-5-

122 18 100
                                    

Gergince nefesimi dışarı üfleyip bir süre kulübenin kapısının önünde dikildim. Aklımda cevaplanmayı bekleyen bir sürü soru birikmişti ve belirsizlik beni çok rahatsız ediyordu. Boş boş durduğumu fark ettiğimde kapıyı tıklattım. İçeriden ince bir ses içeri gelmemi söylüyordu.

Kapıyı açıp içeri girdim. Odada üç tane yatak vardı. Biri sağdaki, biri soldaki diğeriyse tam karşımdaki duvarın kenarındaydı. Oldukça sade bir odaydı. Soldaki yatağın üstünde kısa sarı saçlı bir kız bağdaş kurmuş meraklı gözlerle beni izliyordu. "Bir an hiç içeri gelmeyeceksin sandım." dedi gülümseyerek.

Kapıyı arkamdan kapattım. "Orada olduğumu nereden biliyordun?"

Umursamazsa omuz silkip ayağa kalktı. "Güçlerim sayesinde. Konuşmalarınıza istemeden kulak misafiri olmuş olabilirim."

Güçleri sayesinde mi? Beynim hala birilerinin (özellikle benim) doğaüstü güçleri olduğu gerçeğini kabullenemiyordu. En azından gözümle görmeden inanamam mümkün değildi.

Sarışın kız birkaç adımda yanıma yaklaşıp elini sıkmam için öne doğru uzattı. "Ben Kim Yoohyeon, tüm yıl boyunca oda arkadaşın olacağım."

Simsiyah ve bir yırtıcınınkileri andıran gözlerine bakarken uzattığı eli sıktım. "Ben de Kim Bora. Tanıştığımıza memnun oldum."

Bana çok uzun gelen ama aslında saniyeler süren el sıkışmamız boyunca karşımdaki kadını inceledim. Boyu benden çok fazla uzundu ve sarı saçları omuzlarına geliyordu. Küçücük bir yüzü ve yumuşak yüz hatları olmasına rağmen gözleri insanın içini ürpertiyordu. Sanki bir insanın değil de yırtıcı bir hayvanın gözlerinin içine bakıyordum.

Tuhaf bir şekilde bu bana güven vermişti.

El sıkışmayı bıraktığımızda sağ taraftaki yatağı işaret etti. "Bu yatak senin. Sen geleceksin diye o kadar heyecanlandım ki! Bir yıldır bu odada yalnızım." Başlarda heyecanlı çıkan sesi sonlara doğru durgunlaşmıştı. Gözlerindeki ışığın yavaşça söndüğünü fark ettim. Aklına gelen şey veya kişi her kimse onda derin yaralar bırakmış olmalıydı.

Gösterdiği yatağa gidip yavaşça kenarına oturdum. "Neden yalnızdın?"

Burukça gülümseyip sarı saçlarını geriye doğru düzeltti. Üzgün görünüyordu. Yavaş adımlarla yatağının yanındaki komodinin yanına gitti ve üzerindeki çerçeveyi eline aldı. Yüzündeki özlem dolu gülümsemeyle bir süre sessizce o fotoğrafı inceledi, parmağını yavaşça fotoğrafın üstünde gezdirdi.

En sonunda titrek bir nefes alıp çerçeveyle birlikte yanıma gelerek oturdu. "Eskiden yalnız değildim. Benim için çok değerli birisiyle aynı odayı paylaşıyorduk." çerçeveyi kucağıma bırakınca elime alıp fotoğrafa baktım. Yoohyeon fotoğrafta şimdikinden çok farklı görünüyordu. Daha küçüktü ve saçları uzundu. Tüm dişlerini göstererek gülümsüyordu ve bir kolunu kırmızı saçlı bir kızın omzuna dolamıştı. İkisi de o an gözüme dünyanın en mutlu insanlarıymış gibi gözüktü.

"Şimdi neden burada değil? Ailesinin yanına mı gitti yoksa?"

Yoohyeon kafasını hayır anlamında salladı. Siyah gözlerinde bu sefer yavru bir kedinin izlerini gördüm. Annesini kaybetmiş bir yavru kedinin izlerini... Üzgün ve özlem doluydu o bakışlar.

"Onu benden aldılar Bora. Hayatta olup olmadığını bile bilmiyorum."

Şaşkınlıkla gözlerimi büyüttüm. "Nasıl? Yoksa..."

Kafasını sallayıp çerçeveyi elimden aldı. "Seni kovalayan adamlar Minji'yi kaçırdı. Bir çatışmadaydık ve onları alt etmek üzereydik. Sonra... Sonra nasıl oldu bilmiyorum ama Minji yaralandı. Ben... Ben..."

can't get you out of my mind || suayeonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin