Sarı çarşının hafif eğimli ve eski zamanlara ait olduğunu bağıran taşları üzerinde adım atarken bile üzerinden süzülerek ilerleyen, asil ve zarif bir yürüyüşe sahip kadın; her haliyle insanların ilgisini cezbediyordu. Karşılaşılabilecek en olağan ve sıradan görünüşlerden birine sahip olmasina rağmen, yere dokunurcasına attığı adımlarıyla bile her insanın muhakkak dikkatini çeken genç kadın, dışardan nasıl göründüğünün zerre farkında değil gibiydi. Ne hızlı ne yavaş denilebilecek bir tempoyla sarı çarşının sokaklarında ilerlerken hoşuna giden basit bir eşyanın önünde durdu ve bir iki saniye inceledikten sonra eline aldığı beyaz taşlı, minik eğriliklere sahip bilekliği zarifçe bileğine geçirdi. Etrafında açıktan ya da gizlemeye çalışarak onu süzen gözlerinse asla farkında değildi. Ve bu cazibesine daha da cazibe ekliyordu.
Bilekliği bileğine yerleştiren genç kadın taktığı bilekliğe doğru belli belirsiz minik bir tebessüm yollayarak gozlerini tezgaha indirerek fiyatı okudu ve yine yavaş ve kibar bir hareketle çantasından gökyüzü mavisi cüzdanı çıkardı. İçerisinden belli bir miktar çıkararak bilekliği aldığı tezgahın üzerine parayı usulca bıraktı. Ardından cüzdanını yeniden çantasına yerleştirip hafifçe dönerek yavaş ve zarif adımlarla dükkanın önünden ayrıldı. Arkasından en az 5-6 kişinin aynı tezgahın önüne gelip aynı bileklikten aradığını ise görmedi bile. Kadının sahip olduğu tuhaf aura her nedense toplumun her seviyesinden insanı etkisi altına alacak kadar güçlüydü. Genç Yeşil yalnızlığı ve sıradanlığı bile bir cazibe haline getirebilecek çekiciliğiyle hayatının en zor ve etkileyici dönemine girmek üzereydi. Bileğindeki sıradan beyaz eğri taşlı bileklik onun üzerinde gerçek inci değerinde gözükürken
Yeşil her şeyden habersiz keyifli ve tatlı bir günü yaşamakla meşguldü. O yürürken, kalabalık olmasına rağmen kendiliğinden onun için açılan yolun, hayranlık dolu bakışların, yanından geçerken birden sessizleşen insanlarınsa farkında değildi. Ve muhtemelen kendisinin neden olduğu bir tuhaflığın farkına varacak olsa kızarır ve fazlasıyla kafasını yorardı bu duruma. Yeşil belki de son rahat ve keyifli adımlarını attığı çarşıyı geçerken hiçbir şey düşünmüyordu. Evde içi içine sığmazken nedense orda daha fazla duramayacağını hissetmiş ve kendisini en sevdiği şehrin en sevdiği sokaklarına atmıştı. Ve ruhunu dinlendirmekle meşguldü.
Sakin ve dingin adımlarla ilerlerken caddenin ilerisindeki sokağa döneceği esnada önüne birden büyük ve son model bir minibüs duruverdi. Bir anlık şaşkınlıkla duraksamasına rağmen yoluna devam etmek için adım attığında minibüsün kapısının açılmasıyla ayakları tekrar geriye çekildi. Minibüsten inen siyah takım elbiseli ve izbandut kılıklı iri yarı iki adamın inmesiyle, birden içerisinde bir telaş hissetti. Fakat yüzüne bakınca bunu anlamanın imkanı yoktu. Adamlara gözlerini dikmiş onların hareketlerini izlerken adamlar garip bir şekilde kıpırdanmaya başladılar.
Fakat ilk inen kahve sarı karışımı saçları, hafif çekik gözleri, keskin yüz hatları ve erkeksi çehresiyle 1.90 boylarında ve kasları muhtemelen kilosuyla yarı yarıya orantılı olduğunu tahmin ettiği adam yüz ifadesini ilk toparlayan kişi oldu. Biraz öne çıkarak Yeşil'e doğru bir adım yaklaştı ve
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARDIÇ AĞACI~~~~
General FictionHerkese benzeyen fakat hiç kimseye benzemeyen genç kadın daha önce okuduğu binlerce kitapta bile hayalini kuramayacağı bir hayata adım atarken aklında tek soru geziniyordu "Neler oluyor Tanrım?.."