Yatağım da uzanmış o bembeyaz olan, pürüzsüz tavana bakarken dalıp gitmiştim, beni binlerce kez boğacak olan o düşünce denizine... Milyonlarca soru vardı, şu aklımda. Hepsi farklı konulardandı. Oturup yazsam bir seri kitap yapardı. Bazıları anlamasızdı, belkide. Ama bazıları vardı ki, akıl karıştırırdı. Ama en çok merak ettiğim bir soru vardı ve o sorudan oluşan bir çok kısa düşünce...
Yine kaçmıştım, hayatın karmaşalığından, zorluğundan, yoruculuğundan... Yine atmıştım kendimi yalnızlığa, yalnızlığın oluşturduğu o karanlığa... Aklımı karıştırmama sebep olan o milyonlarca düşünceden kaçmaya çalışıyordum hâlâ, ama biliyordum ki kaçamayacaktım. Bütün hepsi kafamın içinde dolaşıp bana daha fazla karmaşa yaratacaktı. Duyduğum o fısıltılar aklımı daha da karıştırırken düşünebildiğim tek şey kendimi yalnızlığın o karanlığına atıp kurtulmaktı... Yalnızlığa gittikçe bağımlı hale gelirken fısıltılar iyice artıyordu. Yaptığım hatayı bilmeme rağmen yalnızlığın oluşturduğu o karanlıkta boğuluyordum. Bir sigara bağımlısı gibi bağımlı olduğum yalnızlık, beni bitirecek olan şeyin o olduğunu biliyordum. Çünkü umudumu yitirmiştim. Hayata olan umudumu ve inancımı yitirmiştim. Beni bu hayata bağlayacak bir şey kalmamıştı.
Tâki bir gece fısıltıların zihnime fısıldadığı garip kelimelerden sonra kendimi bir şeyler araştırırken bulmuştum. Fısıltılar bir çok şey fısıldardı kulağıma ama hiç biri bu kadar dikkatimi çekmezdi. Fısıltılara inanmazdım. Çünkü onların benim zihnimin oluşturduğu bir hayal olduğunu biliyordum ama nedense içimdeki bir his fısıltılara inanmam için bas bas bağırıyordu sanki. Bu hisse güvenip araştırmalara başladım. Araştırdığım konu birden fazla da olsa en çok dikkatimi çeken fısıltıların insanoğlunun uydurduğu tamamiyle kurgusal olan varlıkların gerçek olduğunu söylemesiydi. İlk başta inanmadım tabi, kim inanırdı ki?
Sonuçta onlar birer uydurmadan ibaret değil miydi? Fısıltıların bana fısıldadığı zaman yaptığım araştırmalar sonucunda inanmaya başlamıştım. Efsaneler birer hikaye değildi, çünkü onlarında gerçeklik payı olduğunu öğrenmiştim. Efsaneler uzun yıllar önce yaşanmış olayların dilden dile aktarılarak zamanla değişen geçmiş de yaşanan olayların tarihiydi. Geçmiş bir gizemdi. Neler yaşandığı tam olarak belli değildi. Gizemlerden nefret etsem de araştırma meraklısı olan tarafım araştırıp her şeyi bir açıklamaya koymamı söylüyordu.
Bu gizemli evren neydi böyle? Düşündükçe beni boğan, aklımın yetmediği ve yetmeyeceği bir gizemden başkası değildi, belkide. Ama merak edilecek en büyük soruydu, bu.
Demiyor muydu, insanlar Tanrı her şeyi yarattı. O zaman her türlü varlık ve gizemli o dünyalarda belki Tanrı tarafından yaratıldı. Düşünsene aklında var ettiğin canlın gerçek olduğunu, evet biraz güzel biraz korkunç. Benim üstlendiğim görev buydu. Keşfetmek!
Araştırmak, ulaşılamayan ve girilemeyen ormanları, mağaraları keşfetmek istiyordum. Geçmişten günümüze boşuna gelmemişti, o efsaneler. Var olduklarına adım kadar emindim.
Uzandığım ve saatlerce baktığım o bembeyaz tavandan gözlerimi ayırıp düşüncelerimden sıyrıldım. Belki bir düşünce ya da saçmalık olabilir. Ama asla mı asla gerçek olmadığına dair bir kanıt yoktu. Boşuna gizemli ve sonsuz evren demiyorum. Keşfedilmeyi bekleyen bu sonsuzluk sadece keşfedilmeyi bekler ve ben bu keşfedenlerden biri olmak istiyorum.
İşte bu benim inancımdı. İnanç benim bu yolda yürümeme yardım edecek olan o ilaçtı. İlacımı aldığıma göre sonsuz evrenin yaşadığım dünyasını keşfetmekti, ilk hedefim. Ben Mirza, keşfedilemeyen o ırkları keşfetmek için yola çıkan küçük bir çocuktum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeni Bir Diyar
FantasySonsuz Evrenin Gizemi Serisi 1.Kitap - Yeni Bir Diyar Çözülmeyi bekleyen bir çok gizem ve bu gizemleri sadece bir fısıltı yüzünden araştırmaya başlayan Mirza'nın keşfetmek için çıktığı bir yol. Bu yolda onu karşılayan fantastik dünyalar ve daha nice...