-3-

132 22 95
                                    

Kan.

Boğazımda hissettiğim keskin acıyla ellerimi refleks olarak adamın bıçağı tutan eline götürdüm. Elime sıcak bir sıvı bulaşmıştı ve bunun benim kanım olduğunu anlamak zor değildi.

"Ölmek istemiyorsan kes sesini." diye adeta tısladıktan sonra beni zorla yürütmeye başladı. Ağlamak istemiyordum ama alt dudağım çoktan titremeye başlamıştı. Korkuyordum, yine de ayaklarımı yere bastırarak yürümemek için direndim. "Bırak beni!"

"Ölmeye meraklısın galiba." diyerek bıçağı boynuma biraz daha bastırdığında acıyla inledim. Kızlar nerede kalmıştı? Çığlığımı duymamalarının imkanı yoktu ve şimdiye kadar çoktan burada olmaları gerekiyordu.

Ya başlarına bir şey geldiyse?

Bu düşünce titrememe neden oldu. "Sana bırak beni dedim!"

"Bırak diyor duymuyor musun?"

Tanıdık bir ses ormanda yankılanınca olduğumuz yerde durduk. Birkaç metre uzağımızda elindeki silahı adama doğrultmuş, ifadesiz gözlerle adamı izleyen Gahyeon duruyordu. Onu hiç bu şekilde görmemiştim. Çenesi kaskatı kesilmişti ve silahı tutan elinde en küçük bir titreme yoktu. Rüzgar pembe saçlarını geriye doğru savuruyordu. Sanki doğa bile onun yanındaydı.

"Sen nasıl hayattasın?" diye sordu adam. Şaşırdığı sesinden anlaşılıyordu.

"Bizi kolay kolay öldürebileceğini sanman senin aptallığın." adamın konuşmasına fırsat vermeden devam etti. "Şimdi ya kızı bana teslim edersin ve yaşamana izin veririm ya da seni şuracıkta öldürürüm."

Tüylerim diken diken olmuştu. Gahyeon birini öldürmekten bahsederken hiç tereddüt etmemişti. Nasıl kendinden bu kadar emin olabilirdi? Adam resmen beni önüne siper almıştı ve onu öldürmeye kalkarsa beni de riske atacaktı.

Adam da benimle aynı şeyi düşünüyor olacak ki pis pis güldü. "Buna inanmamı mı bekliyorsun? Beni öldürmeye çalışman demek kızı riske atman demek ve bunu yapamayacağını ikimiz de-"

Sözünü tamamlayamadan silah büyük bir gürültüyle patladığında bütün ormanı inleten bir çığlık attım. Tam kafamın üzerinden ıslık çalarak geçen kurşunun deriye saplanma sesi duyuldu. Korkudan bacaklarım titriyordu. Adamın beni tutan elleri gevşedi, bıçağı yere düştü ve ardından gürültüyle yere devrildi.

Göreceklerimden korkarak arkamı döndüm ve tam alnının ortasından vurulmuş adamın ölü bedeniyle göz göze geldim. Gözleri açık bir şekilde ölmüştü. Kusma isteğimi bastırmak için elimi ağzıma götürdüm. Deli gibi titriyordum ve şoktan bedenimi hareket ettiremiyordum.

Gahyeon gözünü bile kırpmadan onu öldürmüştü.

"Bora!"

Endişeyle yanımıza doğru koşturan Siyeon görüş alanıma girince dakikalardır tuttuğum göz yaşlarımı serbest bıraktım. Yanıma geldiğinde bir an bile durmadan beni kendine çekip sarıldı. Daha fazla ağlamaya başladım.

"Geçti, güvendesin." diye fısıldadı. Bir yandan sakinleşmem için ellerini yavaşça sırtımda gezdiriyordu. Kollarımı beline dolayıp başımı boyun girintisine yasladım. Daha fazla ayakta duramayacağımı anlamış olmalı ki bana sarılmaya devam ederek yavaşça yere çöktü. Gahyeon da hemen yanımıza oturmuştu.

Birkaç dakika benim sakinleşmemi beklediler. Ağlamam durduğunda ve derin iç çekişlere döndüğünde hiç istemesem de Siyeon'un güven verici kollarından ayrıldım.

can't get you out of my mind || suayeonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin