Yürüdüğü sakin yollarda emin adımlarla ilerliyordu genç kız. Gözüne taktığı güneş gözlüğü ve siyah takımıyla oldukça göz alıcı ve nefes kesiciydi. Koyu kahve saçları ve açık teni güneşle birlikte parlıyordu adeta.
Topuklu ayakkabısının çıkardığı tiz sesiyle inlettiği sokakları aşıp girdiği kafede buluşacağı adamın karşısına oturdu ve gözlüğünü çıkardı. Etrafına bakınıp çantasını masaya koydu ve onu bekleyen adama döndü yüzünü. Kahveleri masaya koyan garsonun gitmesini bekledi ve o uzaklaşır uzaklaşmaz lafa girdi."Bir şey bulabildiniz mi?"
Orta yaşlı, hafif kilolu ve saçlarına ak düşmüş adam çantasından çıkardığı USB'yi masaya koyup genç kızın önüne sürüdü. Ve hızla elini çekip kahvesinden bir yudum aldı.
"Daha sağlam kanıtlar olduğuna eminim. Lakin çok iyi sakladıkları da aşikar. Sadece bunu bulabildim."
"Çok teşekkür ederim. Ne zaman döneceksiniz Türkiye'ye?"
"Bu benim görevim ve seninde. Teşekküre lüzum yok. Yarın ilk uçakla döneceğim. Seni oradan izliyor olacağım. Buraya gelmekte ki asıl amacın ne olursa olsun sana bindirilen görevi tüm vazifesiyle yerine getir."
"Emredersiniz amirim."
"Tek başına başarabileceğine inanıyorum fakat destek ekibini senin için göndereceğim. Her türlü savunmaya hazırlıklı olmalısın. Ama dikkatli ol. Sakın onların yanında bu meseleyi konuşma. Her zaman ki yerden haberleşeceğiz yine. Burada işini bitirir bitirmez Türkiye'ye dön. Asıl meseleler burada."
"Peki amirim..."
"Şimdi gidiyorum. Sende benden sonra kalk. Dikkat çekme. Kendine dikkat et. Seni izliyor olacağım."
Kafasını sallayıp ayağa kalktı genç kız. Amirinin masadan kalkıp gitmesini izledi arkasından ve tekrar yerine oturup kahvesini yudumladı.
Gizlice ona uzatılan USB'yi ellerinin arasında sıkıp sakladı iyice. İzlendiğini biliyordu. Dikkatli olmalıydı. Artık yavaş yavaş uzmanlaşan bir ajan olduğu için ne yapacağını çok iyi biliyordu. Sakince yudumladığı kahvesini bitirip masaya hesabın parasını koydu ve çantasını alıp dışarıya çıktı. Etrafına bakındı. Onu izleyen kişileri tespit etmesi hiçte zor olmamıştı. Çantasının içine elini sokup telefonunu çıkardı. O sırada çantasındaki gizli bölmeye USB'yi koyduğunu kimse görmemişti. Bu işi iyi bildiğini aklından geçirip gülümsedi. Telefonundan MİT'e bağlı amirini arayıp hızla kaldığı otele doğru yürümeye başladı."Yonca tehlike de amirim."
"Sorun nedir?"
"Sıkıştım. Yardım lazım."
"Nasıl olur? Her şey planlı ilerliyordu."
"Bulundukları konum boş bir araziyi gösteriyor. Oraya gidersem ölüm çıkacak. Ekip gelmeden gidemem. Sıkıştım."
"Bunu tek başına halletmen gerekirdi. Hemde çok önceden."
"Ben sadece bir kişiyi gözetlemek için gönderildim buraya. Adamlar 50 kişiden fazla. Nasıl tek başıma halletmemi bekliyorsunuz? Bu bir katliam olur."
"Haklısın, haklısın. Sen oteline git. Sakın dışarıya çıkma. Eminim ki seni izliyorlar ve peşindeler. Ölümün ne kadar yakın olduğunu söylememe gerek yok. En kısa sürede yardıma geleceğim."
"Biliyorum. Her şeye hazırım. Toparlanacağım. Merak etmeyin."
"Yeterli mermin var değil mi?"
"Evet. Ama 50 adamı öldürecek kadar yok."
"Tamam, tamam. Göndereceğim ekip. Sen otelde kal."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Namütenahi
Teen Fiction"Bana cenneti vaad etme! Cehennemi yaşattın." "Bilmiyordum...Senin olduğunu bilmiyordum." "Şimdi öğrendin!" Morarmış kollarını ve ağrıyan karnını tutup ayağa kalktı. Ağlıyordu çünkü canı yanıyordu. Ama öfkesi her şeyden fazlaydı. "Ben hain değilim a...