Mesut'un telefonu çalar o sırada. Eşref'in yakanmış olduğu söylenir. Emniyete giderler. Mesut Eşref'i biraz patakladıktan sonra savcılığa gönderirler. Defne için Fadime'nin İzmir'de yaşayan kardeşi bulunur ancak yolculuk yapma engeli olduğundan birinin götürmesi gerekmektedir. Selin, Defne'yi İzmir'e kendisinin götürmek istediğini söyler ve onayı aldıktan sonra seyahat için hazırlanır. 2 gün sonraya bilet aldığı için bu süre zarfında Defne Selin'de kalacaktır. Fadime'nin defin işlemleri de tamamlandıktan sonra Selin Defne bebeği alıp eve gelir. Birkaç saat sonra kapı çalar, gelen Mesut'tur.
Selin:Aa, Mesut?
Mesut:İyi akşamlar Selin Komiserim.
Diyerek elinde poşetlerle içeri girer.
Selin:Sana da iyi akşamlar da, hayırdır? Bu elindekiler de ne?
Mesut:Ben düşündüm ki, tüm gün olaylarla ilgilenip yoruldun. E bebek de var, ihtiyaçları da var. En iyisi gidip birkaç bir şey alayım hem senin için, hem de bebek için.
Selin:Çok güzel düşünmüşsün de, sana da zahmet oldu böyle. Sağ ol.
Mesut:Ne zahmeti kızım ya? Benim için de değişiklik olmuş oldu işte.
Selin:E iyi gel madem çay koymuştum ben de. İçer miyiz?
Mesut:İçeriz, içeriz.
Çay içip biraz sohbet ederler.
Selin:Mesut ya, çok sağ ol gerçekten. Çok yardımcı oldun, her konuda.
Mesut:Ya yok, teşekküre gerek yok saçmalama. Yardım etmeyip de ne yapacaktım?
Selin gülümser.
Mesut:E ben kalkayım o zaman artık.
Selin:İyi madem, ben seni geçireyim.
Mesut:Ha şey...
Selin:Ne?
Mesut:Sen Defne için İzmir'e gideceksin ya, ben de geleceğim.
Selin:Aa sen de mi geleceksin?
Mesut:Gelmeyeyim mi?
Selin:Gel canım, gel de... Birdenbire nerden çıktı ki bu? Şaşırdım yani.
Mesut:Seni yalnız göndermek olmaz oralara.
Selin:Oralara?
Mesut:Yav kızım işte neyse. Hem fena mı olur... Üç gün boyunca merkez yok, devriye yok, suçlu yok, sorgu yok, savcı yok, olay yok... Ohh valla.
Selin:Ohh tabi, senin de işine gelir değil mi?
Mesut:Yanii, işine gelmek değil de... O kadar çalışıyoruz, birazcık dinlenmeyelim mi?
Selin:Dinlenmeliyiz tabi, haklısın. Valla böyle söyleyince ben de düşündüm, iyi olur bizim için de.
Mesut:Tabii kızım. İyi olur, bizim için.
Selin:Ben de hazırlık yapayım madem haftasonunu da orda geçireceksek.
Mesut:Yap yap. Hadi görüşürüz, kolay gelsin.
Selin:Sağ ol, sana da.
Sabah merkeze gittiklerinde ikisi de yarın sabahki yolculuk için erken çıkarlar. Ve son hazırlıkları da yaptıktan sonra heyecanla geçirecekleri kısa tatili düşlerler. Baş başa geçirecekleri ilk tatili...
Sabahın ilk ışıklarıyla Mesut Selin'in kapısına dayanır. Selin uykulu uykulu kapıyı açar.
Selin:Mesut... Senin ne işin var sabahın bu saatinde ya?
Mesut:E birkaç saat sonra uçağımız var. Kaçıralım mı yani, yansın mı biletlerimiz?
Diyerek içeri girer.
Selin:(Gülerek) Yanmasın, yanmasın tabii ama birkaç saat dediğin 5 saat Mesut. Yani sence de biraz erken değil mi?
Mesut:Değil değil. Kızım hiç mi İstanbul'dan uçağa binmedin sen ya? Daha hazırlanacaksın da kahvaltı edeceksin de çıkacağız da trafik de oydu buydu derken geç bile kalırız.
Selin:Hadi ya, ben düşünemedim. Neyse tamam sen otur hen hazırlanayım, çıkalım.
Mesut:Defne uyuyor mu?
Selin:Hıhı, uyuyor uyuyor. Bir saat kadar önce uyanmıştı, geri uyudu. Uyanmaz bir süre.
Mesut:İyi iyi. Sen hazır olunca kaldırırız. Bana bak, acele et ha. Öyle uzun uzun hazırlanma falan çekemem.
Selin:Allah Allah? Böyle salkım saçak halde mi gideyim? Herhalde hazırlanacağım, herhalde uzun sürecek.
Mesut:Tamam be, tamam. Ne yapıyorsan yap. Yeter ki söylenme.
Selin sırıtarak ona bakıp ardından odasına hazırlanmaya gittiği gibi Mesut da kahvaltı hazırlamak için mutfağa girer. Selin'in hazırlanıyor olmasını fırsat bilip hızlıca güzel bir kahvaltı sofrası hazırlar. Selin içeri döndüğünde gördüğü kahvaltıyla çok şaşırır.
Selin:Yaa Mesut, kahvaltı mı hazırladın sen?
Mesut:Gönlüm seni İzmir'lere aç açına götürmeye elvermedi komiserim.
Der alaycı bir şekilde. Selin güler.
Selin:Dalga geçme ya. İyi hadi madem. O kadar uğraşıp kahvaltı hazırlamışsın benim için, otur da hızlıca yiyip çıkalım. Saat geçiyor.
Mesut:Yetişiriz yetişiriz. Sen sindire sindire ye.
Bir yandan oturmuş masadakileri yiyorlardır.
Selin:Daha az önce şimdi çıksak bile geç kalırız diyen, hazırlanmamı bile bekleyemeyen sen değil miydin? Ben mi yanlış duydum?
Mesut:Yaanii, hızlı hazırlanman için biraz seni panikletmenin iyi olacağını düşündüm.
Selin:Yaa çok kötüsün. Hem ben zaten hızlı hazırlanırım ki, hiç gerek yoktu böyle bir şeye.
Der gülerek.
Mesut:Olsun olsun. Bak fena mı oldu kahvaltımızı rahat rahat yaparız, acele etmeden.
Bir süre sonra Defne'nin de uyanmasıyla Selin ve Mesut toparlanıp yola çıkarlar. Havaalanına geldiklerinde uçağın kalkmasına az bir zaman kaldığı için check-in işlemlerini yapıp uçağa giriş yaparlar. Yaklaşık bir buçuk saatin sonunda İzmir'e varırlar. İzmir'de geçirecekleri vakit boyunca arabaya ihtiyaç duyacaklarından Mesut bir araç kiralar. Sonrasında Defne'nin teyzesinin adresine gelirler. Kadınla biraz konuşurlar. Çıkmadan önce Defne ile vedalaşır ve çıkarlar. Selin'in gözleri dolmuştur. Çıktıklarında Mesut fark eder.
Mesut:İyi misin?
Selin:Hıhı, iyiyim. Bir an öyle kötü oldum işte. Başına gelenlerden habersiz, nasıl da güleç. Küçücük yaşında ailesinden oldu çocuk..
Mesut:Öyle.. Ama teyzesi iyi bakacak gibi. Baksana, iyi birine benziyor.
Selin:Evet, bence de. İnşallah iyi olur, mutlu olur ömrü boyunca.
Mesut:İnşallah. E hadi bakalım. Nereye gidelim istersiniz Selin hanım?
Selin:Bilmem, şoför sensin.
Der sırıtarak, arabaya biner. Mesut da arkasından sırıtarak bakıp o da direksiyona geçer.
Akşama kadar İzmir'de gezerler. İzmir Saat Kulesi, Alsancak Sevgi Yolu, Kemeraltı çarşısı gibi birçok yeri gezerler. Çok eğlenirler beraber. En son Kordon'a gelirler. Otururlar orda, sahilde günbatımını seyrederler. Simit satılıyordur.
Mesut:Alayım mı?
Selin:Olur.
Mesut birer tane simit alıp gelir. Birkaç parça yer ikisi de. Sonra Selin bir parça daha alıp Mesut'un ağzına verir. Mesut da aynı şekilde bir parça Selin'e verir. Gülümser ikisi de. Sonra Selin başını Mesut'un omzuna koyar. Eli de Mesut'un göğsündedir. Mesut onun elini tutar.
O an ikisi de birbirlerine hislerini göstermiş gibi olurlar. Hissettiklerinin karşılığı olup olmadığını teyit etmek belki de...
Mesut:Yoruldun mu?
Selin:Biraz.. Otelde mi kalacağız?
Mesut:Hıım. Birazdan kalkarız, otele geçer dinleniriz. İki gün daha dolaşırız buralarda, gelmişken iyice keyfini çıkartır döneriz.
Selin:Şimdiden çok iyi geldi bana bu kısa tatil.
Mesut:Aynen aynen, bana da.
Selin:Valla iyi ki sen de geldin. Tek başıma ne yapacaktım yoksa.. Zaten sen gelmesen ben Defne'yi bırakır dönerdim hemen. Neredeyse gece olmak üzeredir. Orda biraz daha oturduktan sonra otele geçerler. Otele vardıklarında ikisinin de akıllarına rezervasyon yaptırmanın gelmediğini fark ederler ve önce boş oda olup olmadığını sormak için resepsiyona giderler.
Mesut:İyi akşamlar kolay gelsin. İki gece için, iki ayrı tek kişilik boş odalarınız var mı?
Görevli:Var ancak odalardan birinin kliması arızalı, saat geç olduğu için işçiler yarın gelecek.
Selin:Hadi ya, nasıl yapalım o zaman?
Mesut:Başka boş oda yok mu?
Görevli:Maalesef, çok fazla yoğunluk var. Şu an boşta olan odalar da rezervasyonunu iptal eden müşterilerimizden kalanlar.
Mesut:Anladım. Bir çözüm bulamaz mıyız peki?
Selin:Saat de çok geç oldu ya, yakınlarda bir otel de yok.
Mesut:Tamam biz tek odayı alalım.
Görevli:Tek yatak var yalnız.
Mesut:Tamam tamam, sorun yok.
Selin:Mesut? Nasıl yapacağız, anlamadım ben.
Mesut:Ben koltukta yatarım.
Selin:Ya saçmalama, olur mu hiç öyle?
Mesut:Olur olur. Açarım koltuğu orda uyurum işte ya.
Kayıt işlemlerini yapıp birer kahve içerler.
Selin:Şansımıza bak Mesut ya. Üç güncük tatile geliyoruz, onda bile oda bulamıyoruz.
Mesut:Yahu kızım tatillerde yaşanabilecek gayet doğal sorunlar bunlar, takılmaa.
Elini Selin'in omzuna atıp okşar. Selin gülümser.
Mesut:Hem çözdük işte sorunu daha ne istiyorsun?
Selin:Tamam ya, şu üç günde hiçbir şey içini canımı sıkmayacağım. Söz.
Mesut:Ha şöyle ya.
Selin:Çözüme bak. Nasıl rahat edeceksin sen koltukta ya? Benim hiç içime sinmez ki..
Mesut:Ederim ya, düşünme sen. Hadi kalk kalk, geçelim artık odaya.
Der omzundaki elini sırtına atıp hafif ittirerek.
Odaya girdiklerinde önce hızlıca ikisi de üzerlerini değiştirirler. Günün yorgunluğu üzerlerine çöker.
Mesut:İyi uykular.
Selin:Sana da.
Sabah uyanır uyanmaz Selin duş almak için banyoya girer. Mesut uyandığında Selin'in yatakta olmadığını görüp banyodan gelen seslerin Selin'e ait olduğunu anlar. Selin'in çıkmasını beklerken balkona çıkıp biraz hava alır. O sırada Selin bornozlu bir şekilde çıkar banyodan.
Selin:Mesut? Uyandın mı sen?
Mesut:Hıı, evet. Uyandım az önce.
Selin:Kusura bakma ya fark edemedim. Bilseydim acele ederdim.
Mesut:Yok yok, sorun değil. Çok beklemedim zaten.
Der ve Selin'in ardından banyoya ilerler.
Giyinip hazırlandıklarında kahvaltı için yemekhaneye inerler. Güzel bir kahvaltı ederken ikisi de birlikte vakit geçirmekten çok mutludurlar ve keyifle sohbet ediyorlardır.
Selin:Ya, sen dün gece rahat edemedin. Hep kıvrandın durdun, uyuyamadın belli. Hazır vakit varken başka bir otel mi ayarlasak?
Mesut:Sen tüm gece beni mi izledin?
Selin:Yok, yani su içerken falan öyle gözüme çarptın.
Mesut:Hmm, anladım.
Der muzipçe.
Selin:Ya aşk olsun. Ben burda senin iyiliğini düşünüyorum sen nerelere çekiyorsun..
Mesut:Nerelere çekmişim ya? Neyse hadi bitir kahvaltını sen. Çıkalım gezelim, hava çok güzel. Hem biz gelene kadar klimayı düzeltirler, için rahat olsun.
Selin:E iyi bari. Bitirdim ben, çıkabiliriz.
Mesut:Ee, bugünki rotamız ne Komiserim?
Selin:Ya aslında biraz zahmetli olacak ama ben hep Efes'e gitmek isterdim de bir türlü gidemedim. Hazır gelmişken gitsek mi?
Mesut:Olur, gidelim.
Selin:Yani gitmeyelim, uğraşmayalım, o kadar yol çekemem falan dersen anlarım.
Mesut Selin'in elini tutup çekiştirir.
Mesut:Hadi hadi oyalanma. Yolumuz uzun. Seninle şöyle uzun bir yolculuk da yapmayalım mı yani?
Selin:E iyi madem. Bir şeyler alalım, yolda acıkırsak yeriz.
Mesut:Tamam, tamam hallederiz gel sen.
Resepsiyondan gitmek için nasıl bir yol izleyeceklerini öğrendikten sonra önlerine çıkan ilk marketten bir şeyler alıp, Efes'e giden otobüslerin bulunduğu durağa ilerlerler. Vardıklarında tam kalkmak üzere olan bir otobüs olduğu için beklemeden binerler. Selin cam kenarına, Mesut da yanına yerleşir. Otobüs direkt harekete geçer.
Mesut:Olmadı böyle. Sen buraya gel, ben oraya geçeyim.
Selin:Niye ya? Ben cam kenarında oturmazsam yol bitmek bilmez benim için şimdi, sıkılırım. Böyle başımı cama yaslayıp dışarıyı izlerim işte.
Mesut:Tamam kızım, ben de onun için diyorum. Cam sert, ikide bir tangır tungur yolda başını çarpa çarpa rahatsız olma diye. Bir yere yaslamak istersen benim omzuma yaslarsın başını.
Selin:E iyi peki.
Der, yer değiştirirler.
Mesut:Hem sıkılmak da neymiş benim yanımda? Aşk olsun yani.
Selin:Aman takılma sen benim öyle dediğime. Ben yerimi kaptırmamak için öyle dedim.
Mesut:Hıım, peki madem. Kıymetli yerinizi aldığım için kusura bakmayın komiserim, sizin iyiliğiniz için. Sizi düşünüyorum yani ben. (Biraz durur) Hem bakarsın yeni yerini eskisinden daha çok seversin.
Der ve ikisi de sırıtır.
Selin:Hımm, öyle mi diyorsun?
Mesut:Dene istersen.
Selin başını yavaşça Mesut'un omzuna yaslar.
Selin:Övdüğün kadar varmış komiserim. Çok rahatmış gerçekten yeni yerim.
Der ve Mesut'un omzunda hafif kıpraşır. Mesut ise sağ elini Selin'in başının arkasından geçirip sol omzunu tutar sıkı sıkı. Selin gülümser. Mesut başını Selin'in başına yaslar hafifçe.
