Büyük Kral Kim'in Joseon topraklarına hüküm sürdüğü zamanlardı.
Üç Krallık döneminden bu yana bu topraklarda böylesi bir huzur yaşanmış mıydı diye düşünüyordu halk.
Zor şartlar yoktu. Halkın refah seviyesi fazlasıyla yüksekti. Ne saray ne de halk rahatlığından ödün vermeyecek kadar güzel bir yaşamın içindeydi.
Bundan beş yıl önce tek sorunları savaşlardı... Zaten bu savaşların son bulması refaha ermelerinin de başlangıcı olmuştu.
Merkeze uğramayan savaşlar merkez dışında civar eyaletlerdeki halkı fazlasıyla zorlamıştı. Ama merkez halkı desteklerini bir an olsun civar eyaletlerdeki halktan çekmemişti.
Sonunda beş yıl bittiğinde ise alınan zaferi büyük coşkularla kutlamışlardı.
Halkın derdi yoktu. Joseon'un altın çağını yaşayan bu krallığın her bir köşesinde bulunan insanlar bu kraliyeti cennet olarak nitelendirirdi. Bu Kraliyeti görenler, bir süreliğine konuk olanlar burada sonsuza kadar kalabilmenin hayalini kurardı.
Kral halkına, halk ise krala minnettardı.
Cehennem sayılabilecek o savaşlar cennetin başlangıcı olmuştu... Her zorluğun sonunda bir kolaylık vardır sözü herhalde burada hayat bulmuştu...
Peki gerçekten her şey toz pembe miydi?
Baharın tatlı esintisi Krallığın üzerinde tüm yumuşaklığı ile dolaşırken bu dertsiz diye nitelendirilen halk aslında birkaç yıldır içlerinde barındırdıkları bir dertleri vardı. Onu da "Büyük Bahar Festivali"gününde ortaya çıkarmak, Kral'a bu derdi sunmak düşüncesinde idiler.
Bu kadar huzurlu olan halkın derdi ne olabilirdi ki? Büyük Kraliçe Kim, özel odasında oturmuş , önündeki en güvendiği cariyesine bakarken elleri soğuk soğuk terliyordu.
Belki de yaşının getirdiği fiziksel bir olaydan ibaret sayılabilirdi bu. Kraliçeyi bilmeyen birisi böyle düşünürdü elbet. Ama karşısındaki sadık cariye bunun nedenini biliyordu.
" Kraliçem, festival yaklaşıyor. Söylenenler doğruysa zor durumda kalacağınız anların yaşanmaması işten bile değil." Diyen orta yaşlı cariye şefkatle, yıllardır hizmetinde olduğu Kraliçeye baktı. Ne kadar yasalar Kral ve Kraliçeye doğruca bakmayı yasaklamış olsa da Cariye Lee bu yasalardan Kraliçe tarafından azat edilmişti.
Kraliçe Kim, boğazındaki kuruluğu gidermek için zorlukla yutkunurken gözlerinde birikmeye başlayan yaşları derin bir nefes alarak geri gönderdi ve sevgili cariyesine baktı.
" Bundan bir kaçış yok Cariye Lee. Lakin sen de biliyorsun ki bu durumda yapılacak şeyden ölesiye kaçmak da istiyorum." Demişti. Tüm zayıflığını bilen ve onu bir an olsun bile yalnız bırakmayan cariyesine.
Kraliçenin üzgün halini gören, gördükçe kalbindeki hüznü artan Cariye Lee başını yavaşça eğerken elleri ile oynamaya başladı. Söylenecek teselli sözcüklerini yıllardır söyleyerek zaten tüketmişti. Hem Kraliçe'nin artık bunları duymak istediğinden de emin değildi.
" Büyük Kral Kim'e onunla görüşme talep ettiğimi bildirin! " Diyerek birden bire sessizliği bozacak kararlı bir sesle karşısındaki cariyesine emir vermişti Büyük Kraliçe.
Cariye Lee ise emri alır almaz hızla ayağa kalktı. Yıllardır direnen Büyük Kraliçe artık halkı mutlu etmek için yapılması gerekeni yapacaktı.
.
.
.
Cariye Lee, Kraliçe'ye kapıyı açmak için Kral'ın korumasının yanında durup küçük bir baş selamı verdi. Normalde Kraliçe de korumayı her gördüğünde Kral'ı koruduğu için minnet sözcüklerini sıralamaya başlardı. Ama bugün bu olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
100 Ways
Historical FictionSilla Krallığı'ndan Joseon Krallığı'na uzanan bir kehanet... Belki de daha fazlası...Joseon Kral'ının sırrı açığa çıkacak mı derken, genç bir generalin intikam düşüncesi ve soğuk hırsı ile ilerlediği yolda geçirdiği tüm bu serüven... Aşk... O elbett...