(sesin bölümle alakası yok sadece bölümü yazarken bunu dinliyordum ;-;
:Maemi:
Ormanın içine doğru yürüken, Collin'in cebinden aldığı silahın mermisi olup olmadığını kontrol etti. Sadece bir mermi eksikti, fakat ormanda onlardan kaç tane vardı bilmiyordu. Ormanın içinden yürümeye devam etti, yürüdüğü yol şehir olmayan bir yere çıkıyordu. Köy değildi, orman değildi, şehir de değildi.
Burası bir benzinlikti. Çok büyük bir benzinlik. Yanında da şansa bir süpermarket vardı.(İzmit'te böyle bir yer var ordan aklıma yazmak geldi.) Yürüyerek 25 dakikaydı, arabalarının da 25 dakikalık benzini kalmıştı zaten. Maemi benzinliğe doğru koşmaya başladı. Ancak birden aklına içeride onlardan olabileceği aklına geldi. Silahı iyice kavrayıp yavaşça içeri girdi. İlk önce biraz dinledi. Ses yoktu, hareket yoktu.
Orada herhangi bir varlığın belirtisi yoktu. Kapıda kan izleri yoktu. Ama yine de Maemi silahı kavramaya devam etti. Yavaşça benzinliği gezdi, tuvaletin kapısı açıktı. Yavaşça tuvalete doğru ilerlerken birden reyonların arasından bir ses geldi. "Kim var orda?" Maemi titreyerek reyona doğru baktı.(salağım ben.)
"Yardım eder misin?" reyonun olduğu yerden bir oğlan sesi geldi. Maemi yavaşça reyona yürüdü. "Silahı indir, beni korkutuyorsun." yerde bacağı yaralı olan oğlana baktı Maemi. Oğlan ona gülümsüyordu. Maemi silahı cebine koydu ve eczane eşyalarının olduğu bir reyona gidip bandaj, batikon, oksijenli su aldı. "Adın ne?" Maemi yaraya bakarken oğlan da konuşuyordu. "Maemi."
"Güzel isim, anlamı ne?" Maemi yarayı temizliyordu, yaranın ne yarası olduğunu bilmiyordu fakat bir şeyden sıyırmış gibiydi. Ve çok kirliydi, düşmüş olsa daha derin bir yara olurdu. Veya sadece bir çizik. Ancak bu yara sanki tırnaklanmış gibi bir yaraydı, tırnaklamaya göre derindi. Bu kadar kirli bir tırnak olması da mümkün değildi.
"Bu yara nasıl oldu?" Maemi ona durmadan sorular soran oğlana baktı. "Sen benim sorularıma cevap vermiyorsun ben neden vereyim?" oğlan tek kaşını kaldırıp aval aval Maemi'nin suratına baktı. "Tamam kal burda bana ne." kalktı ve market arabasını alıp içine yiyecek, ilk yardım malzemeleri, kesici aletler ve birkaç kutu kibritle birkaç tane de çakmak alıp benzinlikten çıktı.
"Ne salak herif ama." söylenerek ormanın içine doğru yürümeye başlarken arkasından bağıran az önceki sinir bozucu sesi duydu. "Maemi! Hey! Bana yardım et!" arkasını dönüp topallayarak koşan çocuğa baktı, çabası sevimliydi ancak çok konuşması sinir bozuyordu.
"Tanrım..." arabayı tutup bir ağaca yaslandı ve beklemeye başladı. "Artık uzaylılarda geldiği zaman yanıma varırsın." topallayarak koşan çocuğa seslendi. O anda çocuğun arkasından yürüyen hayır çok hızlı yürüyen bir zombi gördü. "Siktir!" koşarak arabayı peşinden sürükledi ve çocuğun yanına gitti. Arabadakilerin bir çoğunu çantasına doldurdu. "Bin şuna."
"Nedenmiş?" çocuk markette baktığı gibi bakıyordu, gerçekten sinir bozuyordu. İçinden çocuğu onlara yem olarak bırakmak ve koşarak diğerlerinin yanına dönmek geçse de bunu yapamazdı. "Çünkü onlar geliyorlar, arabaya bin ve arabada kalan eşyaları kucağına koy." çocuk kafasını sallayıp arabaya bindi ve dediği gibi kalan şeyleri kucağına koyup sıkıca tuttu. "Düşmemeye çalış, düşersen senin keyfini beklemeyeceğim."
Maemi şalını arabanın tutacak kısmına bağlayıp diğer kısmı da kemerine bağladı. Eğer araba düşerse o da düşecekti, araba düşerse ikisi de ölecekti. Maemi arabayı iterek koşmaya başladı, gerçekten zorlanıyordu fakat pamuk ipliğine bağlı hayatını kurtarmak için tek çaresi koşmaktı. Onu atabilirdi, nasıl olsa yaralıydı ve tanışmıyorlardı. İşine yaramazdı. Bencil olup onu arabadan atarsa hızlanırdı. Fakat yapamadı.
Maemi 15 dakika boyunca arabadaki ağırlıkla var gücüyle koştu. En sonunda arabanın yanında şekerleme yapan Sky'ı, Radyodaki şarkıyla dans eden Laura'yı, internet çekmediği için ağaca tırmanmaya çalışan Contra'yı ve salyangozları dalla yarıştıran Collin'i görmüştü. Ne kadar sevinmese bile artık güvendeydi. Neredeyse.
"Arabayı çalıştır!" Maemi saçma sapan işlerle uğraşan gruba seslendi. Kimse yerinden kıpırdama zahmetinde bile bulunmamıştı. O zaman onları orda bırakırdı. Bu sefer bencil olabilirdi. Maemi anında yolunu değiştirip ordaki gruptan uzaklaştı. Zaten asla o gruptaki biriyle gerçekten iyi geçinemiyordu. Madem öyleydi, kendi başlarının çaresine baksınlar diye düşündü Maemi. Pişmanlık veya vicdan azabı çekmeden ilerlemeye devam etti.
"Senin adın ne?" gazetedeki çengel bulmacayı çözmeye çalışan çocuğa baktı. "Adım Ares." Ares başını kaldırıp Maemi'ye baktı ve kocaman gülümsedi. "Markette çadır buldum, çubukları zaten kucağında. Güvenli bir alan bulup çadırı kuralım. Yaklaşık bir aylık yiyeceğimiz var. Umarım gece acıkıp onları bitirmezsin." Maemi koşmayı bırakıp yürümeye başladı. Riskli bölgeden uzaklaşmışlardı. "Sana bir şey yapmamdan korkmuyor musun?" Ares gazeteyi katlayıp bir köşeye sıkıştırdı. "Silahım var, beynini uçurmamı istemiyorsan ters bir şey yapmazsın."
~~~
"Nieta*, kedi apartmana kaçtı gidip alır mısın?" Godia Teyze apartmandaki en yaşlı kadındı. Liesel'e Nieta diye seslenirdi. Liesel daha küçükken, Godia Teyze apartmandaki diğer çocukları dairesine toplar ve onlara masallar anlatırdı. Kestane şekeri dağıtırdı, noelde çorap örerdi. Cadılar bayramında mahallede en çok şekeri Godia Teyze verirdi çocuklara. Çok sevimli ve sıcakkanlı bir kadındı her zaman gülümserdi. Bozuk İngilizcesiyle daha da sevimli oluyordu. İngilizce'yi İspanyol aksanıyla konuşuyordu herkes buna bayılırdı. Godia Teyze bir insanın sahip olduğu en iyi insanlardan olabilirdi.
"Tamam Abuela." Liesel koşturarak apartmanda kedi aramaya başladı. "Cazador! Nerdesin kedicik?" en alt kata indiğinde yerde kan izleri gördü, bu da neydi şimdi? Mahallede asla kavga olmazdı. Bu gerçekten garipti, Liesel kan izlerini takip etti. Kan izleri bir arka sokağa gidiyordu. İzleri takip ederken bir fiyonk buldu, bu fiyonk Godia Teyze'nin kedisi Cazador'a aitti. Liesel kan izlerinin bittiği ara sokağa girdi.
Girmesiyle beraber elindeki fiyonk avuçlarının içinden kaydı. "Tanrı'm... Sen nesin böyle?" elleri kan içindeki yaşlı ve solgun tenli bir adam elinde Cazador'un kanlı ve yarısı ısırıklarla dolu cesedini tutuyordu. Liesel yaşlı adamı süzdü, derisi o kadar solgun bir renkteydi ki morgdaki insanlardan farkı yoktu. Bir sığır gibi ses çıkartıyordu. Gerçekten garipti, hemen eline telefonunu alıp adamın fotoğrafını çekti.
Liesel talihsizdi ki telefonun flash ışığı açık kalmıştı. Yaşlı adam anında Liesel'e bakıp ayağa kalktı. Liesel telefonunu sıkıca tutup koşmaya başladı. Apartmana girdiğinde yaşlı adam gibi birkaç kişi daha olduğunu fark etti. "Abuela! Nerdesin Abuela?" apartmanın kapısını kilitleyip kepenkleri örttü. Godia Teyzenin dairesinin olduğu kata koşarak çıktı. Kapı açıktı, Liesel korkmaya başlamıştı.
İçeri girip evi aramaya başladı. "Nieta? Cazador'umu bulabildin mi?" Godia Teyze mutfaktan çıktı. Elini havluyla siliyordu, endişeli görünüyordu. "Abuela, Cazador'u öldürmüşler. Ve burada çok garip şeyler oluyor. Morgdan çıkmış gibi insanlar dolaşıyor, onlardan birini Cazador'u yerken buldum. Apartmanın kapılarını kilitledim ve o insanların ne olduğunu bulacağım." Liesel kapıyı kapatıp sokağa baktı.
Gördüğü morgdan çıkmış insanlar sokaktakilere saldırıyordu. Onları ısırıyorlardı. İnsanlar bağırışıyordu, ordan oraya kaçıyorlardı. Apartmandaki herkesi kontrol etmeliydi, eksik varsa aramalıydı. Çünkü o apartmandan birine zarar gelmesini istemiyordu, özellikle de Godia Teyze'ye bir şey olmasından korkuyordu.
Godia teyze koltuğa oturup düşünüyordu. Liesel telefonunda çektiği fotoğrafı Google'da arattı. Arama sonuçları ve yeni haberler onu dehşete düşürmüştü. Bu dairede hayatta kalmaya çalışmalıydı.
Nieta* İspanyolca kız torun.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
S.O.S | Duende
Mystère / Thriller"Bütün dünyadaki insanların enfeksiyon kaptığını düşün." "Tamam." "Ve bu insanlar herkese saldırıyorlar, yamyam gibi. İşte tam olarak bu durumun içinde bulunuyoruz."