Yaklaşık bir saat kadar sonra varırlar. Selin Mesut'un omzunda yarı uyuklar şekilde olduğu için Mesut hafif dürterek kaldırır Selin'i. Otobüsten indiklerinde girişteki çarşıda biraz oyalanıp içeri girerler.
Selin:Biz her yeri gezersek, ki ben gezebildiğimiz kadar yer gezmek isterim, en az bi beş saatimiz burda geçecek gibi.
Mesut:Madem bu kadar çok istiyorsun, gezelim. İçinde kalmasın. Kafamıza güneş geçmesin de, gezeriz yani gezebildiğimiz kadar. Sıkıntı yok.
Gülüşürler.
Ve gezmeye başlarlar. Gezdikçe fotoğraf çekip çok güzel zaman geçirirler. Acıktıklarındaysa biraz yanlarına aldıklarından, biraz da içeride bulunan kafelerden yerler. Üç saattir geziyorlardır ve artık kafalarına güneş geçmiştir ama ileride bulunan birkaç yeri daha gezmeden gitmez istemezler. Yürümeye devam ettiklerinde çok yorulmuşlardır.
Selin:Ay çok yoruldum ben Mesut ya!
Mesut:Ee kendin kaşındın. Herkes araçla çıkıyor, sen tutturdun yürürüm de yürürüm diye.
Selin o sırada kenarda bulunan bir taşa oturur.
Selin:Ya ben nereden bileyim böyle olduğunu? İlk kez geliyorum herhalde. Bu kadar yorucu olduğunu düşünmemiştim.
Mesut:Tamam tamam, neyse. Otur dinlen biraz, sonra döneriz.
Selin:Yarıladık zaten yolu, çıkalım bari. Yorulmamıza değsin.
Mesut:Ne inatsın ya!
Selin:İnatla ne alakası var ya, çıkmışken tamamlayalım diyorum. İnat mı etmiş oluyorum?
Mesut:Evet. Kendini yoruyorsun, ondan diyorum ben güzelim. Yoksa benim için hava hoş. Biraz sıcak ama ben dayanırım.
Selin:Ben de dayanırım da yoruldum işte birazcık.
Mesut:Tamam, hadi kalk gidelim de bitsin.
Selin:Ama böyle deme ya. İsteksizsen, bir an önce gitmek istiyorsan dönelim yani. Sorun değil.
Mesut:Yok kızım ya, saçmalama. Öylesine dedim işte. Gidelim tabi, burdan dönmek olur mu?
Selin:Bak ben ciddiyim. Dönebiliriz.
Mesut:Ben de ciddiyim. Hem o kadar merak ettiğini, görmek istediğini biliyorum. Seni oraya götürmeden döner miyim artık?
Selin gülümser.
Mesut:Yoruluyorsun, dayanamıyorsun diye şey ettim ben. Artık yukarıdan bineriz bir araca.
Selin:Taşısana beni.
Der ve kahkaha atar.
Mesut:Oldu canım, başka? Limonata da ister misin?
Selin:İyi olurdu aslında ama kalsın şimdilik.
Mesut:İçeriz aşağıda.
Selin'in elini tutup kaldırır. Selin arkasındaki tozu elleriyle savuştururken eline bir şeyin değmesiyle panikle bağırıp yerinde sıçrar. Ayağının kaymasıyla tam düşecekken Mesut belinden kavrayıp tutar Selin'i. Selin'den acı dolu bir çığlık yükselir. Mesut da panikler.
Mesut:Ne oldu?!
Selin:Böcek! Ayağım!
Mesut:Ne böceği ya? Doğadayız kızım her taraf çalı çırpı ağaç. Böcekten normal ne olabilir burda acaba?
Selin:Ya öyle bir anda üstümde, elim değince işte...
Mesut:Ayağına noldu?
Selin:Bilmiyorum düşecekken oldu, burkuldu herhalde.
Mesut Selin'i kucağından indirmeye çalışıp ayağını basıp basamadığını kontrol etmeye çalışırken, Selin bastığı ayağının yerle temasını hemen kesip Mesut'un boynuna geri tutunur.
Selin:Yok, basamıyorum. Çok acıyor Mesut.
Mesut:Hay Allahım ya. Tamam aşağı iniyoruz, sonra hastaneye gideriz baktırırız ayağına.
Selin:Hastaneye gitmeye gerek yoktu aslında ya.
Mesut:Ona sen değil bileğinin tahribatı karar verecek.
Der ve Selin'in kucağındaki konumunu düzelterek aşağı doğru yol alır.
Mesut:Taşıttın bana kendini en sonunda, istediğin oldu iyi mi?
Selin:Ben şakasına söylemiştim, böyle bir şeyi tabii ki istemezdim ama fena değil yine de.
Mesut:Bak seen, fena değilmiş. Bu yaz sıcağının ortasında kraliçeler gibi kucağımızda taşıyoruz Selin hanım. Az değer, kıymet bil artık. Lütfen yani.
Selin(gülerek):Kıyamam sanaa. Biliyorum ben, biliyorum değerini de kıymetini de. Ödeşiriz sonra.
Mesut:Nasıl olacakmış o?
Selin:Bilmem, buluruz bir yolunu.
Mesut:Unutma sonra.
Selin:Unutursam hatırlat sen de canım.
Der sırıtarak.
Mesut:Olur, hatırlatırız.
Çıkışa geldiklerinde bulundukları yerdeki ilk yardım ekipleri ilk müdahaleyi gerçekleştirdikten sonra ambulansı aratırlar ve kısa bir süre sonra gelir. Hastaneye gitmeye gerek duyulmadığı, sadece bileğinin incinmiş olduğu için ambulansta sarılır ayağı Selin'in.
Mesut:Gel gel gir koluma.
Selin:Abartma istersen, yürüyebiliyorum Mesut.
Mesut omzundan kavrayıp Selin'i kendine çeker ve ona dayanmasını sağlar. Selin de pes edip Mesut'a dayanır. Arabaya doğru ilerlerler.
Mesut:E o zaman, ayağın da böyleyken seni daha fazla otel köşelerinde süründürmeyelim ha?
Selin:Ya ben iyiydim aslında ama...
Mesut:Yok yok, biz İstanbul'a dönelim hem pazartesi mesai var bu ayakla gitme. Rıza Baba emanetime ihanet ettin diye verir odunu valla.
Selin:Ondan kaçışın olmaz ama biraz hafifletebilirim cezanı.
Mesut:Sağ ol ya, çok merhametlisin.
Selin:Öyleyimdir.
Mesut:Bak bakalım bilet var mıymış bu gece?
Selin telefonundan biletlere bakar. Gece 01.35 uçağına ikişer bilet keser. O sırada otele varıp eşyaları toparlarlar ve havaalanına geçerler. Uçağın kalkış saatini beklerken bir şeyler atıştırırlar.
Mesut:Yiyemedik bir şey de.
Selin:Aynen ya, valla kurt gibi acıkmışım.
Mesut:Ne Efes'miş arkadaş ya. O üç beş dikili taş için bak ne hâle geldin.
Selin:Ne varmış hâlimde ya? Ben gayet memnun kaldım valla. Ayrıca o üç beş dikili taş dediğin yer için ta yurtdışından bir sürü insan geliyor.
Mesut:Aman aman, onlar da bizim topraklarımızda ne varsa hayranı çıkıyorlar.
O sırada uçaklarının anonsu yapılır ve uçağa girerler. Bir saatlik bir yolculuğun ardından tekrar İstanbul'a dönerler. Mesut otoparka bıraktığı aracını alıp Selin'i evine bırakır.
Selin:Erken döndük ama yine de güzeldi.
Mesut:Öyle öyle. Fırsat bulursak yaparız böyle arada.
Selin:Yaparız.
Mesut:Saat epey geç oldu hadi sen de dinlen, dikkat et kendine.
Selin:Mesut...
Mesut:Efendim?
Selin kapı eşiğinden uzanıp Mesut'un yanağına ufak bir buse kondurur.
Selin:Her şey için teşekkür ederim.
Mesut:Ben de.
Selin:İyi geceler.
Mesut:Sana da. Allah rahatlık versin.
Der ve aşağı inip evine gider.
Selin elini yüzünü yıkar, üzerini değiştirir ve yatağa geçer. Arkasına yaslanarak oturur, telefonunu alır yanındaki komodinin üstünden. Mesut'la çekindikleri fotoğrafları açar. Gülümseyerek onlara bakar. Uzun uzun bakar...
Pazartesi sabahı/Merkez
Selin erkenden merkeze gitmiş ancak Mesut henüz gelmemiştir.
Rıza Baba:İyi tatil yaptınız siz de.
Selin:Yani... Defne'yi bırakmışken biz de biraz vakit geçirelim dedik baba.
Rıza Baba:İyi, iyi yaptınız. Bebek iyi değil mi? Teyzesi falan ama güvenilir olması önemli.
Selin:Evet, evet. Ben şahsen güvenebildim, gerçekten kendi kızları gibi bakacaklarına inanıyorum. Zaten iletişimde olacağım ben her zaman.
Rıza Baba:E iyi o zaman, ben daha fazla tutmayayım seni sen işine devam et.
Selin:Sağ ol baba.
Bir süre sonra Mesut gelir.
Mesut:Günaydın.
Selin:Tünaydın diyecektin sanırım.
Mesut:Ne önemi var? Ha günaydın ha tünaydın. Ya sabır, ya sabır.
Selin:Tamam ya celallenme hemen.
Mesut:Kimse bir şey demedi değil mi? En son ben geldim zaten galiba.
Selin:Assolist olduğun için kimse yadırgamadı merak etme.
Mesut:Keyfin yerinde bakıyorum. Sabah sabah benimle uğraştığına göre, enerjiksin baya.
Selin:Burda verdiğin mesaj kaşınıyorsun falan gibi bir şey anladığım kadarıyla?
Mesut:Öyle bir şeyler. Ayağını denk al gibisinden algıla sen yani.
Der sırıtarak.
Selin:E öyle olsun. Ama bu uyarıyı dikkate almayı düşünmüyorum.
Mesut:Sabah sabah ne bu neşe Selin Komiserim? Var mı bilmediğimiz bir şey?
Selin:Yok Mesut Komiserim, ne olacak. Sadece keyfimin yerinde olmaması için hiçbir neden yok.
Mesut:İyi iyi.
Mesut elindeki poşetten iki bardak bir de büyük şişe çıkartıp limonatayı bardaklara doldurur.
Mesut:Limonata sözüm vardı. Mekan farklı ama olsun. Ben verdiğim sözü tutarım öyle ya da böyle.
Selin:Hıım, bak sen?
Mesut sırıtarak onaylar.
Selin:Senin geç kalışının sebebi şimdi belli oldu. Sabah sabah bununla mı uğraştın gerçekten? Hiç mi üşenmedin ya?
Mesut:Yaanii... Biraz diyelim. Ama dedim eğer şimdi yapmazsam, dilinden kurtulamam bunun.
Selin:Ne?
Der gülerek ve şaşkın bir ifadeyle.
Mesut:Tabi. Bir limonata içirmedin bana diye söylenir dururdun şimdi hatırladıkça.
Selin:Yine söyleneceğim, kurtuluşun yok. Sonuçta ben senden Efes'te istemiştim limonata. Orda içirmedin.
Mesut:Sanki keyfimizden içirmedik. Talihsizlik oldu işte kızım. Niye almayayım yoksa?
Selin güler.
Selin:Tamam tamam, şaka yapıyorum canım. Biliyorum herhalde, alacaktın.
Mesut ters bir bakış atar, Selin bu bakışın ardından yine güler.
Limonatalarını yudumlarlarken Rıza Baba gelir.
Rıza Baba:Mesut da gelmiş, ekip tamam öyleyse. Artık yeni bir operasyona başlamamak için hiçbir sorun kalmadı ortada demektir, ha?
Mesut:Ne operasyonu?
Rıza Baba olayı detaylarıyla anlatır ikiliye ve hazırlanmaya başlarlar.
Devriyedekilere katılıp olay yerine giderler.
Büyük denebilecek bir çatışma çıkar aralarında. Hüsnü yeleğinden vurulur. Selin tedirgin olup Hüsnü'nün yanına giderken biri Selin'in kafasına arkasından silah dayar. Bunu gören Mesut çıldırır adeta. Seri hareketlerle adamı indirir. Selin'e kızgın bakışlarını gönderip kalan adamları da etkisiz hale getirmiş, sonrasında Hüsnü'nün durumuna bakabilmek için etrafında toplaşan ekibin arasına döner.
Hüsnü:İyiyim iyiyim yeleği sıyırdı zaten.
Mesut:Emin misin usta?
Hüsnü:Eminim eminim.
Diyerek ayaklanır.
Mesut:İyi o zaman. Sağlık ekiplerine haberin verin şu leşleri alsınlar. Herifler çatışmadan asla geri duymuyor. Asıl adamları kaçırdık.
Selin:Bu operasyonu beklemiyorlardı, çok hazırlıksız yakaladık onları. Ne var ne yok bırakmışlar arkalarında. Konumlarını rahat bir şekilde tespit edebiliriz.
Mesut:Belli olmaz. Belki de haberleri oldu da oyun kurdular. Bilemeyiz.
Toparlanıp merkeze gitmek için araçlarına binerler.
Mesut'un Selin'e kızgın olduğu bellidir.
Selin:Niye böyle yapıyorsun?
Mesut:Nasıl?
Selin:Ne bileyim.. Soğuk davranıyorsun işte. Neye kızdın sen?
Mesut:Ölüyordun kızım az kalsın ya. Sen niye önlem falan almadan, bir anda atlayıveriyorsun çatışmanın ortasına? Ya bir şey olsaydı sana?
Selin:Ya ben bir an panikle düşünemedim. Korkuyla öyle birden öyle ayaklandım.
Mesut:Çok korkuttun beni. Ömrümden ömür gitti o silah patlayacak diye.
Selin:Ama olmadı öyle bir şey. Kurtardın işte sen..
Mesut:Yapma bir daha böyle şeyler. Nolursa olsun kendi canını böyle hiçe sayıp da kendini ortaya atma.
Selin:Tamam, tamam. Kızma, söz bir daha bu kadar dikkatsiz davranmam.
Mesut:İyi.
Selin:Teşekkür ederim.
Mesut:Niye?
Selin:Hayatımı kurtardın. Sen olmasan...
Mesut:Görevimi yaparken birinden teşekkür bekleyerek yapmıyorum.
Selin:Evet... Ama teşekkür etmemin de bir zararı olmasa gerek.
Mesut:Beni mahcup etmek dışında, yok.
Selin hafif güler.
Selin:Kıyamam sana. Meğer sen dışardan görünenin aksine ne nahif bir adammışsın..
Mesut:Yook, alakası yok. O dışardan görünen neyse tam olarak öyleyim ben.
Selin:(Gülerek) Yok yok. Dışardan göründüğün kadar odun, sert bir adam değilsin.
Mesut:Mesleğin gerekliliği diyelim.
Selin:Yani, sahadayken çok başka bir adam oluyorsun.
Mesut:İyi anlamda mı, kötü anlamda mı?
Selin:İkisi de değil, genel.
Mesut:Anladım.
Bir süre susarlar.
Mesut:Sadece birkaç günde hemen alışmışım ben seni korumaya. Alışkanlıklarımdan kolay vazgeçemem. En azından bir süre daha gönüllü olarak özel korumanız olacağım Selin Komiserim. Bir mahsuru yoksa tabii.
Selin:Yok..
Tebessüm ederler. Birbirlerinin gözlerinin içine bakarlar uzun uzun...
SON
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖZEL KORUMA (Hayali Senaryo)
FanfictionSelin Demirci bir mit ajanıdır. Gizli görevde açığa çıkmış ve şuan hayatı tehlikede, korunmaya ihtiyacı olan bir mit ajanı. Onu koruma görevi ise Mesut Güneri'ye verilmiştir. Mesut başta sadece korumadır, evet ama sonra anlarlar ki aslında onlar bir...