0.8

440 48 12
                                    

Christopher, elini tutmaya dahi utandığı sevgilisi Jiwon'u eski bir çarşıya getirmişti. Yol boyunca birbirlerinin gözlerine bakıp gülümsüyor ve arada suskunluklarının vermiş olduğu sıkıntıya çare olsun diye konuşuyorlardı. Oldukça gündelik konuşmaları sanki birbirlerine güvenen ve seven ancak  çok da samimi olmayan arkadaşlıkları hatırlatıyordu.

Sonunda Christopher'ın bahsettiği daha çok tarihi bir müzeyi andıran çarşıya geldiklerinde Jiwon heyecanla sorular sormaya başlamıştı. Sessizlikleri nihayet sona ermişti.

"Bahsettiğin kadar güzel cidden. Herkesin beğenemediğini söylemiştin ama burayı beğenmeyen insana insan demem ben! Sanki yıllardır aradığım yeri bulmuş gibi hissediyorum." dedi gözleriyle etrafını tarayan Jiwon.

Genç adam elini ensesine götürmüş henüz yeni kavuştuğunu düşündüğü sevgilisinin etrafa attığı şaşkınlık ve hayranlık dolu bakışlarını izlerken konuşmuştu.
"En son arkadaşlarımla geldiğimizde birkaçı beğenmemişti. Senin beğenmemenden çok korkmuştum ama neyse ki sevdin."

Gözlerini kısıp "Zevksiz arkadaşların var sanırım," dedi Jiwon. Christopher  bu söze gülmekle yetinmiş ve yeni bir sessizliğin başlamasına neden olmuştu.

Chris, sessizlikten nasıl kurtaracağını düşünürken Jiwon bu sessizlikte huzur ve nefret hissediyordu. Yanındaki gencin konuşabilecek kadar yakın olmadıklarını düşündüğü için sessiz kalması fikrinden nefret ediyor ve kendisi gibi utangaç olduğu için sustuğu düşüncesiyle de huzur buluyordu.

İçi kitaplar ile dolu olan bir dükkân gördüklerinde birbirlerine baktılar. Christopher, "İçeriye girelim mi? Belki bizi anlatan bir kitap falan buluruz." dedi gülerek.

"Olur, girelim. Tabii hiç sanmıyorum bizi anlatan bir kitap bulacağımızı ama..."

İkisi içeriye girdiklerinde yaşlı bir adam karşıladı ikisini. Biraz kızgın ve sesi yüksek çıkan birine benzeyen bu adam aslında son derece yardımsever ve cana yakındı. Jiwon ve Christopher ise adamın Koreli olmadığını gözlerinin büyüklüğünden ve çekik olmayışından anlamış, nereli olduğuna dair tahminlerini konuşuyorlardı kendi aralarında.

İçeri giren gençleri gördüğünde gülümsedi ve oturduğu yeşil berjerden kalkmış ve yüksek tonda konuşmuştu.

"Hoşgeldiniz! Nasılsınız?"

İyi giyimli ve yine oldukça güzel yüzlü olan bu iki genç biraz panikli ve heyecanlı sesle cevapladılar yaşlı adamı.
"Hoşbulduk. İyiyiz efendim, siz nasılsınız?"

"İyiyim, iyi. Siz gençleri böyle yerde görmek şaşırtıcı olsa da çok hoş. Gelin sizinle biraz muhabbet edelim."

Adamın bu teklifinin gayet cazip geldiği gençler adamın peşine takılmış ilerlediği yönde gitmişlerdi.

Biraz tozlu olan rafların sonunda birkaç renkli berjerden, birkaç sandalye ve ortalarında masadan oluşan oturmak için yapılmış bir alanda bulmuşlardı kendilerini.

Adam berjerlerden birine oturduğunda Jiwon ve Chris de oturmuştu.

"Ne içersiniz? Salep, kahve, çay ya da su?"

Jiwon çekingen bir tavırla, "Yok bir şey içmeyelim. Teşekkürler," dediğinde yaşlı adam lafını bitirmesini dahi beklemeden reddetmişti.
"Buraya gelen herkes benim misafirimdir. Muhabbetimiz olmadan sizi bir yere yollamam. Muhabbetimize eşlik edecek bir şey seçmelisiniz çocuklar. Üstelik siz benim en sevdiğim kesimsiniz! Gençler. Dünyanın geleceği, her şeyisiniz."

Jiwon ve Christopher şaşkınca birbirlerine baktıktan sonra Christopher gülerek adam dönmüştü. İki elini dizlerine koymuş bir şekilde "Ben salep içerim zahmet olmazsa." dedi.

Jiwon yine çekingen bir hâlde "Ben de salep içerim o hâlde." dediğinde adam yüzündeki koca gülümsemeyle oturduğu yerden kalkmış ve iki salep, bir kahveyle gençlerin oturduğu masaya geri dönmüştü.

O da en az Jiwon ve Chris kadar heyecanlıydı. Gençler ona hep biricik eşini ve kendini hatırlatırdı.

"Adlarınız ne sizin?"

"Ben Christopher efendim."

"Ve ben de Jiwon."

Adam oturduğu berjerde daha da keyifle yayılırken kahvesinden bir yudum aldı. Kahvenin ağzına bıraktığı tat dahi daha çok heyecan veriyordu ona. "Ya demek öyle! Ben de Louis. Fransız asıllıyım. Tam 43 yıl önce buraya geldim."

Salebini içen Jiwon ufak gözlerini birkaç kez kırpıştırıp karşısındaki adama dikkatle bakarken konuştu. "Fransa mı? Merak etmişimdir hep. Neden geldiniz ki Fransa'dan Kore'ye?"

Yaşlı adam bütün hayatını anlatmak istiyordu bu gençlere. Bunu zamana yaymak için oturduğu yerden yeniden kalktı ve raflar arasından boş günlük alarak geri döndü. Boş günlüğü ve gömleğinin cebindeki kalemleri gençlere uzattı.

"Buraya kendi hikâyenizi özet olarak geçin de anlatayım. İçinizden ne geliyorsa bugüne dair onu da yazın. Kendi hayatlarınızı da. Olur mu?"

Jiwon ve Chris, bir günlüğe bir de kendilerine baktıktan sonra şaşkınca konuştular.

"Olur tabii."

Adam yine güldü ve "Bakmayın öyle şaşkın şaşkın. Bu dükkândaki basılmış kitaplar da buraya gelenlerin anlattıkları hikâyelerdir. Basılmamış olanlar da vardır. Girişteki tabelayı okumadınız mı? Burası hayat günlüğü." dedi.

.
Selamlar gönül dostlarıımmm! Nasılsınız? Umarım ki çok iyisinizdir.

Bu yaşlı adamın hayat hikayesini merak ettiniz mi? Diğer bölümde buradan devam edeyim mi?

Soruları es geçmezseniz sevinirim canlarım çünkü dikkate alarak yazacağım diğer bölümü.
Umarım sevmişsinizdir bölümü. İyi günler! Sizi çok seviyorum! ❤️💗💖💞

Bir de LGS sınavına girenleriniz nasıl hissettiğinizi ve kaç puan beklediğinizi vesaire yazarsanız konuşuruz. Umarım hepinizin iyi geçmiştir. 💓

Idol ➵ bangchan + e:u ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin