• İki genç de merdivenlerden hızla iniyorlardı. Juliet yorulmuş ve bıkmıştı. Oğlan ise heycan ve hızla aşağı inmeye devam ediyordu. Kız onu arkada bırakan oğlana lanet etmişti. "Tanrı aşkına ne zaman şu 'önemli' yere varacağız?!" Önemli kelimesini bastırarak kurmuştu bu cümleyi Juliet. James kızın sorusunu yanıtsız bırakmayı tercih etmiş olacak ki, son merdiven de oldukça hızlandı. Juliet ise nefes nefese merdivenlere oturdu. James, "Hadi ama JJ biraz daha hızlı ol." Diyip kızın yanına gitti. "JJ mi?" "Buna mı takıldın cidden?" "Hayır ama bence daha güzel bir takma ad bulabilirsin." Aralarında geçen bu tuhaf konuşma da Juliet'in dikkatini iki şey çekmişti: Birincisi ne ara takma ad takacak kadar yakın olmuşlardı? İkincisi ise JJ ne be?
"Peki o zaman sana herkes gibi 'prenses' mi dememi istersin?" Dedi oğlan dalga geçer bir tavırla, Juliet bu öylesine söylenmiş sözü ciddiye almış olacak ki, "Ne? Hayır kesinlikle hayır!" Demişti oldukça ciddi bir ses tonuyla. Oğlan kıkırdayıp, "Dalga geçiyorum JJ." "Aman ne komik" dedi Juliet göz devirip hafifçe kahkaha atarken. İki genç kendi aralarında gülerken biri hızla yanlarından geçiyordu ki Juliet'in hafif sola yatırmış olan ayağına takılıp küçük bir patırtıyla yere düşmüştü. Zemine serilen çocuğun ağzından küçük bir çığlık kaçtı, Juliet hemen ayağa fırlayıp merdivenlerin sonunda ki çocuğa doğru koşar adım gitti. "Hey iyi misin? Çok-çok özür dilerim benim hatam." dedi Juliet endişeli çıkan sesiyle. "Ahh iyiyim sorun deği... Juliet!" "Aman tanrım Steve!" İki gençte olduğu yerde bir kaç saniye özlemle bakışıp, birbirlerinin üstüne atlamışlardı. James buna anlam veremeyen gözlerle bakıyordu ve içinden, "Bir de annem uygunsuz davranışlar sergilememe izin vermiyor diyordu, gel de şu hallerine bak". James, Juliet ve adının Steve olduğunu öğrendiği çocuk ayrılıncaya kadar göz devirmemek için kendini zor tutmuş ama en sonunda gözlerini devirmişti. Karşısında hasret gideren ikili James'in orda olduğunu bile unutmuş gözüküyorlardı. "Steve! Aman tanrım burada ne işin var." Diye heycanla sormuştu Juliet. Steve ise gülerek ve ensesini kaşıyarak, "Eee sen nereye ben oraya diye boşuna denemiştim." "Aptal çocuk. Ciddiyim neden burdasın bir sorun mu var?" Juliet'in sorduğu soru karşısında afallamış gözüküyordu, "Şey babamın durumunu biliyorsun, o günden sonra iyice kötüleşmeye başlamıştı. Bir hafta önce kalp krizi geçiriyordu ki, babamı salonda yerde yakaladım. Komşular da ambulansı aradı sağolsunlar." Juliet'in gözleri dolmuştu, şu zamana kadar ki en yakın arkadaşının babası ölüm eşiğindeyken onun yanında olup, yardım edememişti. Ama şuan vicdan azabı çekmenin sırası değildi. Değerli dostuna yardım etmesi için küçük bir şansı daha vardı onu teselli edebilir ve hastane masraflarını ödemeye ikna edebilirdi. "Hey bak, babanın en iyi tedaviyi görmesini sağlayacağım. O iyi olacak." "Tanrım Lils dalga mı geçiyorsun? O tedavi kim bilir ne kadar pahalıdır." "Burada prenses olan birileri var ama..." Dedi Juliet işaret parmağıyla kendini göstererek. "Julie senden hastane masraflarını karşılamanı istemiyorum sadece biraz omuzunda uyusam yeter." "İkisini de yapacağız." Dedi Juliet göz yaşlarını silip sıcak bir gülümseme takınarak. "Seni hak edicek ne yaptım Lils." Gözleri dolmuş bir şekilde kendisine sımsıkı sarılan Steve'e aynı şekilde karşılık vermişti Juliet.Evett oylayın bakalim nasil olmus bölüm.
Beni en hoşuma giden bölüm bu oldu açıkçası
Niysee sizleri seviyorum öpüldünüzz ♥️500 kelime...
