğu yolda emin adımlarla ilerliyordu.
Sonra ne mi oldu? 17 yaşına girdiği gün son sahne performansını sergiledi. O çok sevdiği piyanosundan babasının pis işleri yüzünden kopmak zorunda kaldı.
Çocukken tek hayali annesi gibi bir piyanist olmaktı. Yarışmalara katılacak, birinci olacak, ünlü şarkıcılarla beste yapacak, belki de o şarkıcılarla beraber sahneye çıkıp performans sergileyecek ve belki bir gün yine piyano çalmayı öğretebileceği bir sürü öğrencisi olacaktı.
Tüm bunları düşünürken dudaklarından bir “Hıh.” sözcüğü çıktı.
“Piyanist olmakmış. Hadi ordan! Böyle karnını doyurabileceğini mi sanıyorsun sen? Ne bekliyorsun insanların önünde saygıyla eğilmesini falan mı? Ancak büyük işler yapıp gözlerini korkutursan insanlar senin önünde eğilir. Benim gibi büyük bir iş adamı olacaksın ki hem karnın doysun hem de saygınlığın olsun. Bırak boş işler peşinde koşmayı da bana yardım et. Bu yaşına kadar annene özenerek çaldın, sesimi çıkartmadım. Bundan sonra tek bir piyano lafı duymak istemiyorum.”
İşte bu Yoongi için sondu. Hayallerinin, isteklerinin ve tercihlerinin sonu. O günden beri bir daha piyano çalmadı.
Babasıyla birlikte her gün şirkete gitti. Başta gerçekten şirket işleri yaptı ama daha sonra gerçekler gün yüzüne çıkmaya başladı.
Yönettikleri şirketin yanı sıra bu pis işleri halletmek için herkesten gizli açtıkları bir alt şirketleri vardı. Bu şirket sayesinde paraya ihtiyacı olan kişilere para veriyor, eğer aldıkları parayı zamanında ödemezlerse tehditler edip insanları korkutuyorlardı. En azından Yoongi'nin işi buydu. Bunun dışında eğer paralarını alamazlarsa adamları sessiz sedasız ortadan kaldırıyorlardı.
Tefeciliğin yanı sıra daha pek çok pis işleri olduğuna emindi Yoongi. Her ne kadar kendisi sadece para tahsilatı yapsa da alt şirketin bodrum katından kopan feryatlar daha dün gibi hatırındaydı.
Kapıyı tıklatıp gir komutunu beklemeden içeri girdi. Bugün bu kapıdan son çıkışı olacaktı. Bugün tüm bu olan kötü işlerin bittiği gün olacaktı.
Masasında oturan babasının önüne istifa mektubunu koydu. “Benden istediğin her şeyi yaptım. Artık daha fazla devam etmek istemiyorum.”
Babasının dudaklarında alaylı bir sırıtış belirdi. “Ben de ne zaman bırakacaksın diyordum. Demek zamanı gelmiş.”
Yoongi hiçbir şey demeden olduğu yerde kaldı.
Bay Min, karşısındaki oğlunun birbirine kenetlediği damarlı ve beyaz ellerine baktı. “Bu ellerini,” dedi ve masasından kalkıp Yoongi'nin karşısına geçti. “En çok ne zaman seviyorum biliyor musun?”
Yoongi cevabı bilse de sesini çıkartmadı. Sadece babasının sırıtan yüzüne ifadesizce bakmaya devam etti.
“Ellerini en çok benim için kullandığında seviyorum. Benim işlerimi yaparken çok güzel geliyor gözüme.” dedikten sonra güldü babası.
“Annen gibi her piyano çalışını gördüğümde şuan çok sevdiğim o ellerindeki parmaklarını tek tek koparmak istemiştim. Gerçekten berbat bir görüntüye sahipti.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Red String Of Fate | YOONMIN
Non-Fiction"Kırmızı iplikler ne anlama gelir? Bugünkü hikayemiz Kırmızı İpliklerin hikayesi. Gerçekten birbirinin kaderi olan kişilerin, birbirlerinin serçe parmaklarından kırmızı ipliklerin bağlandığını söylüyorlar. Çözmek isteseler de çözemezler ayrıca başka...