bu dükkandaki koku lavanta mı, yoksa bilgelik mi?

79 6 19
                                    

"Yeter bu kaçıncı bardak! Defol git dükkanımdan bir daha da gelme!"

Bu cümleyi duymak için kendimi hazırlamıştım o yüzden çok ta şaşırmadım. Ama buradaki kahveler hoşuma gidiyordu. O yüzden ellerimi tahta zeminde biraz oynatıp üç dakika önce öncesine dek patronum olan adama döndüm, "Ama müşteri olarak gelebilirim, değil mi," dedim. Yüzümdeki gülümseyişin aptalca gözükmesinr engel olamamıştım.

Patron gözlerini daha kocaman açtı ve bana bir tekme daha savurdu.

"Sen ne hadle... Siktir git hemen buradan pis sünepe!"

Ama ayıp olmuyor mu be adam?

Neyse onu daha fazla sinirlendirmemeliydim o yüzden dükkandan ayrıldım.

"Üstümü başımı toz yapmadan kovsaydın bari!"

Bembeyaz gömleğim yine feci bir şekilde kirlendiği için cidden sinirlenmiştim. Keşke dükkanını yakıp savurabilecek kadar güçlü birisi olsaydım... Derken tamam, hemen sol arka cebimdeki minik not defterini çıkarıp şu lanet olası adamın dükkanını yak yazdım.

Sonra yazdığım şeye gururla bakıp küçük bir kahkaha attım. Bu deftere böyle abuk subuk şeyler yazıyordum işte. Asla yapacağımdan falan değil, tek amacım bakıp bakıp gülmek ve sonra da bunları hayal edebilecek kadar aptal olduğum için ağlamaktı.

Defterle kalemi tekrar cebime koydum güzelce. Onlar çok değerlilerdi benim için. O kadar zor bulunan şeylerdi ki var oluşlarını bile ilgiyle izliyordum. Keşke bunları icat edebilecek kadar zeki biri olsaydım.

Ah şimdi yeni bir iş bulmak zorundaydım. Fakat önce biraz kafamı dağıtmak istiyordum. Az köşede, iki tane kocaman hanın arasına sıkışıp kalmış; gümüş ve altının arasına karışmış bakır gibi görünen bir kitapçı vardı. Merak edip oraya doğru ilerledim.

Şu hayata bak be. Hanlara girip kafa dağıtmak, şöyle güzel bir yemek sonrası rahatça yatakta uzanmak varken kitapçıya girmiştim... Lütfen tanrım, artık birisi felsefe taşını bulsun ve dokunduğumuz her şeyi altına çevirebilelim! Zengin olmayı her şeyden çok istiyordum, sıfır şaka.

Aslında daha fazla kitap okumak, zengin olmaktan daha cazipti. Fakat kitap okuyabilmek için de yol yine zengin olmaya çıktığından dolayı asıl yapmam gereken şey zengin olabileceğim bir işe girmekti.

Kitapçı resmen lavanta kokuyordu. Lavanta Kore'de bulunması imkansız gibi bir şeydi o yüzden kokuyu aldıkça orgazm olmuş gibi hissediyordum. Bu mükemmeldi!

Ama sonra etrafta hiç çalışan biri falan olmadığını fark ettim.

"Hey, kimse var mı acaba?" diye bir seslendim ama tık yok. Bir elimi cebimden çıkarıp kapı kolunu döndüm çıkıyordum ki "Hoşgeldiniz!" diye bir ses geldi arkadan.

Fötr şapka? Bu şapka benim feci bir kahkaha atmama sebep olmuştu. Dükkan sahibinin yüzü bir mora dönmüştü ki sizi anlatamam. Anlaşılan kafasındaki şapkayı çıkarmayı unutmuştu.

"İnanmıyorum hahaha! Fötr şapka?? Hahaha! Aptalca!" dedim elimi hayır anlamında bir sağa bir sola sallayıp. Dükkan sahibi dişlerini sıkmaya :başladığında ise gülmeyi bıraktım, boğazımı temizledim. Biz yaklaşık bir dakika boyunca birbirimize meydan okurcasına bakıştıktan sonra dükkan sahibi gülümsedi. "Ne istemiştiniz, beyefendi?"

ben hancı, sen yolcu iken -sekaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin