sorry i can't (finally final)

411 27 27
                                    

ay final bolumunu
yazarken bir duygulandim ne yalan söyleyeyim
okurken medyadaki şarkıyı açmanızı öneririm sözleriyle pek uymasa da melodisi bu bölüme çok iyi uyar diye düşündüm

Jimin yatağının ucundan kafasını sarkıtmıș ters dönmüş odaya bakıyordu. Küçükken bunu yaptığında annesi ona hep kızardı. Neden hiç anlamamıştı.

Chaeyoung sabah 09.00'da gidiyordu. Bütün gece uyuyamamıștı. Sabah yedi buçuğu geçiyordu ve hâlâ gözünde bir damla uyku yoktu.

Her şey çok tesadüf gerçekleșmiști düşününce.

Kafasının zonklamasıyla yuvarlanıp tavana bakmaya başladı.

Biraz bakınca her şey tesadüften ibaretti. Mesela Jennie ve Namjoon birbirlerine bir buçuk yıl boyunca aşık olup, arkadaş gibi davranmıșlardı. Ama blackpink yurduna gittikleri gün bir cesaretle öpmüşlerdi birbirlerini. Şimdi ise evlilerdi. Eğer oraya gitmemiş olsalardı belki hâlâ cesaretlerini toplamaya çalışacaklardı.

Chaeyoung'un ona yazmasının biraz tesadüf dışı olduğunu Namjoon Hyung'u söylemişti. Ama aslında bu da tesadüfe bağlıydı çünkü Namjen'in onları yakmıştırmasa eğer böyle bir plan başlamayacaktı.

En başından beri ona yazan kişinin kim olduğunun pekala farkındaydı Jimin. Ona bilmiyormuş gibi davranmak o kadar hoşuna gitmişti ki, o kadar tatlı gelmişti ki ona.

Sebepsizce birden ondan uzaklaşınca çok şaşırmıștı. Ona 'aynı onun gibisin' dediği için olduğunu söylemişti Jennie ama onun kastettiği kişi tabi ki ilk aşkı yani Chaeyoung'du. Eskileri hatırlayıp hiç değişmediğini kastetmişti. Belki de Namjoon o gün onlara kırılıp yurttan gitmese, Chaeyoung Seulgi hikayesini duymasa farklı bir şey sanacak ve ona daha önce açıklamasına izin verecekti.
Tesadüfler kötüye de götürebiliyordu işi.

Tesadüfler hayatı güzelleștiriyor veya kötüleștiriyor. Her ne yönde olursa olsun. Bir kere bir söz okumuştu Jimin. "Hayat pianoya benzer; beyaz tuşlar iyi günleri, siyah tuşlar kötü günleri temsil eder. Ama unutma ki siyah tuşlar da müzik yapar."

Chaeyoung'un gelip idol olması tesadüfün ötesinde bir şeydi. Tesadüf ve mucizenin farkı hakkında uzun süre düşünmüştü. Mucize daha olanaksız bir şeydi elbette. Asla ama asla olamayacağı düşünülen, ihtimali yüzde birlerin altında bir olay beklemediğin bir anda, yani tesadüfen geliştiğinde buna mucize denebilirdi. Chaeyoung idol olmuştu. Bu mucize miydi? Tabi ki hayır. Onların hayalleriydi bu. Birlikte çalışmıșlardı. Bunu onlar yaratmışlardı.

Peki Chaeyoung'un gidiyor olması neydi? Ne tesadüf ne mucize? Hiçbiri değil. Beklenmedik bir anda sebebi olan bir şekilde gerçekleşen kötü olaylara ne denirdi?

Chaeyoung... Birden durup kendi kendine düşünürken ne kadar çok onun adını kullandığını fark etti.

Jimin uyku tutamayacağını anlayıp yavaşça ayağa kalktı. Onların evinde bir hareketlilik yoktu. Dertsiz bir şekilde uyuyordu herkes Yoongi dışında. O ise hastanedeydi bir şeye ihtiyaçları olur diye.

Alt kattaki mutfağa doğru yürüdü. Yeşil çay demleye karar verdi. En düşük kalorili içecek. Kaynayan suyun üstüne yeşil çay eklerken ne kadar boşa uğraștığını fark etti. Diyet, düşük kalorili yemekler içecekler, bütün gün spor ve dans pratikleri, robot gibi planlı işler. Ne için yapıyordu bunların hepsini?

Saat 08.15'i gösteriyordu. Elindeki yeşil çayı hemen kutuya geri attı ve merdivenleri üçlü üçlü çıkarak odasına geri döndü. Kimseyi uyandırmama gibi bir uğraşı yoktu. Üzerine bulduğu ilk tişörtü geçirecekti.

Dolap kapağını çok hızlı açmasıyla duvara çarparak yüksek bir ses çıkardı. Uykusu çok hafif olan Hoseok büyük ihtimalle karşı odadan bu sesi duyup uyanmıştı.

Kıyafetlerini askılarından hızlıca çıkarıp yatağın üstüne attı. İstediği gibi bir şey bulamayarak Hoseok Hyung'unun odasına koştu. Tam düşündüğü gibi uyanmıştı. Dolaptan oversize bir tişört aldı ve eşofmanının üstüne geçirdi. Hoseok ne olduğuna anlam vermeye çalışarak zaten karışmış saçını eliyle düzeltmeye çalışarak daha çok karıştırıyordu. Saate baktı. Bu erken saatte nereye gittiğini anlayamadı. Omuz silkip geri yattı.

Jimin yine aynı hızla odasına döndü. Eline geçen ilk pantolonu giyip eline bir tarak ve arabanın anahtarını alıp merdivenlerden inmeye başladı. Bir taraftan saçlarını tarıyordu.

Arabaya bindiği gibi tarağı arka tarafa fırlattı. Trafiğe yakalanmamayı dileyerek arabayı bahçeden çıkardı.

シ︎𓆉︎
Chaeyoung yavaş hareketlerle havaalanına girdi. Yarım saat önce gelmişti. Gün içi kadar trafik yoktur diyen Lisa'yı dinlemişti. İyi ki de dinlememişti çünkü o kadar fazla olmasa da yarım saatlik yolu bir saatte götürecek kadar trafik vardı.

Yüzünde siyah bir maske, şapkanın tereğini gözlerini örtecek şekilde öne çekmişti. Üstünde gri bir eşofman ve biraz bol beyaz bir tişört vardı. Artık idollük kariyeri bittiğinden saçlarını tekrar boyatma vakti gelmesine rağmen kuaföre gitmemişti, diplerinde siyah saçları belirgin bir şekilde duruyordu.

Girdiği anda ona yöneltilen telefonlar, patlayan flaslar olmayınca kendini çok gerip hissetti. Kimse onu fark etmemiş gibiydi. Buna alışkın değildi. Kulaklıklarını taktı, müziği açtı ve en tenha köşeye oturup yüzünü göstermemeye dikkat ederek uçağı beklemeye başladı. Kafasını duvara dayadı. Biraz uyuklamadan bir şey olmaz diye düşündü.


🍀
Düşme hissi yüzünden ani bir sıçramayla uyandı Chaeyoung. Telefondan saate baktı. On iki dakika uyuyabilmiști sadece. Bazen uykusundan böyle uyanıyordu.

Uçağın kalkmasına daha on dakikadan fazla vardı ama şimdiden gitmekten zarar gelmez diye düşündü Chae. Annesi her zaman bir yere erkenden gitmesini söylerdi. Eğer girmeden önce bir sorun çıksa bile geç kalmazdı.

On dakika sonra uçaktaki yerini almıştı. Aslında artık biraz daha tutumlu olmak istediğinden first class'ı tercih etmeyecekti fakat hâlâ oldukça tanınan bir insandı ve bütün yolculuğu makse ve şapkayla yapmaya hiç niyetli değildi.

Koltuğu biraz arkaya yatırıp verilen çantadan bir battaniye çıkardı. Hâlâ uykusu vardı. Koltuğun yanındaki perdeyi kapatıp telefondaki bildirimleri son kez kontrol etmeye başladı. Sosyal medyada grubun dağılmasıyla ilgili atılan tweetleri görünce hüngür hüngür ağlamıştı bir önceki akşam. Blinklerin o kadar üzülmesi, mahvolması, hayatlarının boşluğa düştüğünü duymak onu çok derinden yaralamıștı. O yüzden sosyal medyayı es geçip mesajlarına baktı.

Çoğu kişi veda mesajı atmıştı. Tekrar beklediklerini, isteği zaman ziyarete gelebileceği söylenen mesajlara tek tek cevap vermektense hepsine aynı mesajı kopyalayıp attı: Ben de sizi cok özleyeceğim, evet keşke böyle olmak zorunda olmasaydı ama yapacak bir şey yok, tabi ki tekrar görüşürüz 💕

Aşağıda, uçak kalkmadan bir kaç saniye önce havaalanına girmiş Jimin ise sol gözünden akan bir yaşla camdan uçağın havalanmasına baktı. Bir kaç saniye camdan uzaklaşan uçağı izledikten sonra gözlerini gök yüzünden ayırıp derin bir ic çekti. Kafasını çevirdiğinde gördüğü kişi ve duyduğu sesle o kişiye sarılması bir oldu.

"Hadi ama, Joo'sun değil mi?"






i know you areHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin