Oy verirseniz sevinirim, keyifli okumalar. ♡
~
Bu bankta ne zamandır oturuyorum,bilmiyordum. Tek hissettiğim soluduğum havanın ciğerlerime batıyor oluşuydu. Elimde tuttuğum sıcak kahve artık soğumuştu. Gitme vakti yaklaşıyor diye düşündüm içimden. İçinde bulunduğum karmaşadan nasıl çıkacağım hakkında bir fikrim yoktu. Yorulmuştum. Zihnim öylesine yorgundu ki. Hissizlik bu yorgunluğun verdiği en büyük hediyeydi benim için.
Kalkmak için hazırlanırken burnuma dolan hastane kokusu ile karışmış kiraz kokusu doldurdu ciğerlerimi.
Bu koku içimi öylesine ısıtmıştı ki , o an bu kokuyu içime saklamak istedim. Omzuma dokunan kol zihnimdeki tozlu tiyatro perdesini tek hamlesi ile yıkmıştı. Arkama döndüğümde karşımda görmeyi beklediğim şey bir çocuk değildi. Karşımdaki kokunun sahibi en fazla on sekiz yaşlarında ki genç bir çocuktu. Sadece kokusu bile zihnimi bu denli yıkmışken, yüzüne bakmaya cesaret edemedim. Beklemediğim bir anda yanıma oturan bu çocuk karşısında hissiziliğim yerini tuhaf bir kargaşaya bıraktı.
İçimde kalan son boşlukta yüzüne baktım. Ve yüzü, onun ilahi yüzü içimde kalan son boşluğu da doldurmaya yetmişti. Dünyada gördüğüm en güzel insandı.
"Merhaba efendim."
Sesi bana hiç inanmadığım cenneti anımsatmıştı. Son kalan gücümle boğazımı temizleme ihtiyacı duymuştum.
"Merhaba."
Sorgularcasına çıkan sesim yüzündeki gülümsemenin genişlemesine neden olmuştu.
Anlamsız bir şekilde yüzüne bakmaya devam ederken sesi tekrar düşüncelerimi bölmüştü.
"Hiç arkadaşınız var mı efendim?"
Sorduğu soruyu oldukça garipsemiştim.
"Neden?"
Sorgularcasına çıkan sesime engel olamıyordum. Hayatımda ilk kez karşılaştığım bu çocuk öylesine ilgi çekiciydi ki.
" Bilmem. Sizi neredeyse hergün görüyorum bu bankta. Yalnızsınız. Hatta o kadar yalnızsınız ki düşüncelerinizle, bazen dünyayı terk ettiğiniz kanısına varıyorum. Öyle yalnız görünüyorsunuz ki dışarıdan. Ama tuhaf bir şekilde hissettiğiniz yalnızlığa düşünceleriniz katılıyor ve sizin için kalabalık yaratıyor."
Söylediği her kelime içimde yeni bir yıkım oluşturmuştu.
"Bu düşünceye nasıl vardın çocuk?"
"Bilmem. Sadece bir tahmin benim ki. Zihin okuyamıyorum sonuçta. Hem söylesenizde efendim hiç arkadaşınız var mı?"
"Hayır hiç arkadaşım yok."
Cevap verirken yüzümdeki şaşkınlığı engelleyememiştim.
"Anladım efendim. Benimde hiç arkadaşım yok. Acaba arkadaşım olmak ister miydiniz?"
Yumuşak sesi annemden hiç duymadığım ninni gibi gelmişti kulağıma. Heyecan ve şaşkınlık dolu bir ifadeyle cevapladım sorusunu.
" Evet , elbette olurum."
Yüzünde ki gülümseme büyümüştü.
" Teşekkür ederim efendim! İsminiz nedir?"
"Jeon Jungkook. İsmim Jeon Jungkook çocuk."
Şaşkınlıkla çıkan sesime engel olamıyordum.
"Anladım Bay Jeon. Şimdi gitmem gerekiyor. Umarım tekrar görüşebiliriz. Her şey için tekrar teşekkür ederim! Hoşçakalın efendim. Sizin için tekrar geleceğim."
Tekrar geleceğini duyunca çarpan kalbimi göz ardı ederek son kalan gücümle fısıldadım ona.
" Hoşça kal çocuk."
Arkasından dağılmış bir şekilde bakarken öğle molasının bittiğini ve yedi dakika geç kaldığımı farkettim. İlk kez geç kalıyordum. İlk kez ismini dahi bilmediğim biri için bu kadar dağılmıştım.