Öhm öhm..
Önemli bilgilendirmelerimiz şöyledir efenim, buyrun:
1- Hikâyemiz yaklaşık olarak 19. yüzyılda geçiyor. Eski dönemlere aşık biriyimdir, fakat söylemeden geçemeyeceğim, bir dönemin her şeyiyle yazmayı düşünmüyorum. Kıyafetleri, araçları, nostaljiyi seviyorum sadece. Olaylar o dönemle tamamiyle bağımsız olacak.2- Üzerinde baya durduğum bir kurgu bu yüzden kafanızın karıştığı yerde, önerim sadece okumaya devam etmeniz. İleriki bölümlerde her şeyin açığa kavuşacağını belirtmek isterim : )
Uzun bir süredir zaten yazıyorum ama bu kitabın hayatıma açtığım yeni b,ir sayfanın ilk cümlesi olmasını istedim bu yüzden oldukça düştüm üstüne. Umarım keyifle okursunuz ve ayırdığınız zamanınıza değer bir bölüm olur 🐞❤️
✨Önemli bilgi:✨
Italic yazılan yerlerde bilmeniz gereken tek şey,, orada saklı ufak bir bilginin olması... her şeyi okuduktan sonra dönüp bu yerlere baktığınızda "ah, demek ki burada bundan bahsediyormuş da ilk okuduğumda anlamamışım" diyeceksiniz... O yüzden oraları aklınızda tutmanızı öneririm <3
ya da tutmayın,
en fazla ne olabilir ki?
...
🎹Fires of a Revolution
Yer: Balıkçı Kasabası
🗡'Muhtemelen değişecek hayatımdaki aynı kalan tek şey, istisnasız her sabah kokladığım çiçeğimin kokusu olacaktı.'...
Burnumun ucu sızlıyor ufakça. Gözlerim doluyor fakat kirpiklerim tutuyor yanaklarıma sızmamaları için. İncisini kaybetmiş bir midye gibi sızlar içim. Okyanuslarım taşar kasabalara. Alır canları, canımdan nasıl canım koparılmışsa. Gökyüzüm kapkara bulutlarla çevrili. Yağmurum düşmüyor, doldu içime patlar gibi bulutlarım. Ağlamak ister gibi içim hıçkıra hıçkıra, fakat bedenim tersine, ağlamaktan ziyade algılayamıyor bile.
Çok ıssız yerlerde hissediyorum kendimi.
Yalnızlığı içime gömmüşüm ve dönüp dönüp bakıyor gibiyim. Etraftan kopmuşum. Doğadan, gökyüzünden, şehrimden, dostluklarımdan fakat en çok da çiçeklerimden güç alan ruhumdan. Bedenim ile ruhum arasındaki ince ip kopmuş ama ruhum gitmek istemez gibi içimde durdukça ölümden beter eder beni.
Bu kapkaranlık yerde ışıksızken, gözlerim kör; parmak uçlarım dokusuzken, nefes alıyor olmak pek de bir şey değildi gözümde. Burada olsam dahi değilmiş gibi hissediyordum. Neler olduğunu algılayamıyor olmak, uyanıkken bilincimi kaybetmişim gibi hissettiriyordu.
Ben ölmeden ölmekten beter olmuş gibiydim adeta.
Ruhum ilk defa gözlerimin önünde bu kadar acıklı ağlıyor olsa da, nedenini anlayamadığım biçimde içinde bulunduğum durum çok tanıdık geliyordu bana. Sanki daha önceden bu anı yaşamışım..sanki daha önceden karanlık bir yerde yine kurtarılmayı beklemişim gibi. Fakat emin olduğum bir şey vardı ki o, ilk defa içimdeki bu yakarışı dışarı yansıtamayacak kadar yorgun olduğumdu. Ağlayamayacak kadar bitkin, gülümseyemeyecek kadar nedeni olmayan bir şekilde, sadece nefes alıp veren bir canlıya dönüşmüş idim.
"N-Ne yapmalıyım?" Telaştan yoksun fakat korkuyla bezeli çıkan sesim, adeta boğuyordu beni. Yaşanan olaylar gözümün önünde tekrar ve tekrar oynayıp duruyordu. Beynim adeta bozuk bir plak gibiydi. Yapması gerekenleri değil, yapılanları başa sarıp sarıp gösteriyordu bana.
Siyah, kocaman, kanatlı adamlar.
Kanatlı adamlar.
Kanat.Zangır zangır, hiç durmayacak, hiç sakinlemeyecekmiş gibi titreyip duran ellerimi başımın iki yanına bastırdım. "Rüya olmalı. Rüya. Rüya. Rüya-" Dolu gözlerimden bir yaş daha düştü kucağımda duran saksının toprağına. "Yo, rüya değil. Yo- yo bu bir kâbus. Az sonra uyanacağım. Uyanacağım. Uyanacağım. Uyanacağım. Sabret, sabret, sabret."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hit The Road Jeon - tk
Fanfiction'Ah, Jeon. Şimşekten korkar ama gök gürültüsü kadar güçlüdür. Çekingendir ama cesurdur. Naziktir ama yeri geldiğinde sınırı aşmayı da bilir. Yardımseverdir ama damarına basıldığında ölüm meleği gibidir. Jungkook, çok güzel sevendir ve bendim en güze...