5.Bölüm=Yakın Mıydı Ölüm?

18 5 1
                                    

Oy verip yorum yapmayı unutmayın. 🙏
İyi okumalar...
5.Bölüm=Yakın mıydı ölüm?
Belki yolun sonu ölüm...
Yanan insanların çığlıkları ile gözlerimi açtım. Bu kaçıncı kabus idi. Acı çığlıklar kulaklarımda yankılanıyordu. Yavaşça yatakta oturur pozisyona geldim. İki tarafıma da baktım. Ne Beril ne de Gizem vardı. Aklıma kabusum geldiğinde korkuyla yataktan kalktım. Gördüğüm kabus gerçekleşebilir miydi? Hızlı adımlarla odadan çıkıp balkona koştum. Balkonun kapısını açmayı denediğimde kilitliydi. Diğer odalara da baktım. Oralarda da göremeyince odadan çıkıp koridorda hızla yürümeye başladım. Kimse yoktu. Herkes nereye gitmişti. Merdivenlere vardığımda yukarı çıkan Poyrazı gördüm. Derin bir nefes verip yukarı çıkmasını bekledim.
"Hayırdır Ada niye böyle telaşlısın? Bir şey mi oldu?"
"Yok kabus görüyordum. Uyanınca kızları da göremeyince merak ettim."
"Kahvaltıya inmişler. Bende senin yanına geliyordum."
"O zaman bizde yanlarına gidelim."
"Tamam ama önce seninle konuşmam gereken bir konu var."
"Şuan konuşmasak kabusun etkisinde olduğum için dediklerini pek anlamaya bilirim."
"Tamam kahvaltıdan sonra konuşuruz."
Beraber aşağı inmeye başladık. Aslında ne söyleyeceğini merak ediyordum. Her neyse kahvaltıdan sonra öğrenirim. Aşağı inip diğerlerinin masasına gittik.
"Günaydın." Dedim. Hepsi günaydın dediklerinde Poyraz ile tabak hazırlayıp masaya geri gittik. Kahvaltı çok sessiz geçmişti. Hiç birimiz konuşmuyorduk. Kahvaltı bittikten sonra Poyrazlar bahçeye çıkmışlardı. Bizde kızların odasına gitmek için asansöre doğru ilerlemeye başladık. Tabii ben asansöre binmeden kızların yanından ayrıldım. Poyrazın yanına gidip sabah söyleyeceği şeyi öğrenmek için bahçeye çıktım. Ön bahçede onları bulamayınca arka bahçeye doğru ilerlemeye başladım. Her adımımda kalbim daha hızlı atmaya başlamıştı. Arka bahçeye doğru döndüğümde olduğum yerde kalakalmıştım. Poyraz bir kızla sarılıyordu. Hızla duvarın arkasına saklanıp onları izlemeye başladım.
"Bebeğim benim şimdi gitmem lazım. Odana çık." Dedi Poyraz.
"Tamam canım." Dedi kız Poyrazın yanağından öperken. Hızla arkamı dönüp ön bahçeye çıktım. Bahçedeki boş banklardan birine oturup onu beklemeye başladım. Arka bahçeden ön bahçeye çıkan Poyraz yavaş adımlarla yanıma gelip oturdu.
"Nasılsın Ada?"
"İyi sen?"
"Bende iyi. Sabah söyleyeceğim şey..."
"Evet Poyraz ne söyleyecektin?"
"Hemen karar verme."
"Söyleyecek misin artık?"
"Seni seviyorum..." Yüzümdeki boş ifadeyle yüzüne baktım. Sevgilisi varken beni sevmesi ne kadar doğruydu.
"Ne saçmalıyorsun?"
"Ada seni seviyorum. Benimle çıkar mısın?" Şuan sinirden kahkaha atmak istiyordum. Bu çocuk ne saçmalıyor.
"Poyraz benden uzak Allah'a yakın ol." Dediğimde yüzündeki o ufacık şok ifadesi gülmeme sebep olacaktı.
"Neden?"
"Onu da sen bul." Dedim ve devam ettim. "BENİ BENİMLE BIRAK..."
"Sana seni sevdiğimi söylüyorum sen git diyorsun."
"Çünkü senin sevgine inanmıyorum. Ben sana niye git diyorsam." Deyip ayağa kalktım. "Sana tavsiye birini cidden seviyorsan başka birileriyle takılma." Hızlı adımlarla yanından ayrılıp otele girdim. Odaya çıkmak için asansöre bindiğimde arkamdan Poyraz da binmişti. Sinirle ona bakarken üstüme doğru gelmeye başladı.
"Ne demek istedin?"
"Sevgilin varken bana çıkma teklifi ediyorsun."
"Hay sikeyim sevgilim falan yok."
"Tabii tabii benimde kulaklarım sağır gözlerim kördü."
"Ada delirtme beni."
"Niye arkada sevgilinle sarılırken bir şey olmuyor da ben sevgilin var deyince mi sorun oluyor."
Yukarı çıkan asansörü durdurmak için tuşa basıp üstüme daha çok geldi.
"O benim..."
"Kim olduğu beni ilgilendirmez."
"Ada." Öyle bir bağırdı ki korkudan seslice yutkundum.
"Poyraz çekil önümden."
"Sen beni dinleyene kadar buradan çıkamayacaksın."
"Dinlemeyeceğim çekil önümden." Elimi göğsüne koyup itmeye çalıştım. Ama hayvan olduğu için gücüm yetmiyordu. En sonunda tüm gücümü kullanıp itmeyi başardığımda elimi kaldırıp tokat atacak iken kolumdan tutup kendine çekti. Ve hiç beklemediğim anda dudaklarımdaki baskı ile şok olmuştum. Şuan dudaklarımın üstünde onun dudakları vardı. Kalbim duracak gibi hissediyordum. Alt dudağımı dudaklarının arasına aldığında elimi göğsüne koyup ittim. Ne yaptığını sanıyordu bu salak. Elimi kaldırıp tokat attım.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"
"Ada seni seviyorum."
Asansörü tekrar başlatıp yukarı çıkmasını bekledim.
"Sakın bir daha bana yaklaşma sakın. Benden uzak Allah'a yakın ol." Son cümlem ile asansörün kapısı açılmıştı. Hızla dışarı çıkarak kızların odasına doğru koştum. Kızların odasının önüne geldiğimde kapıyı çaldım. Ellerim titriyordu şuan. Kapı birkaç dakikaya açıldığında hızla içeri girdim.
"Ada ne oldu sana?" Dedi Beril.
"Poyraz..."
"Ne Poyraz?" Dedi Gizem.
"Poyraz beni sevdiğini söyleyip öptü."
"Ne!"
"Ne!"
"Ama bana sevdiğini söylemeden önce arka bahçede biriyle sarılıyordu."
"Kimmiş peki o?" Dedi Beril.
"Bilmiyorum. Sevgilisiydi sanırım. Söyleyecekti ama ben dinlemedim."
"İyi bok yedin. Ya o kız sevgilisi değil ise..." Dedi Beril.
"Bebeğim falan diyordu. Kız da canım falan..."
"Bu erkekler niye hep şerefsiz. Bir dedikleri bir dediklerini tutmuyor." Dedi Gizem.
"Kızlar bir daha yanlarına gitmeyelim. Onun yüzünü dahi görmek istemiyorum."
"Tamam kuzum gitmeyiz." Dedi Beril.
"Evet gitmeyiz."
"Kızlar ben biraz uyumak istiyorum."
"Tamam gidip benim odamda uyuyabilirsin." Dedi Gizem.
"Tamam." Gizemin odasına girip ayakkabılarımı çıkarıp yatağa yattım.
&
Başımdaki konuşmalarla gözlerimi açmayı denedim. Ama bir türlü açamıyordum. Her yerim ağrıyordu.
"Gizem, Poyrazları çağır. Kız ateşler içinde yanıyor. Düşmüyor ateşi."
"Tamam."
İyi olduğumu söylemek istiyordum. Ama bir türlü ağzımı açıp söyleyemiyordum. Alnımdaki soğuk elle irkilmiştim.
"Soğuk suya sokalım." Bu ses Poyraza aitti. Sırtım ve bacaklarımın altından ellerini geçirip kucağına almıştı. Yavaş adımlarla ilerlerken kafamı omzuna yaslamıştım. Çok yorgun hissediyordum. Birkaç dakika sonra başımdan aşağı akan soğuk suyla Poyraza sokulmaya çalıştım.
"Çok soğuk."
"Ada ateşinin düşmesi lazım."
"Ama çok soğuk."
Zorla buz gibi suyun altında kalmıştım. Yavaş yavaş kendime gelirken gözlerimi kısık bir şekilde açtım. Saçlarından su damlaları akan Poyrazla karşılaştım. Gözlerimi açtığımı gördüğünde derin bir nefes alıp ayakta durmam için bacaklarımın altındaki ellerini çekti. Ellerimle kollarından destek alırken iki elini belime koyup alnını anlıma yasladı.
"İyi misin?" Dedi.
"İ-İyiyim."
Poyraz geri çekildiğinde belimden tutup banyodan çıkardı. Kapıda havluyla bekleyen Gizem hızla bedenime sardı.
“İyi misin Ada?” Dedi Gizem. Olumluca kafamı salladım. Titreyerek odaya döndüğümde kızlar erkekleri odadan kovdular.
“Kuzum iyisin değil mi?”  Dedi Beril.
“Yorgunum.”
“Tamam. Üstünü değiştirmene yardım edelim. Sonra uyu sen.” Dedi Gizem. Üzerimi giyinmeme yardım ettikten sonra odadan çıktılar. Bende yatağa uzanıp uyumaya çalıştım. Bir anda niye ateşim çıkmıştı ki... Ne kadar geçti bilmiyorum. Ama gözümü bildirim sesiyle açtım. Yatakta doğrulup komodinin üzerinde ki telefonumu alıp gelen mesajı açtım. Bilinmeyendendi.
“Gece çöktü gözlerine...
Gözyaşların sel misali...
Upuzun bir geceye hazır mısın?
Belki yolun sonu ölüm...”
Telefonu kapatıp gözlerimi sıkıca yumdum. Bu bilinmeyen bazen beni korkutuyordu. Yataktan kalkıp odadan çıktım. Kızlar koltukta uyuyakalmışlar. Sessizce yanlarından geçip balkona çıktım. Hava almak iyi gelecekti. Biraz etrafa bakınırken ağaçların arasında iki kişi gördüm. Dikkatli bakmaya çalıştığımda siyah giyinimli birileri vardı. Bilinmeyenin söyledikleri gelince kızlara bir şey olmasın diye hızla içeri girip odadan çıktım. Yanımda onları görmemeleri gerekiyordu. Hızlı adımlarla merdivenlerden inip bahçeye çıktım. Herkes uyuyordu sanırım. Bahçedeki lambalar sayesinde etraf aydınlıktı. Onları gördüğüm yere doğru koşmaya başladım. Oraya yakınlaştığımda bir ağacın arkasına saklanıp onlara bakmaya başladım. Silahları vardı. Sesleri buraya kadar geliyordu.
“Abi patron kıza göz kulak olun dedi. Buradan asla kaçmaması gerekiyor. Yarın sabah ilacı verecekmiş. Sonra da kızı kaçıracakmışız.”
Kız derken benden mi bahsediyorlardı? Hızla otele doğru koşup otele girdim. Girmeme birine çarpma bir oldu.
“Ada niye koşuyorsun?” Çarptığım kişi Poyraz idi.
“Poyraz acilen bizim odaya gitmemiz lazım. Sen diğerlerini al bende odaya gidip kızları uyandıracağım.”
“Niye bir şey mi oldu?”
“Anlatacağım ama şimdi değil. Hadi acele et.”
Koşarak odaya çıktığımda kızlar hala aynı yerde uyuyorlardı. Yanlarına gidip ikisini de dürtmeye başladım.
“Kızlar uyanın acil bir mesele var.”
“Ne oldu Ada iyi misin?” Dedi Gizem uyku sersemiyle.
“Ben iyiyim. Birazdan Poyrazlar gelecek size anlatmam gereken bir mesele var.”
“Ne meselesi?” Cevap verecek iken odanın kapısı çaldı. Gidip kapıyı açtım. Poyrazlar içeri girdiklerinde kapıyı kapatıp arkalarından yanlarına gittim.
“Oturun.”
Hepimiz karşılıklı koltuklara oturduğumuz da anlatmaya başladım.
“Bakın beni dikkatlice dinleyin. Biraz önce aşağı da birilerini görmüştüm balkondan bakarken. Tabii bundan önce bilinmeyen mesaj atmıştı.”
“Bilinmeyen?” Poyraz hariç diğerleri sormuştu.
“Buraya gelmeden önce birinden mesajlar aldım. Ve hala bu mesajlar devam ediyor. Beni yakından tanıyan biri. Beni öldürmek istiyor. Aslında bu virüsü bilinmeyen yaymıştı. Ve ben biraz önce aşağı da iki kişinin konuşmasına şahit oldum. Yarın virüsün ilacını verecekmiş. Ve beni de kaçıracaklar.”
“Ee o zaman hemen buradan kaçalım.” Dedi Görkem.
“Etraf sarılı olabilir. Her türlü yakalanırız.” Dedi Poyraz.
“Ada belki kızacaksın ama yine de söylemek istiyorum.” Dedi Gizem. Ona bakarak söyle anlamında kafamı salladım. “Mertten yardım mı istesek?” Kaşlarım çatık ona bakmaya devam ettim. Aslında kurtulmak için yardım isteyebilirdik.
“Gizem, Sanemi ara ve yerini öğrenmeye çalış.”
“Ne?”
“Sanemin yerini söylersek bize daha çabuk yardım eder.”
Kafasını sallayıp telefonunu çıkardı. Sanemi ararken ayağa kalkıp dolanmaya başladım. Birkaç çalıştan sonra Sanem açmıştı.
“Alo Sanem...”
“Gizem bir şey mi oldu?”
“Evet çok kötü bir şey oldu. Mert beni bulmak üzere yanına gelmem lazım.”
“Ama...”
“Sanem ne olur söyle geleyim. Öldürecek beni tehdit mesajları atıyor.”
“Tamam korkma. Ben sana şimdi konum atıyorum.”
“Tamam.” Telefonu kapattıktan 1 dakika sonra mesaj gelmişti.
“İşte bu kadar hadi Ada ara Mert’i.”
“Mert kim?” Dedi Poyraz.
“Uzun hikaye bizde çok tanımıyoruz.” Dedi Gizem. Telefonumu çıkarıp Mert’i aradım. Sonuna kadar çalmasına rağmen açmıyordu.
“Açmıyor.”
“Tekrar ara.” Dedi Beril. Arama tuşuna basıp tekrar aradım. Tam açmayacak diyecektim ki açmıştı.
“Alo...”
“Alo Mert benim Ada.”
“Söyle.”
“Sanemin yerini söylememe karşılık senden bir şey isteyeceğim.”
“Yapabileceğim bir şey mi?”
“Yani sanırım.”
“Tamam söyle.”
“Muğla~ Saat otelinden bizi kurtarmanı istiyorum. Yarın sabaha kadar... Kurtarırsan eğer Sanemin yerini sana söyleyeceğim.”
“Tamam. Ama benim oraya gelmem uzun sürer.”
“Off. Tamam neyse sen gelmeye çalış.” Deyip telefonu kapattım.
“Görevlileri herkesten uzaklaştırmamız lazım. O adamlar iletişime geçmesin.” Dedim.
“Tamam da bu nasıl olacak?” Dedi Beril.
“Numara yaparak.” Dedim sırıtarak.
“Nasıl?” Dedi Gizem.
“Virüs olmuş gibi davranacağız. Onlarda bizimle ilgilenirlerken erkekler kapıdakileri oyalamaya çalışacaklar. Mert de büyük ihtimal yarın akşama kadar gelmiş olur.”
“Tamam da ya bize inanmazlarsa?” Dedi Beril.
“Bizde inandıracak gibi davranacağız.”
“Tamam o zaman acele edelim.” Dedi Yalın.
“Poyraz ve Görkem siz giriş katına inip görevlileri buraya çağırın.”
“Tamam.” Dedi Poyraz. Onlar odadan çıktıktan sonra hepimiz banyoya gittik.
“Ne yapıyorsunuz kızlar?” Dedi Yalın.
“Kolumuza birkaç morluk yapacağız.” Dedim. Makyaj ile morlukları yaptıktan sonra odaya geri dönüp yatağa uzandık.
“Ya inanmazlarsa...” Dedi Yalın.
“İnanacaklar.” Dedim kesin bir şekilde. Odanın kapısı çaldığında Yalın kapıyı açmaya gitti.
“Kızlar bitik bir haldeymişsiniz gibi davranın. Konuşmada bile zorluk çekin gerekirse.”
“Tamam.”
“Tamam.”
Odaya koşarak giren görevliler burada tedavi edemeyeceklerini söyleyip dışarıdaki çadıra indirdiler bizi. Çadırda 5, 6 virüslü kişi falan vardı. Bizi aynı odaya alıp yatağa yatırdılar. Serum falan taktıktan sonra odadan çıktılar.
“Kızlar yavaşça serumu çıkarıp iğneyi kırıp kenara atın.” Dedim kolumdan serumu yavaşça çıkarırken. Çıkarttıktan sonra iğneyi kırıp kenara attım. Yataktan kalkıp kapının küçük penceresinden dışarı baktım. Sedye ile bir kişiyi götürüyorlardı. Midemin bulanmasıyla odanın köşesinde ki çöp kovasına doğru koşup kusmaya başladım. Niye birden böyle olmuştu. Kızlar yanıma koşarken bayılacak gibi hissediyordum.
“Ada iyi misin?” Dediler aynı anda.
“İyiyim.”
“Ada yüzün bembeyaz nasıl iyisin?” Dedi Gizem.
“İyiyim bir şeyim yok.” Kızlar hiç inanmamış gibi yüzüme bakıyorlardı. İnanmamakta haklılardı şuan kendimi berbat hissediyordum. Yatağa doğru ilerlerken başımın dönmesiyle kendimi yere bıraktım. Bilincim açıktı ama ayakta duracak gücü bulamıyordum kendimde. Kızların çığlıkları, beni sarsmaları işe yaramıyordu. İçeri giren görevliler beni yatağa yatırıp tekrardan serum takmışlardı. Bilincimin tamamen kapanmadan önce duyduğum en son şey kızların gerçekleri söylemeleriydi.
&
Gözlerimi bir türlü açamıyordum. Etrafta çok ses vardı. Bağırışlar... Gözlerimi zorla açmayı denedim. Zorla açtığım gözlerle etrafa baktım. Her yer kapkaranlıktı. Dışarıdan gelen sesleri dinlemeye başladım.
“Ne olur bizi öldürmeyin.”
“Bizi bırakın.”
Bunlar gibi bir sürü yalvarmalar... Kolumdaki serumu çıkarıp yataktan kalkmaya çalıştım. Hiç gücüm yoktu. Yataktan kalkıp yavaş adımlarla kapıya ilerlemeye başladım. Kapıya ulaştığımda zorla kapıyı açıp dışarı çıktım. Duvara tutuna tutuna ilerlemeye başladım. Sesler gittikçe yaklaşıyordu. Çadırın çıkış kapısına geldiğimde kapıyı yavaşça açtım. Dışarı baktığımda beklemediğim bir manzara ile karşılaştım. Herkes sandalyelere bağlanmış bir şekilde duruyorlardı. Kulağımın dibinden bir ses geldi.
“Kendi ayaklarınla bana geldin prenses. Ölmeye hazır mısın?”
Kolumdan tutup diğerlerinin tam önüne götürdü. Şuan herkes susmuş bize bakıyorlardı.
“Ada kendin mi yoksa onlar mı?” Hiç düşünmeden yanıtladım.
“Kendim.”
“Onu öldürürsen beni de öldür.” Dedi Poyraz.
“Beni de.” Dedi Yalın.
“Bensiz olmaz.” Dedi Görkem.
“Kardeşimi yarı yolda bırakmam. Beni de öldürürsünüz.” Dedi Gizem.
“Beni de öldürürsünüz.” Dedi Beril. Ve daha bir çok kişiden aynı cümleler.
“Ne çok sevenin varmış.”
“Senin gibi şerefsiz olmadığım için tabii sevenim olacak.”
“Bir sandalye getirin.” Olduğum yerde bayılacakmışım gibi hissediyordum. Sandalyeyi getirdiklerinde beni oturtup bağladılar.
“Ailen ile konuşmana izin vereceğim.” Dedi elindeki telefondan numarayı çevirip hoparlöre aldı. Birkaç çalışan sonra annemin sesini duydum.
“Alo...”
“Anne.”
“Kızım iyi misin?”
“İyiyim. Babam yanında mı?”
“Evet.”
“Hoparlöre alır mısın?”
“Tamam kızım. Aldım.”
“Anne... Baba... Şimdi söyleyeceklerim belki canınızı yakacak bilemiyorum. Şuan ölümle burun burunayım. Bu konuşma son konuşmamız olabilir. Sizden istediğim arkamdan çok ağlamayın. Üzülmeyin... Sizi canımdan çok seviyorum.”
“K-kızım ne diyorsun sen?” Dedi Babam.
“Duyduğunuz gibi baba. Özür dilerim. Hoşça kalın.” Telefon kapandığında kahkaha atmaya başladı.
“Ee ne zaman öldürüyorsunuz?” Dedim.
“Şimdi. Getirin.” Neyi getireceklerini anlamamıştım. Elinde silahla gelen adamı gördüğümde sonumun silah olduğunu anlamıştım. Silahla gelen adam önümde ki adamın eline verdi.
“Hazır mısın?” Sesimi çıkarmamıştım. Adam silahın namlusunu kafama dayadığında gözlerimi yumdum. Ölmekten korkuyordum. Silahı sıktığında neler olacağını düşündüm. İlk acı sonra koca bir karanlık... Uyanmamın imkansız olan bir uyku... Ne demişti bilinmeyen ‘Upuzun bir geceye hazır mısın? Belki yolun sonu ölüm...’ Saniyeler dakikaları kovalarken adam konuşmaya başladı. Yakın mıydı bu kadar ölüm bana...
“Hazır mısın?” Sadece kafamı salladım. Kızlar ve Poyrazlar bağırıyorlardı. Tam tetiği çekecek iken başka bir silah sesi gelmişti. Gözlerimi açtığımda önümde ki gerizekalı kolunu tutup geriye çekilmişti.
“Gidiyoruz.” Dedi gerizekalı. Onlar koşarak giderken uzaktan Mert ve adamları göründü. Mert yanıma gelip ellerimi açtıktan sonra ayağa kalktım. Ama kalkmamla başımın dönmesi bir olmuştu. Kendimi yere bırakmadan önce biri belimden yakalamıştı. Gözlerim kapanırken bilincim de kapanmıştı.
Poyrazın anlatımından;
Şu Mert midir nedir onun adamları hepimizi çözerken Ada bayılmıştı. Ellerim çözülür çözülmez oraya koştum.
“Niye bayıldı?” Dedi Mert.
“Virüse yakalanmıştı.”
“Ne!”
Mert’in kucağından alıp çadıra girdim. Elleri çözülen doktorlar arkamdan geliyorlardı.
“Durumu kötüleşecek. Aşı daha bulunmadı mı?” Dedi arkamdan gelen doktorlardan biri.
“Laboravutar da deneyler yapılıyor. Ama hiçbir sonuç bulunamıyor. Virüs nasıl bir şey ise çözümü yok gibi...”
“Oradakilerle iletişime geçin. Gün geçtikçe virüslü sayısı artıyor.”
“Peki hocam.”
Doktorlardan biri önüme geçip yolu gösterdi. Odaya girdiğimizde Adayı yatağa yatırıp dışarı çıktım. Dışarı çıkmak istemesem de çıkmak zorundaydım. Bahçeye çıktığımda herkes bir yerlere koşuyordu. Bizimkileri gördüğüm de yanlarına ilerlemeye başladım. Yanlarında Mert de vardı. Yanlarına vardığımda kızlar ağlıyordu.
“Ada nasıl?” Dedi Mert.
“Bilmiyorum.” Dedim.
“Buradan çıkmamız için onun iyileşmesi lazım.” Dedi Mert.
“Evet de bizim acilen buradan çıkıp yok olmamız lazım.” Dedi Görkem.
“Yok olmak derken?” Dedi Mert.
“Virüs biri tarafından çıktı. Panzehir i verecek ama karşılığında Adayı öldürecek.” Dedim.
“Bu adamla ilgili birkaç ipucu var mı? Telefon numarası falan...”
“Adaya mesaj atıyordu. Telefonundan bulabiliriz.” Dedi Gizem.
“Tamam. Telefon nerede?”
“Bizim odada olması lazım.” Dedi Beril. Hep beraber oradan ayrılıp kızların odasına gittik. Gizem telefonu komodinin üzerinden alıp bana uzattı.
“Telefonda şifre yok.”
“Sen nereden biliyorsun?” Dedi Yalın.
“Şifre kullanmayı sevmiyor.”
Telefonu Gizemin elinden alıp ekranı açtım. Bir bildirim vardı.
‘Bilinmeyen numaradan 1 mesajınız var.’
Bildirime dokunup mesaja gittim.
“Bu sefer olmadı ama en yakın zamanda olacak. Tek seni değil. Hepinizi öldüreceğim.”
Sinirle yazmaya başladım.
“Siktiğimin çocuğu birinin kılına zarar gelirse seni bizzat kendi ellerimle öldürürüm.”
Birkaç dakika geçmeden yanıt gelmişti.
“Sana yakışıyor mu böyle konuşmak güzel kız.”
“Ben Poyraz. O güzel kız yazan ellerini kırarım. Düzgün konuş.”
“Vayy demek Poyraz Alaz Yalçın ile konuşuyorum. Lafı uzatmayacağım. Adayı ver. Sizi öldürmeyeyim.”
“Siktiğim çocuğuna bak. Adayı ona verecekmişim de o da bizi öldürmeyecekmiş.”
“Onu sana asla vermem.”
“Ver şu numarayı araştırayım.” Dedi Mert.
“Tamam. 0553....... Çabuk bul şunu.”
“Tamam.” Telefonunu çıkarıp birini aradı.
“Sana atacağım numarayı araştır. Bir saatin var çabuk ol.” Deyip yüzüne kapattı.
“Adayı aşağıda yalnız. Ben yanına gidiyorum.” Dedim cevap vermelerini beklemeden odadan çıktım. Sana zarar vermelerine izin vermeyeceğim güzelim...
Yazarın anlatımından;
Laboratuvarda ki araştırmalar dakikalar geçse bile bir sonuç vermiyordu.
“Hocam olmuyor. Virüs çok kuvvetli deneylerin hiçbiri sonuç vermiyor.”
“Devam pes etmek yok. O panzehir bulunacak.”
“Tamam.”
Önceki deneyler çöpe giderken yeni deneyler yapılmaya başlamıştı. Tabii bu sırada Adanın durumu kötüleşiyordu. Kollarında morluklar oluşmaya başlamıştı. Panzehir ortaya çıkmazsa ölecekti birkaç güne...
Bilinmeyen kişi ise elinde tuttuğu panzehir şişesine bakıyordu. Adanın uyduruk bir virüsle ölmesini istemiyordu. Kapıda duran adamlarına seslendi.
“Buyur patron.”
“Bu panzehir i doktorlara ulaştırın.”
“Tamam patron.” Panzehir i alıp odadan çıkana kadar onu izlemişti. Kurduğu planların hiçbiri sonuç vermiyordu. Ama bu sefer aklındaki plan sonuç verecekti. Bu sefer başaracaktı.

Bölüm nasıldı?

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 30, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

BENİ BENİMLE BIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin