-1-

210 30 44
                                    


Yattığım sıcacık çimenlerden doğrulup mavi elbisemin üstüne yapışan çimleri ellerimle silkeledim. Kendime ayırdığım süre bu kadardı. Yapmam gereken işler birikmişti ve günün sonunda üvey annemden azar işitmek istemiyorsam daha fazla oyalanmadan işe koyulmalıydım.

Günün en sevdiğim saatlerindeydik, güneş batmak üzereydi ve güneş ışığı her yeri turuncunun en huzurlu tonuna boyuyordu. Bu saatlerde doğayla baş başa olmayı seviyordum bu yüzden dağların derinliklerine kadar yürümüştüm. Evim sakin bir köy kasabasında, dağın eteğindeydi. Çocukluğumdan beri doğayla iç içe büyümüştüm. Benim için kuşlarla iç içe olmak ve sıcacık çimenleri ayaklarımın altında hissetmek her şey demekti. Üzgün olduğumda sığındığım ilk yer doğanın ta kendisiydi, burayı kendi evim gibi görüyordum.

Yaklaşık on dakikalık yürüyüşün ardından geniş bahçesi olan ahşap evimizin önüne geldim ancak bir tuhaflık vardı. Bu saatlerde evin ışıkları hep açık olur, üvey kardeşim bahçede duran köpeğimizle çığlık çığlığa oyunlar oynardı. Ne var ki şu an evimizde yaşam belirtisine dair tek bir kanıt yoktu.

Anahtarımla evin kapısını açıp gıcırdayan sesle birlikte içeri girdim. Evi korkutucu bir sessizlik kaplamıştı. Koridorun ışığını açıp bir süre endişeyle etrafı dinledim. Yolunda gitmeyen bir şeyler vardı. Bu saatlerde hep üvey annem evde olurdu, kesinlikle bir şeyler dönüyordu.

Temkinli adımlarla üvey annemin yatak odasına ilerledim ve içeri baktım. Kimse yoktu. "Anne?"

Sessizlik.

Babamın çalışma odasına yöneldim. "Baba?"

Sessizlik.

Belki de üvey kardeşimin başına bir şey gelmişti ve apar topar şehirdeki hastaneye gitmişlerdi? Yine de bu bana neden haber vermediklerini açıklamıyordu. Endişeli adımlarla odama doğru yürürken yan tarafımdaki dolaptan gelen çatırtıyla olduğum yere çivi gibi çakıldım.

Evde biri vardı.

Ama babam, üvey annem veya üvey kardeşimden biri evdeyse neden dakikalardır seslenmeme rağmen cevap vermemişlerdi?

Çatırt.

Bir ses daha. Bu sefer sol tarafımdaki pencereden geliyordu.

Yutkundum. Kalp atışlarım giderek hızlanıyordu ve kontrolsüzce aklıma doluşan kötü senaryolara engel olamıyordum. Mutfaktan keskin bir bıçak almak için geri adım attığım sırada bileğime yapışan güçlü ama ince parmaklar yüzünden nefesim kesildi.

Dolabın içinden uzanıp bileğimi kavrayan o soğuk parmaklar beni sertçe dolabın içine çekip diğer eliyle ağzımı kapattı. Yavaşça kapanan dolap kapağıyla beraber ortam zifiri karanlığa gömüldü. Korkuyla çarpan kalp atışlarımın kulağımda uğuldadığını hissedebiliyordum. Kontrolsüz bir şekilde çırpınıp beni saran ellerinden kurtulmaya çalışırken çaresizce boğuk sesler çıkarmaya başladım.

"Sakin ol aptal! İkimizi de öldürmek mi istiyorsun? Sana yardım etmek için buradayım."

Evimin dolabına girmiş beni zorla tutarak hapseden bu kıza güvenmem ne kadar normaldi? Çırpınmaya devam edip tam kolumun altında hissettiğim göğsüne var gücümle dirsek attım. O anki acıyla kısa bir an nefesi kesildi ve bileğimi tutan eli gevşedi ancak sonra hemen toparladı.

"Yalvarırım sadece sessiz ol ve bana güven!"

Ses tonu gerçekten çok çaresiz çıkıyordu. Sonunda ona güvenmeyi seçip çırpınmayı bıraktım. "Şimdi elimi ağzından çekeceğim ama sesini çıkaracak olursan ikimizi de öldürürler, anladın mı?"

can't get you out of my mind || suayeonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin