3.Bölüm

650 14 0
                                    

"İşte bu."

Yaptıklarımla duyduğum gururla , onunla birlikte kirlenen üstümü değiştirmek için restoranın arkasında bulunan personellere ait odaya gittim.

Ne kadar kahkahalarımı bastırmaya çalışsamda, yüzü aklıma geldikçe kendimi tutamıyordum. Kimsenin ona daha önce böyle davranmadığından mı, yoksa kendisine yaptığım bu davranışı benim gibi birinden beklemediği için mi , hayatının şokunu yaşamış gibiydi.

Tıpkı film veya dizilerde katilin en olasılık dışı olan kişinin çıktığını öğrendiğin zamanki yaşadığın şok gibi.

Eğer imkanım olsaydı az önceki anı ölümsüzleştirmek için her şeyi yapardım. Acaba şu an ne yapıyordur? Sinirinin hemen geçmeyeceğine yüzde yüz emindim. Ben çıktıktan sonra olanları duymak için yarını beklemem gerekiyordu. Nede olsa Yağmur gibi bir ayaklı gazeteye sahipseniz bilmediğiniz hiçbir şey kalmazdı.

Üstümü değiştirdikten sonra Yağmurun telefonuna eve gideceğime dair mesaj attım. Saate baktığımda 22.40 olduğunu gördüm. Daha da geç olmadan, bir an önce eve gitmeliydim. Çantamı kaptığım gibi restoranın arka sokağına çıktım.

Hava hafif ılık olmasına rağmen rüzgarlıydı. Üzerime giydiğim cekete daha fazla sokuldum.

Sokağa şöyle bir göz attığımda benden başka kimsenin olmadığını gördüm. Zifiri karanlıkta her zamanki gibi yalnızdım.

"Tıpkı olmam gerektiği gibi." dedi iç sesim. Biraz önce taktığım maskeyi ardımda bırakıp, gerçek kişiliğime yada şöyle mi demeliyim, kişiliklerime büründüm.

Gerçek benliğimde kendimi karmaşık ve yalnız buluyordum. Ne kadar yalnızlığa alışsamda, bir gün beni bu yalnızlıktan kurtaracak birinin çıkmasını umut etmeden duramıyordum.

Bazen ruhumu yamalı bir kumaşa benzetiyordum. Ruhumda gitgide büyüyen boşlukları bir sonraki hayatlarımda bir şekilde kapatmaya çalışıyordum. Geçmişe dönüp sonuçlarına baktığımda ise boşluklar ne kadar kapansada da ruhum asla eskisi gibi olmuyordu.

"Belkide artık kendinden vazgeçmelisin Sinem yada artık her kimsen." Diye kendi kendime söylendim.

Hayır. Bunu istesemde yapamazdım. Daha bu döngüye neyin sebep olduğunu ve nasıl durduracağımı bile bilmeden, kendimden vazgeçmek demek, arta kalan ruhumda daha da fazla boşluk yaratmama neden olurdu. Yalnızlığa dayanabilirdim ama ruhsuzluğa dayanamazdım.

Sessiz kalan sokağı, arkamdan gelen ayak sesleri doldurdu. Gelenin kim olduğuna bakmak için kafamı çevireceğim sırada, boynumda hissettiğim metalin soğukluğu irkilmeme neden oldu.

"Sakın kıpırdama."diye fısıldadı boynumdaki bıçağın sahibi. Sesinin tonundan bir erkek olduğu belli oluyordu. Sakin bir şekilde isteğini yerine getirdim. Bıçak olmayan diğer eli ile kolumu tuttu.

"Şimdi sakince arkana dön." dedi.

Öldükten sonra tekrar doğacak olsamda, bu genç yaşta bu güzelim hayatı erkenden bırakmak istemiyordum. Bu yüzden söylediklerini harfiyen yaptım ve yavaşça arkama döndüm.

Karşımdaki kişi maskeli tipik bir hırsızdan başka birisi değildi. Ben zayıf bir anını bulup onu yere sermeyi düşünürken boynumdaki bıçağını kendine doğru geri çekti.

"Şimdi sökül bakalım paraları. Acele et. Eğer çığlık atar yada bağırırsan senin o güzel bedeninde istemeyeceğin bir delik açarım."

Zavallı şey. Benim kim olduğumu ve neler yapabileceğimi bilse arkasına bakmadan kaçardı herhalde. İnanmayacaksınız ama şuan karşımdaki hırsıza büyük bir ölçüde acıyordum.

"Canına mı susadın sen.Acele et." Diye bağırdı.

Yakalanmanın verdiği panik duygusundan olsa gerek bıçağı benden daha da uzaklaştırdı ve kolumu bıraktı.
Aradığım açıklığı sonunda bulmuştum. İlk önce bıçak tutan kolunu iki elimle kavrayıp büktükten sonra diz kapağımı koluna geçirdim. Elindeki bıçak fırlayıp yere düştü. Hareket etmesine fırsat bırakmadan tuttuğum kolunu sırtına yapıştırıp, diz kapağına arkasından bir tekme attım.Off...Bu gerçekten acıtmış olmalıydı ama sersemlemesine de yetmişti. Dengesini kaybetip yere doğru yüz üstü 180 derece bir yatış yaptı. Beni üzerinden atmaması için bütün ağırlığımı verdiğim dizimle sırtına çıktım.

Bingo!
Altımda debelenip dursada kalkacak bir durumu kalmamıştı. Boşta kalan elimle hırsızın yüzündeki maskeyi çıkardım. Fiziğine ve yüzüne de bakılırsa 17- 18 yaşlarında bir erkek çocuktu.

Yere düşen bıçağı alıp yüzüne doğrultunca panikle bakan gözleri büyüdü ve konuşmaya başladı.
"Ben özür dilerim.Abla gerçekten, lütfen bırakta gideyim. Vallahi de billahi de bir daha yapmayacağım." Diye bana yalvarıp yakarıyordu.

"Gecenin bir yarısı yalnız kalan bir kadını gasp ederken bunları düşünmüyordun ama." Dedim.

"Lütfen, bir daha yapmayacağım. Lütfen." Diyerek bana yalvarmaya devam etti.

"Biliyor musun seni burada öldürsem ve kanıtlardan kurtulsam kimsenin ruhu bile duymaz." diyerek korkutmam işe yaramıştı. Elimde olan bıçağı boynuna yaklaştırdığımda sesi kesildi.
"Hadi yapsana, ne bekliyorsun." dedi içimden gelen bir ses.
Ne yapabileceğimi düşünürken, karanlığın içinden gelen bir silüet, "Artık bırak onu istersen." diye seslendi. Tanıdık gelen sesin sahibi onu görebileceğim yakınlığa gelip durdu. Yüzünü seçebildiğim anda
" Sen?!"diye bağırdım.
Aras Demirkan, az önce yere yatırıp boynuna bıçak doğrulttuğum hırsızın üstündünde oturmuş bir şekilde kalan bana bakıyordu.
"Kahretsin!.."

Ben Kimim? -Düzenleniyor-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin