"Beni dinlemeliydin! Seni uyardım. Ben bir meleğim..sen ise bir şeytan."
Affedilemez! Bir melek ve bir şeytan aşık olamaz. Bunun cezası arafta kalmaktır.
"Sonsuza dek arafta kalacağız. Kanatlarımız kırılacak, bizi karaya boyayacaklar seni bir daha göremeyeceğim. Benden uzak durmalıydın!? Bu bizim aşkımızın cezası."
"Senin için her şeye razıyım."
Son sözleriydi, birbirlerine söyledikleri son söz.
****
Jungkook, kollarındaki dikenli kelepçelerle yere çökmüştü. Yaptıklarının bedeli ağırdı ve bunu çekmeliydi. Şeytana aşık olmanın bedeli asla hafif olamazdı değil mi? Dizlerinin üstünde ağlamaktan altları şişmiş, kızarık gözleriyle kanayan bileklerine bakıyordu.
Üstündeki beyaz kıyafeti belli yerlerden yırtılmış, kirli beyaza dönmüştü. Bakışlarını bileklerden ayırmadan mahkeme salonunun ortasındaydı. Herkesin ona olan iğneleyici bakışları ve kulağına dolan fısıltılar..zor gelmişti bu yük ona. Mahkeme salonu ciddileştiğinde iki saatlik toplantının bittiğini anlamıştı.
"Neden yaptın?" Gelen soruyu umursamamıştı. Anlamayan, hissetmeyen, duygusunu bilmeyen için ne kadar basit bir soruydu oysaki. Boğazındaki yumru konuşmasına izin vermiyordu. "Her ne olursa olsun! Bunu bilmeliydi, şeytanın oyununa gelmemeliydi, cezasını çekmeli." Oturanların arasında yükselen ses alt dudağının titremesine sebep olmuştu.
"Başlayın!" Kendisine yaklaşan iki meleğe göz ucuyla bakmış, dokunulmasıyla yavaşça açılmıştı kömür gibi siyah kanatları. Dikleşmiş ve etraftakilere göz gezdirmişti. Yüzüne sürülen kara boya ve kanatlarının aynı anda kırılması ile çığlık kopartmıştı. Boğazı yırtılacak kadar çığlık atmıştı. Jungkook'un çığlığı ile salon yankılanırken, kendini yere atmış sol kolunun üstüne yatarak cenin pozisyonunu almıştı.
Canı acıyordu, hiç olmadığı kadar canı acıyordu.
Yer yavaşça çatlarken Jungkook gözlerini kapatmış, derin nefesler alarak soluklanmıştı. Kırılan zeminden yavaşça aşağı kayıyor tutunacak hiçbir şey bulamıyordu.Karanlık gökyüzünün bulutları birbirine girmişti. Şimşek meleğe yapılan işkencelerden gürlüyor, yağmur onun göz yaşı oluyordu. Hızını alamadan düşüyordu Dünyaya. Bilekleri hızla kanamaya devam ediyordu. Düştüğü yerdeki aydınlık ışığa son kez bakmıştı. Karanlık bulutlar beyaz ışığı kaplarken gözündeki yaş yağmura karışırken zihnine dolan ses ile tamamen kapatmıştı gözlerini.
"Yanlız değilsin.." sesi zihninden çıkartmaya çalışırken büyük bir gürültüyle düştü yere. Kurumuş bir ağacın hemen altına. Aklına yasak aşkını beklediği ağaç gelmişti. Göz yaşı kuru toprağa düşmüş bedeni yorgun düştüğünden daha fazla tutamamış bırakmıştı kendini soğuk karanlığa.
****
"Yanlız hissetme, sana senden daha yakın olacağım güzelim. Kimseye yakın olma! Sana dokunan herkesi öldürürüm!?"
"Jungkook! Jungkook!" Omzumdan hafifçe sarsılan bedenim ile gözlerimi yavaşça aralamış fakat odaklanamamıştım. Uyanmayla beraber ağrı tüm vücuduma yayılmaya başlıyordu. Sırtımda hissettiğim acı kanatlarımın olmayışını yüzüme daha da çarparken zar zor açtığım gözlerim beyaz tavanla bir kaç saniye bakışmış, baş ucumdaki bedene değdirmişti ardından. "Sen.."
Oturan beden derin bir iç çekmiş ve başını yukarı kaldırarak tanrıya teşekkürlerini sunmuştu. Başım delicesine ağrıyor fakat yatmak sırtımı daha da acıtıyordu. Dirseklerimden destek alarak doğrulmuş, yatak başlığına dayanarak başımı geriye atmıştım. "Nasıl buldun beni?" Komidindeki sürahiyi ve bardağı yavaşça eline almış, bardağı yarısına kadar doldurarak bana uzatmıştı. Elindeki bardağı gücsüz parmaklarımla kavrayarak dudaklarıma götürdüm. Su en son konuşmama engel olan yumrunun geride bıraktığı enkazı temizliyordu.
"Gökyüzü ancak bir melek için bu kadar karışır." Elimdeki bardağı sakinlikle almış tekrar komidine koymuştu. O bunları yaparken bense sadece onu izlemekle yetinmiştim. Kaşları hafif çatık bedeni iyice süzmüş ne kadar özlediğimi anlamıştım. Göz göze geldiğimizde karşımdaki bedene 'sorun yok' der gibi tebessüm etmiştim. "Teşekkür ederim Jimin." diyerek derin bir iç çekip bakışlarımı yavaşça bileklerime indirdim.
Kan bileklerimdeki sargıya bulaşmış beyaz sargıyı kirletmişti. Tekrar derin bir iç çekmeden alı koyamadım kendimi. Başımı kaldırıp bacak bacak üstüne atmış, kollarını göğsünde birleştirmiş bedene baktım. "Neler olduğunu biliyorsundur." Başını aşağı yukarı sallamış dolgun dudaklarını birbirine bastırmıştı. Karşımdaki bedenin haraketlerinden ne kadar endişelendiğini anlayabiliyordum.
'Gözlerini dudaklarından çek!' Zihnimde yankılanan ses ile etrafıma bakmış başımı sağa sola sallayarak bir iki kere hafifçe vurmuştum. Telaşlı çıkan sesi saniyesinde yükselmişti. "İyi misin?" Ani bir haraket ile başımı çevirerek Jimine bakmış ve gülümsemiştim. "İyiyim sorun yok."
Sadece şeytanın ne kadar kurnaz ve yetenekli olduğunu hatırlamıştım. Birilerinin zihnine girme konusunda üstüne yoktu. Ayrıca Karanlıklar Lordu'nun ne kadar kıskanç olduğunu bir kez daha anladım. Anladığım bir şey daha vardı. Onu şimdiden özlediğim, bir daha onu görebilecek miyim diye endişelerim var.
"Acıkmışsındır sana bir şeyler hazırlayayım. Sen de duş al..karaya boyandın nede olsa kolay çıkmaz."