Sabah olduğunda Tuna uyanıp kahvaltıyı hazırlamış. Bende uyanıp banyoya geçtim. Elimi yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirdim. Ben tan alt kata inerken Tuna belirdi.
-Günaydın Vera. Bende seni uyandırmaya geliyordum.
-Sanada günaydın. Dedim ve gülümseyerek masaya oturdum.
-Ellerine sağlık Tuna. Ne gerek vardı, niye yordun kendini ben hazırlardım.
-Yok canım ne gerek var senin yorulmana. Kafan nasıl oldu bu arada. Hastaneden çıktığımızdan beridir sormadım.
-İyiyim merak etme. Pansuman yapıyorum.
-İnşallah daha iyi olursun ve anneni en kısa zamanda buluruz.
-İnşallah. Haaa! Bu arada oteldeki annemin çantasında bir kağıt buldum. Tam bakıyordum ki düştüm işte. Dur ben hemen getireyim. Dedim ve masadan kalkarak hızlı adımlarla odama çıktım. Hırkamın cebinde olması gerekiyordu. İyice baktım ama yoktu.
-Gelmedin merak ettim ne oldu?
-Kağıt cebimde değil Tuna.
-Nasıl yani? İyice bak, başka bir yere bırakmış olmayasın?
-Hayır. Ses duyunca cebime attım. Uff! Hastanede düşmüş olmalı. Hastane odasında düşmüş olmalı.
-Ben gidip bakıyım istersen.
-Beraber gidelim.
Hastaneye doğru yol alırken içimde farklı bir duygu vardı. Sevdiğim çocuk yanımda ve bir an olsun ayrılmıyor. Ne güzel yaa. Her zaman yanımda olmaya devam etsin. Aslında sevdiğimi bilmemesi acı veriyor ama yanımda her şeye rağmen. Yüzüne bakmış öylece kalmıştım. Yüzünün, gözünün derinliklerinde kendimi kaybetmiştim.
-Bir şeyin mi var Vera? Ne oldu? Vera??
-Tuna yanımda olduğun için sağol iyiki varsın.
-Ben bir şey yapmadım ki. Bunu unutma her zaman yanında olacağım, her dar anında. Arkadaşlar hep böyle olur.
-Arkadaşlar???
-Yanlış bir şey mi söyledim.
-Hayır. Arkadaş. Yani pek takılmıyorum felan şimdi dostuz resmen... Neyse devam edelim sessizliğimize...
Sessizlik... Sadece dışımızdan gerçekleşen bir sessizlik. İçim çığlık çığlığa! "ARKADAŞLIKK!!" Kocaman bir yok oluş kelimesi. Aşk, sevgi arkadaşlıklar ilgisi olmayan iki kavram... Her neyse. Hastaneye geldik ve anneme odaklanmam gerek. Hemen kaldığım odaya gittim be bütün deliller baktım. Her yere... Yoktu!!! Turan'ın yanına gittim ve bulamadığımı söyledim. Kafasını tamam şeklinde salladı ve koluma girip beni arabaya bıraktı. O kağıdı bulmamız gerekiyordu. Annem bize bir not bırakmıştı ve ben kayıp etmiştim. Kafamdaki yara kanamaya başladı. Eve gidip pansuman yaptım. Aslında Tuna yaptı. Keşke o an tekrarlansaydı durmadan. Başım ağrıyordu ve pansumanı o yapmıştı. Başımın ağrısı geçmişti dokynuşuyla. Berk geldi hemen sonra elinde annemin not yazdığı kağıtla. Mutluluktan boynuna sarıldım. Tuna buna bozulmuş gibi görünüyordu. Hemen pardon diyip geri çekildim ve kağıdı okumaya başladım. Şimdi pişmanlıklarım daha da artmıştı. Son konuşmada anneme öyle davranmamalıydım. Her şey daha yeni açığa çıkıyordu. Kağıtta zorla tutulduğu, o adamdan hoşlanmadığı ve mecbur olduğu yazıyordu. Her hafta kesin olarak o otele gittiği ve oraya bir not bırakacağı yazıyordu.
-Annem zorla tutuluyormuş. Her hafta kağıt bırakacakmış. Yani bilmediğimiz şeyler var ama annem istemiyormuş...
-Aynen öyle Vara. Bu arada Berk kağıdı sen nerden buldun??
-Arabada. Düşürmüş olmalısınız.
-Aynen öyle olmuştur. Baygın haldeydim.
Telefonum çaldı. Babamda arayan. Yine bir şeyden bahsetmedim. Okan ile konuştum sesi gayet iyi geliyordu. Doktorların söylediklerine göre kanser yayılmamış ve önlemi alındığı için kanser virüsü tam denecek kadar birçoğu ortadan kaybolmuştu. Tedavi devam edip virüs yok edilecekmiş. Çok şükür. Gün geçtikçe iyi şeyler yaşıyordum. Bir tek problem vardı o da Tuna idi...