212 32 38
                                        

gece bitmiş, hava aymış, uchiha sasuke'yle evden ayrılmışız. çöp kutularının dolduğu ara sokaklardan geçmişiz, paslı merdivenlerden inmişiz, kedilerle bakışmışız. arkasında siyah mulletlerinin rüzgarda savruluşunu izlemek yerine, onu takip ederken omzunda asılı gitarını izlemeyi seçmişim. içimde birkaç ağız ekşiten duygu doğmuş, bu duygular ellerimi titretmiş ve siyah gitarı alıp paslı duvarlara vurarak parçalamak istemişim. o sırada uchiha sasuke benimle tek bir kelime konuşmamış, sabah uyandığında da bana günün aydığını söylemek yerine aynanın karşısında kendisine söylemeyi seçmiş.

uchiha sasuke bugün bana tek kelime etmemiş.

uchiha sasuke onu sardığımda bile tek kelime etmiyor bana.

uchiha sasuke'nin sessizliğinde boğulma korkusuyla sarıyorum onu.

tabiri caizse inimize —çöplüğümüze— vardığımızda içeride yaklaşık on kişi karşılıyor bizi, uzun zamandır görmediğim kişileri bile görüyorum ve gözlerim onları yabancısıyor. her biri uzun, kenarları çürümüş deri koltuğa sığışmaya çalışırken iç içe girmiş, her hareketlenişlerinde tatsız gıcırtılar ve onların ağızlarından sızan ses kirliliği dolduruyor garajın içini. sonunda geldiğimizle ilgili şeyler söylüyorlar, bugün çalışmamız gerektiğini ve çoktan başlamış olmamız gerektiğini söylüyorlar ama kimse o kargaşaya davet etmiyor bizi. ben yönümü bile dönmeden ileride beni bekleyen baterime doğru yürüyorum, sasuke'nin ağzından tek kelime çıkmıyor. umurunda olmasını da, konuşmasını da isteyecek birisi yok. biliyorlar, üzerine doğru yürüdüğüm bateriyi parçalayacak olsam bile sasuke'yi aralarına asla oturtmayacağımı.

baterimin başına geçiyorum, cebimden çıkardığım tokayı saçlarıma gelişi güzel tutturuyorum. bagetlerim elimde kontrollerimi yaparken ne yerlere saçılmış enstrümanların kablolarıyla ne kırdığım eski bagetlerin artıklarıyla ne de garajın kapısında öpüşen gaara ve lee'yle ilgileniyorum. sigaranın kokusundan birkaç öksürük kaçırsa dahi kendi kokusuyla onu bastırdığının farkında olmayan uchiha sasuke ve baterimden başka hiçbir şey ilgimi çekmiyor.

"o zaman, başlayalım." bas gitarın başına geçen shikamaru, lee'ye bakarak ekliyor iğneleyen sözlerini: "cıvıtmadan bitirelim şu işi, yarın sahnede istediğiniz kadar yiyişirsiniz."

"yiyişmek mi?" istemeden mırıldanıp elimdeki bageti alnıma yaslıyorum, gözlerimi sasuke'den ayırıp lee'ye çevirmişim bile. "hayvanları anımsatıyor." arkadan gaara'nın kızgınlıktan veya utançtan —bilemiyorum o an— kızarmış yüzü çarpıyor gözüme, istemeden yüzüm buruşuyor: "ne çok uydu lee'ye."

"sasuke'yi izlemekten ritmi kaçıran birinin bu sözlerini duymak istemiyorum." yanımıza doğru gelirlerken gaara'ya rağmen konuştuğunda anında sasuke'ye kayıyor gözlerim, oturduğum yerde ürperiyorum yakalandığım kapkara bebeklerle.

sasuke'nin dudaklarında bir gülüşün kalıntıları oluşuyor ama sadece ben görebiliyorum. her heyecanlandığında yaptığı gibi tişörtünün eteğine atıyor elini, hafifçe sıkıyor ve bunları yaparken bir saniye ayırmıyor benden dikkatini. öylesine ürperiyorum ki, oturduğum tabure darlaşıyor ve yere düşecek gibi oluyorum.

uchiha sasuke o an bana dolu gözlerinden, sadece benim anlayabileceğim, anladığımda da ellerimi titretebilecek kadar dikkatle seçilmiş bir sürü kelime ediyor.

lee'nin sözlerine tilt olmam gerekiyor belki ama olamıyorum, hatta kulaklarıma öyle haklı geliyor ki kıkırdamamak için son anda dudaklarımı dişlemem gerekiyor ama uchiha sasuke'nin ağla, desem ağlayabilecek gözlerinin içindeyken onu bile yapamıyorum.

göremiyorsunuz, diyesim geliyor. sasuke'nin o gitarı çalarken bana bakarak nasıl bir yüz ifadesi yaptığını göremiyorsunuz.

diyesimin geldiği her şeyi yutuyorum geri, onun yerine uchiha sasuke'nin bu sefer vermediği —bir daha da vermeyeceğini bildiğim— gitarını süzüyorum ve bakışlarımı tamamen çekiyorum ağlak bebekten.

ben lee'ye orta parmak çekiyorum, lee bana orta parmak çekiyor. gaara lee'ye bana nasıl öyle bir hareket yapabildiği ile ilgili bir sürü azarlama veriyor; birkaç —içinde kankuro'nun da olduğu— ağızdan beni lee'den daha çok sevdiği gürültüsü çıkınca öncekinin aksine bugün düzgünce çekilmiş eyelinerının altından hepsine tek tek bakıp susturuyor. lee de sesini çıkartmıyor, içinden gaara'nın bu hâlini bulduğu —tamı tamına affedildiği— için bile isa'ya teşekkür ettiğini biliyorum ve bu gözlerimi onların üstünden çekmek istememe sebep oluyor.

uchiha sasuke tekrardan bütün dikkatimi alıyor.

ondan tek bir saniye alamadığım dikkatimi alıyor.

o ise bu sefer benden tarafa tek bir bakış atmıyor ve elindeki gitarı bir yavru kediymişçesine, canını yakmaktan korkarmışçasına tutup dikkatini sadece ona veriyor.

bana tek bir saniye vermediği dikkatini veriyor gitarına.

birazdan telleri parçalarmışçasına ezeceğini bildiğim hâlde sessizce onu izliyorum.

o bana vermese de ben bütün ilgimi ona veriyorum.

o bunu fark ettiği her saniyede ağlamasına rağmen ben yine de ilgimi ondan çekmiyorum.

uchiha sasuke ona olan ilgim için ağlıyor, ben her geçen gün onu daha çok ağlatacak ilgiyi biriktiriyorum içimde.

geniş garajın kapıları sasuke'nin hırçın parmaklarından çıkan vahşi melodilerle titremeye başlıyor ardından, az önce dokunmaya kıyamadığı gitarının telleri şimdi parmaklarının altında çığlık çığlığa ve o bundan hoşlanırmışçasına, kimseye fırsat tanımadan tek tek atıyor soloları. onun bundan zevk aldığını bilmek dilimi düğümlüyor, öyle ki bütün bedenim sadece onu izlemek için bile karıncalanmaya başlıyor. saçları ritim tutarak eğdiği kafasıyla kat kat önüne düşüyor ve kapattığı gözlerinin morarmış kenarları ortaya çıkarken kırmızı dudaklarını dişliyor sasuke.

jesse, "seninle olduğum sürece iyi olacağım." diyor. "seninle olduğum sürece ölmekten korkmam."

ben ağlak bebeğimin gözlerimin önünde, saniyeler içinde nasıl güzel çocuğa dönüştüğünü izliyorum.

elimdeki bagetleri ona karşılık verirmişçesine sallıyorum baterime. öylesine güç uyguluyorum ki, kenarda bizi izleyenlerin bakışları üzerime baskı yapıyor. taktığım toka saçımdan kayıp düşüyor, sasuke'nin gözleri açılıyor ve gitarı kadar kara gözleri gözlerimi deliyor.

işte oluyor.

göremiyorsunuz, diyesim geliyor yine diğerlerine, öyle ki çığlık atasım bile geliyor. dağılıp bozulmuş sarı ojeli tırnakları tellere çığlık attırırken, sasuke'nin bana bakarak nasıl bir yüz ifadesi yaptığını göremiyorsunuz.

ve görmeniz de isteyeceğim en son şey.

sasuke'nin dudakları kıpırdanıyor yavaşça, sadece benim anlayabileceğim şekilde oynuyor dudakları: "ağlat beni." diye mırıldanıyor. "ağlat beni, uzumaki. ağlat beni."

uchiha sasuke güzel çocukken benden istediği her şeyi yapacağımı biliyor, bunu kullanmaktan çekinmiyor ve elimdeki bagetleri kırmama yetecek emirler veriyor bana.

uchiha sasuke tanrımmışçasına ve ona ibadet etme şeklim buymuşçasına vuruyorum baterime.

uchiha sasuke'ye, sahnede onu ağlatacağıma dair söz veriyorum.

cry baby (nsn.)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin