2 ─ ❛❛me siento sola❜❜

26 2 0
                                    

Zordu, bu yaşadıklarım gerçekten çok ağırdı

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Zordu, bu yaşadıklarım gerçekten çok ağırdı. Kolay olmasını beklemiyordum. Sonucunu düşünmeden haraket etmiş, cennetten kovulmuştum. 'Haklılar mı?' diye düşünmeden edemiyordum. Beni gerçekten sevmiş miydi? Yoksa tanrıyı sevmediğinden mi yapmıştı günahımın sebebi?

Kafamda dolanan 'o şeytan, kurnaz ve acımasız ona kanmaman gerekirdi.' düşüncelerine engel olamıyordum. Beynim benimle çocukmuşum gibi oynuyor, adeta beni deniyordu.

Kimse bilemez değil mi? Neler yaşayacağını veya başına neler geleceğini. Tabii tanrı bunları verirken aynı zamanda düşünme ve bilinç gibi özellikler de vermişti. Bizi diğer varlıklardan ayıran da bu değil miydi?

On beş dakikadır ılık suyun altında, kanatlarımın bende bıraktığı acıyı veya kabuk bağlamaya yüz tutmuş yaralarımı umursamadan beni cehennemin ortasında bırakan adamı düşünmek ne kadar bilinçsiz ve gerizekalı olduğumun belirtisiydi.

Başımı yavaşça kaldırmış, gözerimi kapatarak suyun yüzüme çarpmasına izin vermiştim. Hızlı gelen su kara boyanın bıraktığı yaralara iğne misali batıyordu. Jimin'in de söylediği gibi, kara boya o kadar kolay çıkmadı.

Suyu kapatmış, derin bir iç çekerek başımı sağa sola sallamıştım. Saçımdan düşen su damlaları vücuduma düşüyor, irkilmeme sebep oluyordu. Kabinin kapısını yavaşça açarken Jimin'in daha önceden bıraktığı kıyafetlerin üstündeki havluyu alarak belime geçirmiş, düşmemesi adına iyice sıkmıştım.

Kaymamak adına temkinli davranıyordum. Buhar tutmuş aynanın karşınısa geçip elimle ovaladım fakat pek bir etkisi olmadı. Aynada kendime ve ne kadar çöktüğüme bakınca yemekte brokoli çıkan çocuğun yüz ifadesini takınmıştım.

"Çıktın mı?" Kapının bir iki kez vurulması ile derin düşüncelerimden kurtulabilmiştim. "Evet, gelirim birazdan." Ses kısa süreliğine kesildiğinde bakışlarımı Jimin'in bana bıraktığı zümrüt yeşili pijamalara çevirmiştim. Dediğim gibi ses kısa süreliğine kesilmişti. "Jungkook, seni görmek isteyen biri var."

****

Oturduğum geniş koltuk bana dar gelmişti. O kadar boğucu ve saçma bir konuşmanın içinde olmak can sıkıcıydı. İşleri güçleri yokmuş gibi bir de benimle konuşması için melek yollamışlar. "Evet, şeytanla bir ilişki yaşadığın için cennetten sürüldün ki..bence bu çok hafif bir ceza. Ayrıca-"

"Bildiğimiz şeylerin üzerinden tekrar geçmemize gerek yok değil mi?" Onun bu boş konuşmalarını dinlemeyecektim. Tabii onun da boş kalacağını düşünmek hata olurdu. "Bakıyorum da hemen arsızlaşmışsınız. Bir meleğe yakışmayacak bir davranış. Pardon siz melek değild-"

"Bence artık sadede gelelim." Orta kilolu melek oturduğu yerde kıpırdamış, burnundan kayan gözlüğü tekrar itmişti. "Sözümü habire kesmezseniz söyleyeceğim." Bozulduğu her yerinden belliydi ben de istemsizce keyiflenmeden edememiştim.

"Güçleriniz bir kısmı sizde kalacak fakat onları da çok uzun bir süre ya da çok sık kullanamayacaksınız." Elindeki kağıtları teker teker okuyor ardından bir sonrakine geçiyordu. Bense merakla izliyordum karşımdaki bedeni. "İnsanların üstünde kullanmanız için hiçbir güce sahip değilsiniz. Sadece kendinizi kurtaracak kadarına sahipsiniz...ve hayır kanatlarınızı bir daha alamazsınız."

Merak ettiğim kısım da buydu ya. Beni en çok yıkan kısım da buydu okuduğu satırlar arasında. Tanrı benim cezamı fazlasıyla vermişken bu herifin cezamı hafif bulması da ayrıca sinirlenmemi sağlıyordu. Hem cennetten kovulmuş, güçlerimi, kanatlarımı kaybetmiş hemde cenetten kovulma sebebimi kaybetmiştim.

Kaybetmekten kastım..onu görmüyor, duymuyor veya dokunamıyordum. Onu kaybetmiş sayılmaz mıydım? Boğazımdaki yumru tekrar yerine otururken dudaklarımı birbirine bastırmış ve başımla onaylamıştım. Önüme koyduğu kağıda ve beyaz tüy parçasına bakmıştım. Elime aldığım tüy geleceğimin bir parçasıydı. Kağıda eğilimiş ve altın renkte yazan beyaz tüy ile imza atmıştım.

Sorgulamayın atmak zorundaydım.

Adam apar topar küçük masadaki her şeyi toparlamış hiçbir şey söylemeden çıkmıştı. Dolan gözlerimden yaş akmaması için yanağımın içini dişliyordum. Ne zaman istediğim oldu ki? Ben istemeden firar etmişti gözyaşım.

"Ee? Yemek hazırlamadın mı?" Akan yaşları elimin tersiyle silmiş ve çocukluğuma gülerek bakmıştım. Üzülüyordu, bunu dolan gözlerinden ya da titreyen alt dudağından anlamak mümkündü. "Hazır."

Kapının tekrar çalmasıyla ikimiz de kapıya dönmüş ardından bakışmıştık. "Birini mi bekliyordun?" Jimin başını sağa sola sallamış mutfağa giden adımlarını kapıya yöneltmişti. Gözlerimi ona dikmiş gidene dek izlemiştim. "Benim kapım hiç çalmaz aslında."

Jimin'in arkasından yavaşça kapıya yaklaşmış çaprazında durmuştum. Kapıyı açtığında Jimin'den çok da uzun olmayan biri çıkmıştı. Umursamaz bakışları ve cebindeki elleriyle öylece duruyordu. "Buyrun?"

"Karanlıklar Lordundan bir paketiniz var."

𝐁 𝐋 𝐀 𝐂 𝐊   𝐒 𝐖 𝐀 𝐍Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin