hair like fire

1.7K 112 104
                                        

Düzensiz bir klavye sesi, kahveden yükselen duman, ağrımış sırt kemikleri... Altın renkli çerçevelere sahip gözlüğünü hafifçe düzeltip yazdığı son satırları sakince tekrarladı. Her şey olması gerektiği gibi, olması gereken zamanlamayla ilerliyordu. Arkasına yaslanarak omurgasının biraz olsun rahatlamasına izin verdi. 

Yazarlık... Yıllardır istediği ve bunun için kendini geliştirdiği bir alandı. Şu an ilk romanını bitirebilecek olmanın verdiği heyecanla gece gündüz çalışıyordu. Ilımış kahvesinden birkaç yudum alarak dudaklarını yaladı. Kollarını havaya kaldırıp iyice esnedikten sonra biraz çörek almak için bilgisayar başından kalktı. 

Loş koridordan geçip mutfaktaki masa lambasını yaktı ve tezgahın üstündeki çöreklerden birkaç tanesini mikrodalgaya koydu ve soğuk havayla titrerken ısıtıcıyı açmak için odaya döndü. Pencerenin önündeki masasına göz ucuyla bakıp ısıtıcının fişini taktı. "Haziran ayında olmamıza rağmen hava neden bu kadar soğuk hiç anlamıyorum." Kendi kendine mırıldanırken çöreklerini alıp masaya tekrar oturdu. 

Yokohama son günlerde tertemiz bir gece göğüne sahipti, sırf manzara eşliğinde yazmak için masasını pencere önüne çekmiş ve bu güzel görüntü için uyku düzenini bozmuştu Dazai. 

Ağzına çöreğini sıkıştırarak gözüne çarpan birkaç yazım hatasını düzeltti ve keyifle sandalyesinde bir tur döndü. Üniversitede alakasız bir bölümden birkaç yıl önce mezun olmuş ve çevresinden gelen olumsuz tepkilere rağmen bir yayınevi tarafından kabul edilmek için elindeki her şeyi ortaya koymuştu. Başarmıştı da, hayalleri tek tek gerçek olmaya başlamıştı. 

Isıtıcının sıcağına, kafeini artık kendinden bir parça olarak gören bedeni yenik düşüp, hafifçe mayışırken klavyesini ileri doğru ittirip bir süreliğine gözlerini dinlendirmek istedi. Kafasını masaya yaslayıp gülümsedi. Acaba kitabı beğenilir miydi? Yıllardır kafasının içinde dönüp dolaşan bu hikaye artık satır aralarında yaşayacak, ve yaşadıkça onu da yaşatacaktı. Parlak kahverengi gözleri yavaş yavaş kapanırken yüzünde hâlâ bir gülümseme vardı. 

Aradan ne kadar vakit geçtiğini bilmeden gözlerini zorlukla açtığında boğazını yakan acılığı algılaması uzun sürdü. Bu sıcaklık da neyin nesiydi? Zor açık tuttuğu gözleri ile  kafasını kaldırırken başı dönmeye başlamıştı. "Lanet olsun..." Kafasını sabit tutmak için ellerinden destek alırken etrafından yükselen sıcaklıkla odaya baktı. 

Çevresini saran alevlerle anlık bir şoka girdiğinde oturduğu yerden kalkmaya hiç gücü yoktu. "Y-Yardım.." Boğazını yakan kuruluk ve odanın içinde varlığını gösteremeyen oksijen yüzünden sesi çatallı çıkıyordu. Önündeki pencereden yüzüne yansıyan mavi ışıktan dışarıda birilerinin olduğunu anlayabiliyordu. 

Kendinden bulduğu son güçle ayağa kalkmaya çalıştığında, yetersiz oksijen ve duman zehirlenmesinden kaynaklı baş dönmesiyle yere yığıldı. Kafasını çarptığı zeminle gözleri iyice kapanırken zihninin içinde yankılanan bir ses duydu. "İçeride kimse var mı?!"

Evet, ben varım... Yardım edin...

Hafifçe dudaklarını araladı, seslenip 'ben buradayım' demeliydi. Böyle ölemezdi. Hayalleri daha yeni gerçek olmaya başlamıştı. Git gide artan alevlerin arasında vücuduna değen ateşi hissedebiliyordu. Yanarak ölmek... en acı verici ölüm şekli... Cidden ironik diye düşündü, daha birkaç saat öncesinde hayatında her şeyin yolunda olduğunu düşünmüş ve gülümseyerek işini yapıyordu. 

Oksijensizlikten bayılmak üzereyken vücudunu saran ve dairesini küle dönüştüren alevlere yenik düştü. Gözlerini kapatmadan önce görüş açısına giren son şey alevlerin arasındaki alev gibi saçlardı.

Waves | SoukokuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin