Medya'da Rüzgar var. Video kısmında da Mert'in söylediği şarkı -Ed Sheeran, Give Me Love- var.
Kulağımda yankılanan He Is We'nin şarkısının sesini biraz daha açarken adımlarımı hızlandırdım. Düşünecek çok şeyim, çözmem gereken daha da çok şeyim vardı. Bu yüzden bugün Derin'in arabasıyla gitmek yerine yürümeyi seçmiştim.
Dün bana Rüzgar'la ne kadar yakışacağımızdan bahsedip durmuştu, hem de benim itirazlarıma aldırmadan. Biliyordum, onun tek derdi Mert'le bir yerlere gittiklerinde benim de oyalanmam için birinin bana eşlik etmesiydi. Rüzgar oldukça yakışıklı ve sempatik biriydi. Haliyle onun peşinden de kız eksik olmuyordu. Aslında dün geceden beri aklımda yankılanan saçma bir soru vardı; acaba Rüzgar ve Mert'in sahip olduğu bu cazibe genetik falan mıydı? Onları okul dışında gören biri belki de sadece lise öğrencisi olduklarını anlamaz, manken olduklarını falan düşünürdü. Şahsen ben, Mert'i gördüğüm ilk birkaç saniye boyunca tüm mimiklerimi yitirmiştim.
Müziği durdurup kulaklıklarımı çıkardıktan sonra etrafa kısaca göz gezdirdim. Okula kısa bir mesafenin kaldığını, benim gibi yürüyen birkaç çiftin el ele tutuşarak gülüştüklerini fark ettim. Mutlulardı. Belki de çoğu, hayatının aşkını bulmuştu bile. Peki ben? Ben ne zaman bulacaktım? Ya da çoktan bulmuş olabilir miydim?
''Masal! Hadi atla.'' Mert'in sesiyle irkilerek yerimden sıçradım. Kaşlarım yavaşça çatılırken kafamı ona çevirip baktım. Siyah spor arabasını durdurmuş, tek eli direksiyonda ve başı arkaya yaslı bir şekilde bana bakıyordu.
''Ah, teşekkürler. Zaten az kaldı, gerek yok,'' derken omuz silktim. Aslında şöyle bir gerçek vardı ki; o arabaya binmeyi deli gibi istiyordum. Ama onun arabasından indiğimi görenler hemen bir dedikodu çıkarır, ve bunun Derin'in kulağına gitmesine neden olurlardı. Uzun lafın kısası işimi riske falan atamazdım.
''Tamam işte, az kaldı zaten. Neden yürümek istiyorsun? Aynı yere gidiyoruz.'' Havaya sesli bir şekilde nefesimi bırakırken vücudumu tamamen ona çevirdim.
''İstemiyorum, git sen.''
''Binmiyorsun yani?'' Kaşlarını kaldırarak sorduğunda kafamı iki yana salladım ve ellerimi göğsümün üstünde kavuşturdum. ''Pekâlâ, ben gelirim o zaman.'' Anlamsız bakışlarım onu bulurken zaten yolun kenarında olan arabasının anahtarını çıkardı ve arabadan inip kapıları kilitledi. Büyük adımlarla yanıma ulaştığında şaşkınca ona bakıyordum.
''Ne yapıyorsun? Neden indin?'' Omuz silkerek yürümeye başladı. Onu takip ederken hızlı ve büyük adımlarına yetişmeye çalışıyordum.
''Sen benimle gelmezsen, ben seninle gelirim.'' Yüzüme garip bir gülümseme yayılırken bakışlarımı yere indirdim. Gerçekten çok hızlı yürüyordu ve ben ona yetişmek için neredeyse koşuyordum.
''Biraz daha yavaş yürür müsün? Bacaklarım seninkiler kadar uzun değil.'' Adımlarını yavaşlatarak bakışlarını bacaklarıma çevirdi.
''Emin ol uzun ve seksiler.'' Bakışlarım bacaklarıma kaydığında eteğimin biraz yukarı çıktığını gördüm ve hızla düzelttim.
''Tamam anlıyorum, sapıksın ama bunu dışa vurmana gerek yok bence,'' diye homurdandığımda küçük bir kahkaha attı.
''Her erkek sapıktır güzelim. Bunu açığa çıkarman senin suçun,'' derken kaşlarıyla bacaklarımı işaret etti. Gözlerimi devirip yanaklarımın kızarmaması için elimden geleni yapmaya çalıştım. Bir de kızarırsam Tanrı bilir ne kadar üstüme gelecekti... ''Hep yalnız mı gidiyorsun?''
''Hayır, Derin'le gidiyorum. Ama bugün yürümek istedim.''
''Neden?'' Derin bir nefes alırken bakışlarımı ondan ayırdım ve önümüzde uzanan yola çevirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşktan Uzak Dur (Devam Etmeyecek)
Teen FictionHayatınız boyunca hiçbir erkeğe karşı tam anlamıyla bağlanamadığınızı, sevemediğinizi düşünün. Ya da en basitinden âşık olamadığınızı. Ve belki de ileride bile âşık olmayacağınızdan emin olduğunuzu bir düşünün. En yakın arkadaşınız adeta bir kraliçe...