Aeon erken kalkıp eşyalarını toplamıştı. Oduncu ve ailesine teşekkür etmek için yanında getirdiği şifalı bitkileri onlara vermişti. Hepsi ile vedalaştıktan sonra diğer ihtiyaçlarını almak için pazara gitti. Köyde harita alabileceği bir yer yoktu fakat Yaşlı Agdos ona yardım edebilirdi. Agdos'un evi pazarın batısındaki derenin ardındaydı. Yaşlı adamın evine geldiği zaman kapıyı çaldı ve içeri girdi.
"Hey, Agdos!"
Elinde piposu ile bir kitap okuyan adam onu görünce öksürmeye başladı.
Aeon yanına koşup sırtına vurdu. "Beni gördün diye bu kadar heycanlanma"
Agdos dik dik Aeon'a baktı. "Yıllar sonra bir anda çıkıp geliyorsun ve heycanlanma mı diyorsun genç?"
Gülümsedi. "O kadarda olmamıştır. Agdos pek zamanım yok. Seninle oturup bolca sohbet etmek isterdim ama geri dönmeliyim. Sadece önemli bir takım şeylere ihtiyacım var."
"Neymiş onlar?"
"Bir harita"
Agdos sakallarını sıvazladı. "Ne haritası?"
"En azından Gloria ve Nimbus'u gösterecek bir harita"
Kahkaha attı. "Genç Aeon, sanki bir işler peşindesin gibi"
"Evet. Bir harita diyorduk"
"Kitaplıktaki ahşap kutuyu getir"
Aeon gidip tozlu kitaplıktaki işlemeli kutuyu getirdi.
Yaşlı adam içinden sararmış bir rulo kağıt çıkarıp Aeon'a uzattı.
"Al bakalım. Umarım dilediğin gibi olur her şey"
Aeon gülümsedi. Adamın yanına gidip ellerini avuçlarına aldı ve öptü.
"Teşekkür ederim Yaşlı Agdos. Gözüm gibi bakacağım"
Agdos, Genç Aeon'un davranışı karşısında duygulanmıştı. Bu Genç adamda bir şeyler olduğunu en başından biliyor gibiydi. Hiç unutmuyordu Aeon'un doğduğu geceki gökyüzünü.
O gece yıldızlar on kat daha parlak ve uzansalar dokunulabilecek kadar yakındı.
Çiceklerin kokuları her yana dağılıyordu.
Ve Çocuk Aeon'un ağlayışına bütün hayvanlar kulak kesilmişti.
Düşlerden sıyrılıp Aeon'a baktı Agdos. Parlak yeşil gözleri parlıyor ve düzgün yüzündeki ufak gülümseme sıcaklık yayıyordu.
Evren seni korusun Aeon, diye düşündü Agdos.
Aeon haritayı aldıktan sonra diğer ufak tefek ihtiyaçlarınıda alıp köyün çıkışına yürümeye başladı.
O sırada ona doğru koşan bir kız gördü. "Aeon bekle!"
Kızın adı Camilla'ydı. Ellerindekileri yere koyup kıza kollarını açtı. Sarışın kız onun kollarına atlayıp boynuna sarıldı.
"Cami! Kocaman olmuşsun!" Aeon garip hissediyordu. Yıllar sonra köye dönmek onda farklı izler açmıştı.
"Aeon, yıllar oldu. Çok özlemişim" kızın gözleri dolmuştu.
Camilla, Aeon'un annesinin ölen ablasının kızıydı. Camilla'yı teyzesi büyütmüştü.
"Bende seni özlemişim Cami. Kusura bakma. Yanına uğramadım."
Camilla onun omzuna vurdu. "Evet! Çok sinirlendim önce. Sonra hala köyde olduğunu duyunca koşarak geldim. "
Aeon hafifçe gülümsedi. Aslında korkmuştu Camilla'nın yanına gitmekten. Belki, hala hazır değildi yüzleşmeye, bir anda çekip gittiği eve dönmeye.
"Nasılsın Cami?" Kızın saçlarını okşadı.
Kız Aeon'un elini tutup öptü. Bu onların köyünde kendinden büyük olan, saygı duyduğun kişiye sevgini göstermenin bir şekliydi.
"Çok iyiyim. Çocuklarda oldukça iyi. Karya okumak için Başkente gitti. Eliot ise geçen ay 4 yaşına bastı."
Aeon artık gitmesi gerektiğini hissediyordu ama kuzeninden ayrılmak ona zor geliyor gibiydi.
Camilla'nın yüzünü avuçlarına alıp alnını öptü. "Cami, şimdi gitmem gerek. Kendine dikkat et. Seni çok sevdiğimi sakın unutma"
Camilla yaşlı gözlerle kafasını salladı. "Sende kendine dikkat et Aeon."
Aeon el sallayıp yavaşça yürümeye devam etti. Bu köyden bir kez daha ayrılıyordu. İlkinde kendi içine yolculuk yapmıştı, şimdi ise Dünya'nın farklı yerlerine yolculuk yapacaktı.
Aklına annesi ve babası geldi. Önce babası ardından annesi ölmüştü. Babası marangozdu. Yıllarca soluduğu talaş tozları yüzünden ciğerleri iflas etmişti. Ondan 2 yıl sonrada annesi sebebini bilmedikleri bir hastalıktan ölmüştü. O sırada Aeon 17 yaşındaydı. Bir süre Cami ile ikisi en büyük teyzeleri ile kaldılar. Ardından Cami evlendi. Aeon ise köyü terk etti.
Kafasını sallayarak anıları uzaklaştırdı Aeon. Artık hafızasında yeni anılara yer açmanın zamanı geliyordu. Bir günlük tutacaktı Aeon. Hafifçe gülümsedi.
"Kağıtkanat güncesi"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kağıtkanat Günceleri
FantasyBilinmeyen diyarlara uçtu, insan ayağı basmamış yerlere gitti genç adam. Kahraman oldu, şiirler, şarkılar yazıldı onun hakkında. Gözleri hiç görülmemişi, kulakları hiç duyulmamışı duydu. Saraylara heykelleri dikildi, anıtlara onun destansı hikayesi...