İkili yollarına devam ettikçe yeni iklimler, yeni yerler ve yeni krallıklar aşıyordu. Uzun süren yolculuk sonunda bir ağaçlık yere doğru yönelmişlerdi, haa aydınlık olsa da ağaç yoğunluğundan karanlıklaşmaya başlamıştı, derinlere indikçe karanlık ve sis artmaya başladı. Narvin fısıltı sesleri işitmeye başladı ve Randolin'e,
"Randolin... Bu sesleri bir be-"
Randolim Narvin 'in ağzını kapayıp ona bir parşömen uzattı.
Bu parşömende yazan şey,
"Unutulanlar Ormanı, Unutulanlar Ormanı doğuya doğru başlayan bir ağaçlık bölgedir, günün saatine bakmaksızın sisli ve karanlıktır, bu ormanda rivayetlere göre eski unutulan efsanelerin yaşadığı, akıl sağlığın azaldıkça seni ormanın içine çeken halisülasyonlar yaptığı söylenir, bir gün bu ormana yolunuz düşerse sakın ses çıkarmayın, çünkü bu ormanda sadece bu gizemler yok. "
Narvin şimdi anlamıştı, bu ormanı Timit küçükken anlatırdı, bu orman içinde kaçırıldığını ve antik krallar gördüğünü anlatırdı.
Ormanda ilerledikçe anlaşılmayan fısıltılar anlaşılan iğrenç seslere döndü,
"Narvin... Gel ormanın içine... Arkadaşını bırak sen özelsin..."
Bu sesler yankılandıkça Narvin iyice gerilmeye başlıyor, Randolin ise mantıksal davranıp mırıldanıp sesleri bastırmaya çalışıyor. Ormanın içinde geçen 6 saat sonunda kaybolduklarını anladılar, ve ilerlerine 4 tane kadın çıkınca mecburen duraksadılar, ağaçların arkasına sığınıp 4 jadını izliyorlardı, hatta kulak misafiri de oldular,
"Kralımız acıktı ve bu ormanın içine önemli bir kanın girdiğinin haberini aldık, o önemli kişiyi bulup krala teslim etmeliyiz, aksi taktirde aramızdan birini feda edeceğiz."
Narvin kendinin bir akiam yemeği olmaısnı istemiyordu, Randolin'e el hamlesiyle kaçmasını söyleyip ani hamlede ormanın içine koşmaya başladılar, fakat önlerini bir hayalet ordusu kesti ve onları çevreleyip köşeye sıkışan bir fare gibi engellediler, bu hayaletler beyaz ve transparandılar, fakat görünüyorlardı, iğrenç çürümüş yüzleri, kanlı beyaz gözleri, nerdeyse 2000 yıllık zırhları ve kırılmış miğferleri, Randolin,
"Şuan... Şu ana kadar ki öğrendiğim kadarıyla şuan ormanın ortasındayız, Narvin, kapana kısıldık."
Ordular iyice yaklaştıkça Narvin ve Randolin de okadar sırt sırta gelmeye başladı, tam hayaletler bıçak hamlesi yapacakken,
"Hücum!"
Ağaçların arasından bir ordu geliyordu, bu ordu Savadurg ordusuydu, ve başlarında ünlü General Durn vardı, generalin hücum emrinden sonra hayaletler birer kedi yavrusu gibi ormanın derinliklerine kaçmaya başladı ve Narvin artık ses duymamaya başladı. Ordular etrafını sarınca aralarından General Durn çıkıp ikisine yaklaştı,
"çocuklar burda ne işiniz var? Ben General Durn Savadurg ordusunun en yüksek yöneticisi, şuan büyük bir seferin ortasındayız ama sizin burda ne işiniz var?"
Narvin korkudan pek bir şey diyemese de çantasından miğferi çıkarıp,
"M-Miğfer... Lanet..."
General şok olmuş bir yüz ile,
"Olamaz! Kehanetler doğruymuş, sen Narvin'sin, şanslısın ki kader yollarımızı birleştirdi, pis Batı Tahtı askerleriyle karşılaşsaydın şuan çoktan leşini yağmalıyor olurlardı, şanslısınız yük taşıması için 2 at almıştım, atlayın sizi kalemde ağırlıyayım."
Narvin mutluluktan nerdeyse ağalıyacak olsa da Randolin sert bir bakışla eli belindeki hançerde tetikte beklemektedir.
Ata atlayıp ormanı aştıktan sonra aşırı rahatlayan Narvin bidaha elinde harita bulundurması gerektiğini anlamıştı.
Patikaları ve yolları aştıkça görkemli kale ile karşılaşmıştı, bu Kale Noornir, bu diyardaki en görkemli kalelerden biri,General kapıya gelip içeriye seslendi ve kapı açıldı, burası kaleden fazlasıydı, bir şehir gibiydi. Kalenin iç kısımlarına gittikçe saraya ulaştılar ve sırayla içeriye girdiler.
Girişte kırmızı halılarla döşenmiş bir koridor karşıladı, Gemeral Durn önderliğinde sarayda ilerlediler ve yemek odasına geldiler, General,
"siz masaya oturun çocuklar, ben aşçıya yemek hazırlamasını söyleyip geleceğim, hayaletler ve ucubeler dolu bir ormanda hayatta kalmaya çalışmak acıktırmıştır, dimi?"
General mutfağa yöneldi ve Narvin ile Randolin yanlız kaldı, Narvin tam sarayı övecek iken Randolin,
"burayı hemen terk ediyoruz."
Dedi, ve Narvin nedenini anlammıştı, Narvin'in anlamadığını gören Randolin açıkladı,
"Savadurg-Morvennard savaşını duydun mu? Ben bu savaş yüzünden ailesiz kaldım. Ve benim ailemşn olduğu köye saldırma emrini veren General Durn."
Narvin şimdi anlamıştı ormandaki o tetikte olmanın nedenini, Randolin Generali oracıkta öldürüp bizi kaosa sürükleyebilirdi, Narvin,
" Üzgünüm, ama savaş geçmişte kaldı, ve eminim saldırı emrini tek o vermemiştir bir grup halinde vermişlerdir. "
Narvin anlattıktan sonra Randolin konuşmayı bırakıp Generalin gittiği kapıyı izlemeye başladı.
Yarım saat sonra kapı açıldı ve içeriye 2 aşçı ile General Durn girdi, aşçılar masayı hazırlarken General başlarına oturdu, ve Narvin ike Randolin'e,
"Üzgünüm geciktim, kaledeki baharatlar bitmiş elçilerim de görevdeydi, gidip baharat almam gerekti. Seni gözüm bir yerden ısırıyor beyaz elf..."
Randolin her kelimesinde dahada kaşlarını çatmaya ve hançerinin kabzasını daha sert sıkmaya başladı,
"Ah... Sen... Morvennard savaşındaki o köydeki elfsin... Üzgünüm çocuk, çok üzgünüm o emir benim değildi, o zamanlar komutandım evet ama orduyu General Breck yönetiyordu, gözümün önünde ailen katledildi... Üzgünüm, sana özürümü anlaman için yemekten sonra hediye vereceğim elf, şimdilik karnınızı doldurmaya bakın. "
Randolin gevşemişti, en azından bugün general katili olmayacaktı, en azından bugün.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tetran: Aydınlık Savaşı
FantasyTetran'da her şey normal iken bir anda Narvin ve Randolin ikilisinin doğuya gitmesi gerekiyor ve bu yolculukta edinen deneyimler ve artan dostluk bağları tolu hem keyiflendiriyor hem zorlaştırıyor.