Recovery: Part 1

3.1K 330 270
                                    

Beklenmedik doğal afetin ardından derslerin bir hafta boyunca işlenmemesine karar verilmişti. Yaralılar da iyileşene kadar başlayan derslerde izinli sayılacaklardı. 8.3 şiddetindeki depremin ardından 5.6 ve 3.2 şiddetinde iki tane de artçı meydana gelmişti. Okulun bölümleri depremler son bulunca onarılmıştı. Slytherin zindanları ise hala Kara Göl'ün altında ve kullanım dışıydı.

Diğer binalardan kayıp yoktu, hafif yaralanmalarla atlatmışlardı ama Slytherin öğrencilerinin yarısının cesedine ulaşılmıştı. Kurtulan küçük bir grup haricinde kalanlarsa hala kayıptı. Onların da kurtulamadığı tahmin ediliyordu. Ne yazık ki bunlardan biri Blaise Zabini değildi.

Severus Snape, esmer tenli çocuğun cesedini odasının banyosunda bulmuştu.

Üç binanın öğrencileri Büyük Salon'da, yanlarında aileleriyle birlikte oturuyorlardı. Anma töreninde anılanların hepsi Slytherin'di ama koltuklarda oturan tek bir Slytherin bile yoktu. Draco Malfoy, Pansy Parkinson, Daphne Greengras, Marcus Flint ve onun gibi son sınıf öğrencilerinden oluşan bir grup hastane kanadındaydı. Hasar almayanlar bile kış ayında Kara Göl'ün dibini boyladıkları için zatürre olmuşlardı. Astoria Greengrass da depremden kurtulup zatürre olduğu için ölenler arasındaydı. Cesetler çoktan defnedilmişti. Sağ kalanların aileleri yanlarındaydı.

Lily soğuk kanlılığını korumaya çalışarak oğlunun saçını okşarken James gözyaşlarını tutamamış bir halde sessiz sessiz ağlıyordu. Sanki ruhu çekilmiş gibi öylece oturan Ginny'i ise abisi George konuşturmaya çalışıyordu.

Ron, kağıt kadar beyaz suratıyla tepkisiz bir şekilde gözyaşı döküyordu. İkizler bile sessizdi. Herkes farkındaydı aslında, bu felaketten sonra bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Koruma büyüleriyle Hogwarts'ı sarmışlardı, bir daha deprem olsa bile onları etkilemeyecekti. Ama olan olmuş, ölenler çoktan ölmüştü.

"Bu konuşmayı yaparken inanın ben de derin bir üzüntü içerisindeyim..." diye mırıldandı Dumbledore ölen çocukların isimlerini okumayı bitirir bitirmez. "Hepinizden ben sorumluydum. Sizi yarı yolda bıraktım. Bu yüzden, Hogwarts müdürü olarak görevimden istifa ediyorum. Bakanlığa çoktan dilekçemi gönderdim."

"Bize ne bundan?" diye patladı Harry. İçinde tutmak yerine adamın yüzüne vurmayı seçmişti. "O kadar insan öldü. O kadar çocuk, on bir yaşında çocuklar... Sen hala kendinden bahsediyorsun. Nereye gidiyorsan git."

Lily'nin gözleri sonuna kadar açıldı ama ağzını açıp oğluna kızamadı, kızamazdı. Haklı olduğunu biliyordu. Ölen onun oğlu da olabilirdi. Adı okunan, resmi asılı olan çocuklardan biri onun yavrusu olabilirdi. Neşesini kaybeden onun evi olabilirdi ve hepsinin sorumlusu Dumbledore'du.

"Harry, sarsıldığını bili..."

"Sarsılmak mı?" diye bağırdı Harry yerinden fırlarken. "Sarsılan ben değilim Profesör! Kim sarsıldı biliyor musun? Kardeşini kurtarmak için nefes almadan dakikalarca yüzen, siz onlara tek bir battaniye vermediğiniz için uğruna canını vereceği kardeşini kaybeden Daphne Greengrass! Saatlerce suyun altında arkadaşlarını arayan yeni reşit olmuş Slytherin öğrencileri! Siz etrafta boş boş dolanırken, ölümden dönmüş olmasına rağmen, arkadaşını kurtarmak için kendisine neredeyse mezar olacak olan odaya dönmeye çalışan Draco Malfoy!"

"Tamam oğlum, otur." diye fısıldadı Lily oğlunun omuzunu sıvazlarken. "Otur..." Kuzgun saçlı çocuk annesinin sözünü dinleyerek oturmadan önce yaşlı adama nefretle bakmayı da ihmal etmedi. Adam ağzında birkaç şey geveleyip odayı terk ettiğinde fısıldaşmalar başladı. Çoğu arkadaşı Harry'nin yanına gelip ona katıldığını belirtirken o baş sallamakla yetindi. Dumbledore'a şimdiye kadar hiç kimseye olmadığı kadar öfkeliydi.

"Draco..." Draco, kulağına gelen fısıltılarla gözlerini açmaya çalıştı. Göz kapaklarına ifrit oturmuş gibi hissetmeseydi belki başarabilirdi. Ağzını açıp cevap vermeye çalıştı ama boğazı o kadar kötü yanıyordu ki kısık bir inlemeden başka bir şey duyulmadı.

Narcissa, kendisine arkadan sarılmış olan eşiyle birlikte gözü gibi baktıkları oğullarının elini tutuyordu.

Boşta kalan eliyle uyanmasını sağlamak için sarı saçları nazikçe severken gözyaşları yanaklarına süzüldü. "Uyan bebeğim, annen burda. Baban burda. Güvendesin."

Draco, elini güvenle tutan iki eli birden sıkarken diğer elini boğazına attı. İki parmağıyla gırtlağını gösterirken canı yanıyormuş gibi tekrar inledi. Narcissa hıçkırarak yüzünü kocasının göğüsüne gömerken Lucius kendisini toparlamaya çalışarak etrafına bakındı. "Madam, buraya bakar mısınız?"

Yaşlı cadı küçük adımlarla koşturarak Draco'nun başına gelirken çocuğun boğazını gösteren elini tutup eğildi. "Boğazın mı ağrıyor." Draco başını aşağı yukarı oynatırken Poppy anlayışla başını salladı. "Sana bir iksir getireceğim. Konuşmaya çalışma, olur mu?" Draco gözlerini yavaşça aralayıp etrafına baktı. Elindeki asaya uzandığında Poppy engel olmayarak asasını çocuğa verdi.

Draco, hareket ettikçe canı acıyormuş gibi annesiyle babasının elini daha da sıkarken yabancı asayı hafifçe salladı. Harfler asanın ucundan biraz zorlanarak fırladığında üç yetişkin de endişeyle yutkundu. Blaise.

Poppy asasını hemen geri aldı. Ne söyleyeceğini bilemez bir halde bir süre bekledikten sonra derin bir nefes aldı. "Üzgünüm, Bay Malfoy. Gerçekten..."

Draco, dünyası başına yıkılmış bir halde cadının yüzüne bakakaldı. İnanamıyormuş gibi başını iki yana salladı. Asayı geri istedi. Madam bu sefer asayı vereceğine elini tuttu. "Ben boğazın için iksir getirmeye gidiyorum. Kendini yorma, dinlenmen gerek." Doktor cadı başka bir şey söylemeden yanından ayrılınca Draco birden hıçkırdı. Bu yaptığı boğazını daha beter yapmış gibi yüzünü buruşturdu. Ellerini kontrolsüzce annesiyle babasına atıp onları yakalarından kendisine çekmeye çalıştı.

Narcissa hemen oğluna sarılırken Lucius da ikisini birden kucakladı. Draco can çekişir gibi ağlarken annesinin de babasının da özel dikim kıyafetlerini avuçlarının arasında kırıştırıyor, göz yaşlarıyla ıslatıyordu. "Ağlama meleğim, ağlama ne olur..." diye mırıldandı Narcissa. "Sen kendini bile kurtaramadın, onu nasıl kurtaracaktın? Salazar'a şükürler olsun ki sen iyisin."

"Benim yüzümden..." diye inledi Draco, neredeyse boğuluyor gibiydi. Yüksek sesle söylemek gerçekliğinin daha da farkına varmasına sebep olurken acıyla haykırdı. Madam Pomfrey gelip iki ayrı iksiri aynı anda boğazından aşağı dökene kadar da bağırmaya devam etti. Bir süre daha çırpındı, sonra iksirin etkisiyle durgunlaştı. Yattığı yerden attığı boş bakışlar bile adeta yalvarır gibiydi. Lucius oğlunu böyle görmeye dayanamayarak arkasını döndü. Parmaklarını sertçe gözlerine bastırırken titrek bir nefes aldı.

"Draco..." diye mırıldandı Narcissa oğlunun yanaklarını şefkatle öperken. "Güzel yavrum, iyi olacaksın. Sen neleri atlatmadın ki? Bunu da atlatacaksın. Sana söz veriyorum." Draco, annesinin laflarına karşı başını iki yana salladı. Yüzüne duygudan yoksun bir gülümseme otururken diğerlerinin duymasından korkar gibi fısıldadı. "Hayır, anne..." Narcissa kendisine şaşkınlıkla bakarken gözlerini kapattı.

"Kanser bile bunun yanında hafif kalıyor. O kadar kolay atlatabileceğimi sanmıyorum."

•••

Çok fazla tetikleyici içerik kullanıyorum, umarım kimseyi huzursuz etmiyorumdur. Kanser de deprem de yaşayanlarda travma yaratan durumlar. Tatsız bir duruma sebep olduysam şimdiden özür dilerim.

Bölümle ilgili düşüncelerinizi benimle yorum olarak paylaşmayı, oy vermeyi unutmayın. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, hoşçakalın<3

Dynasty || Drarry Fan FictionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin