Sessizce beklemek. Çok basitmiş gibi görünen ama bir çocuk için belki de en zor şeylerden biri. Sessizce beklemek.
Her şeyin başladığı gün yapmam gereken tek şeydi. Başaramamıştım. Korkmama rağmen odamda sessizce gece olup uyku saatimin gelmesini bekleyememiştim. Elimdeki fırsatı kaçırmıştım.
"Bugün yapman gereken çok basit bir görevin var Roseanne. Eğer akşam ben odana gelene kadar burada sessizce beklersen uyumadan önce sana masal okuyacağım."
O gün annem başımı okşayarak söylemişti bu sözleri. Benimle az da olsa vakit geçirecek diye o kadar sevinmiştim ki cevap olarak hızlı hızlı kafamı sallamıştım. Ellerini gülümseyerek saçlarımdan çekmişti.
Dünyanın en güzel gülümsemesiydi bir çocuk için. Çocuktum, gerçek sanmıştım.
"Sessizce seni bekleyeceğim anne."
"Odadan asla çıkmamalısın, kapıyı bile açma. Tamam mı Roseanne?"
"Tamam."
Yatağımda oyuncaklarımın arasında en sevdiğim oyuncağım olan kahverengi peluş oyuncağıma sarılmış annemi bekliyordum. Saatlerdir bu odadaydım. Aşağıdan sesler geliyordu, aralarında tanıyamadıklarım olsa da babamın ve bir çocuğun sesini duyabiliyordum, yemek yiyorlardı. Ben de onlarla yemek istemiştim, evde misafir varsa belki babam da bana gülümserdi.
Sessiz olmaya çalışarak yatağımdan kalktım, umarım annem bana kızmadı. Yavaşça kapıya doğru yürüdüm, kapının ses çıkarmamasına dikkat ederek koridora çıktım. Annem odamda kalmamı söylemişti ama aşağıya inersem belki ikisi de bana gülümserdi.
Merdivenlerden sessiz olmak adına bir elimle ağzımı kapatmış bir elimle düşmemek için duvardan tutunarak iniyordum. Merdivenler bittikten birkaç adım sonra oturma odasına girmiştim. Annem ve babamın arkaları dönük olduğu için henüz beni görmemişlerdi. Masada oturan benim yaşlarındaki erkek çocuğunu gözlerini üstüme diktiğinde buraya geldiğime pişman olmuştum. Ondan başka beni fark eden olmadığı için arkamı dönüp gitmeyi düşünmüştüm. Tam o sırada kulaklarıma cılız bir ses doldu.
"Nereye gidiyorsun, sen de gelsene. Anne o niye gelmiyor?"
Bu sözler üzerine hem annem hem babam bana doğru dönmüştü. Umarım annem bana çok kızmaz. Gözlerimi yavaşça yerden kaldırıp anneme doğru baktım, yüzünden hiçbir şey anlayamamıştım. Yerinden kalkarak bana doğru yürümeye başlamıştı. İfadesiz suratı gitmiş yerine kaşları çatılmış hali gelmişti. Yanıma ulaştığında yüzünü tekrardan gülümseyen ifadesi kapladı.
"Uyandın mı Roseanne? Ben de tam sana bakması için birini gönderecektim."
Yanıma ulaştığında eğilerek benim boy hizama indi. Elini yavaşça alnıma değdirdiğinde soğukluğu karşısında titremiştim.
"Neyse ki ateşin de düşmüş, daha iyi hissediyor musun?"
Bu sorunun normal bir soru olmadığını anlamıştım. Ben hasta bile değildim ki. Bana yukarıda beklememi kendi söylemişti. Hiçbir şey demeden sadece kafamı sallamakla yetinmiştim. Şimdiden aşağı indiğime pişman oldum.
Elimden yavaşça tutarak beni masanın yanına getirdi. Elimi bıraktığında titrememeye özen göstererek sandalyeye oturdum. O sırada görevli ablalar masaya benim için de tabak getiriyorlardı.
Babam hala hiçbir şey dememişti. Ona bakmak için başımı kaldırdığımda karşımdaki kadın ile göz göze geldim. Yavaşça gülümsedi, ben de ona çekinerek de olsa karşılık verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fleur d'hiver | rosékook
Fanfiction"Her şeyi biliyorsun, değil mi? O zaman bana bunu niye yapıyorsun? Cevap versene Jungkook! Neden beni bu kadar yaralamak istiyorsun? Cevap ver bana!" Etrafta hiç kimse yok. Ben boşa olduğunu bildiğim sözleri sarf etmeye devam ediyorum. Sen ise hala...