4.Bölüm=Kibrit

25 8 1
                                    

Bölümü okuyan herkes oy verip yorum yapmayı unutmasın lütfen.🙏
İYİ OKUMALAR...
4.Bölüm=Kibrit
Bir kibrit yanmıştı gözlerimin önünde, ölüm mü gelmişti kapıma...
Yalnız mıydım? Yoksa herkes yanımda mıydı? Kafam o kadar doluyken yanımdakileri dahi göremiyordum. Bahçeye açılan çadırın içine resmen hastane yapılmıştı. Ve bizde onun önünde içeriden gelecek haberi bekliyorduk.
“Ada artık kendini üzme. İyi olacaklar.” Dedi Yalın.
“Ama ben yardım etseydim daha çabuk iyi olabilirlerdi.”
“Ada onlara yardım etseydim şuan içeride sende olacaktın.” Dedi Poyraz.
Bir şey diyemedim bir yandan haklıydı. Gözyaşlarımı zorla durdurmuşken çadırın kapısı açıldı. İçeriden iki tane bembeyaz giyinmiş ağzı yüzü kapalı birileri çıktı. Bu virüs bu kadar kötü müydü? Oturduğumuz yerden kalkıp yanlarına gittik.
“Durumları nasıl?” Dedim.
“Aslında şuana kadar durmaları mucize. Virüs vücutlarının her yerine yayılmış durumda. Yani onların yaşamasını ümit etmeyin. Belki bir mucize olur bilemeyiz. Ama maalesef şuan size iyi haber veremem.”
“Peki, onlarla konuşabilir miyim?” Dedim.
“Gerekli önlemleri alıp içeri girebilirsiniz. Benimle gelin.”
Doktorun peşinden içeri girdim. Bana da giydikleri kıyafeti verdiklerinde hızla giydim. Hazır olduğumda ikisinin de olduğu etrafı camla çevrilmiş yere girdim. İkisinin de yüzü solgundu. Ortalarında ki sandalyeye oturup sessizce mırıldanmaya başladım.
“Size yardım etmek çok istiyordum. Ama yapamadım. Allah kahretsin ki korkudan yardım edemedim. Ne olur affedin beni ben size yardım etmek çok istiyordum. Çok özür dilerim.”
Göz yaşlarım akarken bir ses duydum.
“Ada bize yardım edemeyeceğini hepimiz biliyorduk. Özür dilemene gerek yok. Hakkını helal et.” Dedi Esra.
“Hakkını helal et.” Dedi Müge.
“Hakkım her zaman helal olsun.” Dedim. Onlara bakarken birden ikisinin de gözleri kapandı. Bağlı oldukları makineden sesler gelmeye başlamıştı. Şok içinde kalırken içeri o iki adam girdi. Ben sandalyeden zorla kalkıp kenara geçtim. İçeri üç kişi daha girdiğinde ben öylece onlara bakıyordum. Gidiyorlar mıydı? Onlara kalp masajı yaparlarken ben dizlerimin üstüne düştüm.
“Hemen defibrilatörü hazırlayın.”
Kulaklarım uğuldarken sesler boğuk geliyordu.
“180” Dedi iki adam aynı anda.
“Geri döndüremiyoruz. Son bir kez daha deniyoruz hadi. 200 e ayarlayın.”
Yerimden zorla kalkıp yanlarına gittim. Gitmişlerdi. Bir daha geri dönemeyeceklerdi.
“Onlar ölmedi, ölemez. Ne olur bir daha deneyin.” Ortalarında dizlerimin üstüne düştüğümde zorla ikisinin de elini tuttum. “Ölmediler ölmezler. Onlar daha gençler.” Omzunda bir el hissettim.
“Kızım maalesef öldüler. Bu kadar dayanmaları mucizeydi.”
Ağlamaya devam ederken son bir cümle duydum. Ve artık emindim. Gitmişlerdi...
“Ölüm saatleri 01.23.”
Aralarından biri kollarımdan tutup ayağa kaldırdı. Yürüyebilecek halde değildim. Kollarımdan tutan adam beni dışarı çıkardığında diğerleri kapının önünde bize bakıyorlardı. Gözlerimin kararmasıyla olduğum yerde durdum. Başım feci şekilde dönüyordu. Daha fazla dayanamayıp kendimi bıraktığımda kızların çığlıkları arasında birinin kollarına düştüm.
&
Gözlerimi etraftaki seslerle açtığımda ilk önce etrafa baktım. Benim burada ne işim vardı. Karanlık bir ormanın içinde ağacın dibinde oturur haldeydim. Yerimden kalkıp ilerlemeye başladım. Sesler daha da yakınlaşıyordu. En sonunda oteli tam karşımda bulduğumda sevinmeyi beklerken önünde bulunan siyah giyimli kişiler ellerinde kibrit kutularıyla etrafa bakıyorlardı. Biri beni gördüğünde hızla arkamı dönüp kaçacak iken arkamda olan şahıs buna engel oldu. Kollarımdan tutup sürüklemeye başlamıştı.
“Bırak beni.”
“Kapa çeneni.”
“Ya bıraksana öküz.”
Peşinden sürükleye sürükleye diğerlerinin yanına getirdiğinde sinirle kolumu elinden kurtardım.
“Ya siz kimsiniz de beni böyle sürükleye biliyorsunuz.”
“Çok konuşma.” Dedi aralarından biri. Arkama dönüp koşacak iken yanımdaki şahıs kollarımı arkamda birleştirdi.
“Bırak sana be.”
“Bağlayın şunu.”
Arkamdaki şahıs arkamdan ittirip az önce sandalye alıp gelen kişinin yanına götürdü. Çırpınmam işe yaramıyordu. Beni bağladıklarında sinirle çırpınmaya devam ettim.
“Siz kimsiniz de beni böyle bağlarsınız. Açın ellerimi.”
“Kapa o çeneni.”
Etrafa göz gezdirdiğimde en fazla 50 kişilerdi. Kurtulmam olanaksızdı. Çırpınmayı bırakıp kurtulmak için çözüm aramaya başladım. Aralarından biri konuşmaya başladığında çözüm aramayı bırakıp dinlemeye başladım.
“Bütün oteli aleve verdikten sonra şu kızı da gebertin.”
Acilen buradan kurtulup otele girmem lazımdı. Ellerimi bağladıkları ipi hafif bağladıklarını fark ettiğimde sinsice sırıttım. Biraz uğraşlarım sonucunda elimi açtığımda direkt otelin kapısına baktım. Çok uzakta değildi. Adamlar benden çok uzakta olmasalar da benim içeri girip kapıyı kapatacak kadar uzaktalardı. Derin derin nefesler alıp yerimden kalktığım gibi otele doğru koştum.
“Patron kız kaçıyor.”
“Yakalayın çabuk.”
Otele girdiğim gibi kapıyı kapattım. Kapıyı açmaları için elektrik gerekliydi. Ve maalesef gerizekalılar elektrik kabloları kesmişler. Bütün otel kapkaranlıktı. Hızla merdivenleri çıkmaya başladım. Poyrazların ve kızların odalarının olduğu kata vardığımda koridora baktım. Odaları en uçtaydı. Koşmaya başladığım da bir şey fark ettim. Ben ne kadar koşsam odalar o kadar uzaklaşıyordu benden.
“Poyraz, Yalın, Görkem, Gizem, Beril...” Her iki odanın da kapısı açılıp içeriden çıktıklarında durdum. Beşi de bana bakıyorlardı. Veya arkama... Arkama dönüp baktığımda aşağıdakilere benzemeyen takım elbiseli. Ama asla yüzünü göstermeyen bir adamla karşılaştım.
“Merhaba Ada... Ölmeye hazır mısın?” Elindeki kibrit kutusunu gördüğümde geri geri adımladım. Ama ne kadar geri gidersem gideyim adam hala yakınımdaydı. O iğrenç sesiyle kahkaha attığında yüzümü buruşturdum. İçinden bir kibrit çıkarıp yaktı. Etraf aydınlanmıştı. Ama hala yüzü gözükmüyordu.
“Ada yolun sonuna geldin. Hoş çakal...”
Kibriti gözlerimin önünde elinden bıraktı. Kibrit yere düştüğü anda anlamadığım bir şekilde alev aldı. Bir kibrit yanmıştı gözlerimin önünde, ölüm mü gelmişti kapıma... Alevler bana yaklaşırken son kez adama baktım. Ve o an sadece nefretle bakan o iki çift kahverengi gözleri gördüm. Alevler etrafımı sardığında dizlerimin üstüne düştüm. Duman beni boğmaya başlamıştı. Kendimi yana doğru bıraktığımda son kez onun sesini duydum ve ardından diğerlerinin çığlıklarını...
“Ölüm bahçesine Hoş geldin Ada Derin Altan...”
“Ada...”
“Ada...”
“Ada...”
“Ada...”
“Ada ne olur uyan...”

BENİ BENİMLE BIRAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin