Medya da Louis var.
»»»»»»»»»»»»»»»»»»««««««««««««Bu gün ki en sevdiğim derslerden sonra eve geldim. Ve evet geliyoruz yine okul en berbat haftasına . Sınav haftası . Önümüzdeki hafta sınavlar başlıyor . Benim için sorun değil ama Alice'e ders calistirmam lazım. Küçük hanım ders calismiyor geziyor.
Ben de eve gelince yemek yedim ve arabama atlayıp şehrin en uzak sahiline gittim. Orada sakin bir şekilde yüzebilirim . O kadar kişiyle aynı ortamda olmaktan rahatsız oluyorum. Belki sosyofobi vardır . Ama çok fazla değil gibi. Tam bir sosyofobi olsa okulda kimseyle konuşmam . Daha basiti Louis ile çarpıştığımız gün ondan özür dilemeden put gibi dururdum. Yada birisi yol tarifi sorduğunda cevap veremezdim. Yani bunlar bende yok. Sadece kalabalık ortamları sevmiyorum. Okul sadece yaşıtlarım olduğu için daha eğlenceli ve katlanılabilir . Eğer orada da her yaştan insan olsa okunmaz . Bu yüzden kendime bu tanıyı koydum. Yüzdükten sonra kendime bir ağaç bulmak istiyorum . Onun gölgesinde yapabileceğim bir sürü şey bulurum. Hani vardır ya ' biri uçsuz bucaksiz bir ormanda bir yer bulur. Orada da kocaman yaşlı ve egzotik bir ağaç bulur. Ne zaman derin düşüncelere dalacak olsa oraya gider orada rahatlar ya'. İşte ben de onu istiyorum . Onun için önce biraz yüzüp sinirlerimden arınmak istiyorum . Ondan sonra bir ormana dalıp saatlerce yürümek , ondan sonra da o efsanevi derecede güzel alanı bulmak istiyorum .Şuan öyle düşünceler içerisindeyim ki sanırsın kafamın içinde bir aslan bir ceylanı yakalamaya çalışıyor . İşte ben de geldim bir sahil şeridine . Up uzun bir sahil ve karşısı gozukmeyen bir deniz. Şortumu giydim ve denize doğru gittim . Ve daldım suya . Su soğuktu ama içimi ısıtıyordu. Sonradan kulaç attıkça alıştım suya . Su burada ayrı bi maviydi . Mavinin gözde duran en güzel tonlarının birleşimiminden oluşmuş canlı bi renk gibiydi. Gün batımı yaklaştıkça suyun rengi değişti . Burada gerçekten herşeyin istediğim gibi olması beni mutlu etti. Suyun altı da zamanla canlılığını yitirdi. Karanlık suda yavaş yavaş işlerlerken ben de sudan o yavaşlıkla çıktım . Şimdi kendi düşüncelerimde boğuluyordum fakat bu benim ruhumu yormuyordu . Aynı düşüncelerle arabaya gittim. Üstümü değiştirdim . Sonra yanıma sirt çantamı aldım ve arabanın üstüne gücümü kullanarak dallarla farkedilmeyecek şekilde örttüm. Çünkü arabada gps var. En azından biraz geç bulurlar. Ardından çantamı taktım ve ormana doğru yürüdüm . Hedefim aradığım fantastik yeri bulmak. Zaten fantastik bi dünyada yaşarken orayı bulmamak olanaksız . Biraz daha ilerleyince karşıma küçük kutu gibi bir kulübe çıktı. Burada beni bulma ihtimalleri çok fazla . Bu yüzden yönümü kırk sekiz derece sola çevirdim . Bu yönü asla bulamazlar . Ayrıca okuduğum kitaplarda herkes hisleriyle hareket ediyordu. Benim aklımdan geçen sayı buydu ve oraya gitmem işime gelecekti . Buna diğer bütün dileklerimden fazla inandım . Bayağı yürüdüm hedefim. Yani yaklaşık yarım saat . Bir de dağın eteklerinde yürürseniz işler değişir . Ağaçlar buralarda sıklaştı. Galiba ormanın bayağı içine girdim ve gecenin o sinsi karanlığının görüntüsüyle baş başa kaldım . Burada vahşi hayvanlar yok . Tabi aradaki o sınır telleri vahşi hayvanlar tarafından parçalanmadıysa. Sonra bır şırıltı duydum . Çok fazla zaman geçmeden burnuma mine çiçeği kokusu geldi. Ve Ece ile Korede yaptığımız şeylerin anıları . Onunla birlikte kola içerken
İçine hep mine çiçeği atardık ve onunla içerdik. Tadı daha bi mayhoş olurdu . Beni daldığım düşüncelerden ayıran bir nefes alma sesiydi . Hatta ses bile sayılmaz . Ben tüm bunlara yaklaşırken önüme bir patika çıktı. Tabikide takip ettim. Patika büyük ihtimalle sarmal şeklinde gidiyordu . Ve gecenin en nefes kesici anında ;bulutlar ayın önünden çekilmiş , yıldızların hepsi tüm şaşası ile gökyüzüne çıktığında , sarmaşıkların ağaçlara sarılması ile kapı gibi yer olmuş alandan geçtim. Ve tüm uzuvlarım genişledi sanki. Ay ışığının suya çarpıp yansıması ile her yer aydınlanmıştı. Su kendine o hayallerimde kurduğum ağacın etrafından dolaşmış ve ince bir yol izleyerek ,geldiği yolu kesecek şekilde gidiyordu . İşin garip yanı kesişme yerinden direk gitmesi gereken su ağacın etrafında akıntı oluşturuyordu. Burası öyle müthiş bi yerdi ki bi an keşke burayı görmeseydim dedim . Şu anda 100 kilo çikolata yese bu kadar mutlu olamazdım . Önce ağacın etrafını turladim . Ağacın yapraklarında da şu tanecikleri vardı ve buralara düşen tanecikker de ağacı parlak tutuyor gibiydi. Hemen geçtim ağacın altına . Aslında şimdi düşüncelere dalmanin tam zamanı. Artık bu konuyu düşünmezsem deliririm. Hiç sevmememe rağmen gitmemeliydi . Her akşam babamla kavga edişlerini görmek sinirimi bozuyordu . Her akşam onun o odaya çekip gitmesini daha dün gibi hatırlıyorum. Onun o odaya son girişiydi . Ondan sonra bir kez daha görmedim . Olanlardan önceki her akşam biz kardeşçe , birbirimize sataşırdık . Bazıların sonu gerçek kavgalarla biterdi . Ben surat asardım bir sonraki gün , o da öğlene kadar bekler sonra dayanamaz konuşurdu. Ben isteksiz davranırım . Konuşmam başlarda pek . Sonra da yine eski biz olmuşuz . Peki ben başka kiminle öyle olacaktım . Louis gerçekten kardeşim gibi . Ama kimseye tam güvenemem. Tabi Alice hariç . Artık ona güveniyorum. O eğer gitmeseydi de acaba sırlarımı saklar mıydı . En büyük sırrımla beni aşağıladığı zaman ondan en büyük nefret ettiğim zamanlardı . Bilseydi eğer beni , benimle yine şakalaşırmıydı . Hiç sanmıyorum . İlk başta düşüncelerim iyi olsa da hep bu şeyleri hatırlayınca ondan nefret ediyorum. Ve sonra iyiki gitti . Bi daha hiç görmem diyorum. Belkide tek çare benim açımdan benim gitmemdi . O zamanlar hep planlar yapardım gitmek için. Ama durumlar öyle olmadı . O gitti ben kaldım. Hayatımı mahveden olaylar oluyo tek başına bile olsa . Beynimin sanki çalışmayan yerinde durup bir anda dışa hücum ediyordu . İşte şimdi içimdekileri kusmuş ve rahatlamıştım . Artık buranın keyfini çıkarma vaktiydi . Elime feneri aldım ve çantadan büyü kitabını çıkardım , ardından evden getirdiğim maddeleri . Kitaptan iz ve koku kaybettirme büyü sayfasını açtım . Ana madde olan suya bir kurbağa bacağı , biraz kekik , bir tutam aslanağzı , on gram demir tozu ve bir çay kaşığı kadar da ayva yaprağı . Son dokunuş olarak da gerekli sözler