ilk ve son kez

301 36 93
                                    

  Kar taneleri yavaş yavaş gökten süzülüp omuzlarıma düştüğünde eğdiğim başımı kaldırdım ve kafenin girişine baktım. Üstünde 'Açık' yazılı kart asılmış kahverengi kapıyı açıp içeriye girdiğimde her zaman oturduğum cam kenarında olan masaya oturdum ve gözlerimi sağa doğru çevirdim.

  Daha doğrusu, ona.

  Kahverengi saçlarını her zaman yaptığı gibi arkadan at kuyruğu yapmıştı ve elindeki kitabını büyük bir ciddiyetle okuyordu. Önündeki beyaz fincanını aldı ve fincandan bir yudum alıp bir anda yüzüne ufak bir gülümseme kondurdu, aylarca bana bakarken yapmasını istediğim ama onun sadece kitap okurken yüzüne kondurduğu bir gülümsemeydi bu.

  Fularımı çıkarıp masanın üstüne koydum, ben de kendime bir kahve söyledikten sonra gözlerimi onun üzerinden çektim ve başımı cama çevirdim, kar şiddetini göstermeye başlamıştı. Normalde bu manzarayı izlerken içim hoş olur, huzur bulurdum ama şimdi huzuru bulacak hiçbir sebebim yoktu; birkaç aya ölebileceğimi doktorum bile yüzüme vurmuştu zaten.

  Önüme konulan beyaz fincanla garsona teşekkür ederek gülümsedim, onunla aynı fincana sahiptim şimdi, belki de aynı kahveye... Sıcak kahveden bir yudum alırken morarmış tırnaklarım dikkatimi çekti fakat görmemeye çalıştım, buraya son kez onu görmeye gelmiştim moralimi bozmamam gerekiyordu.

  Beni tanımıyordu ve ben de onu tanımadan seviyordum, hayır bu aşk değildi bu çok farklı bir boyutu olan garip bir sevgiydi. Kim birisini tanımadan birisini severdi ki, kim birisiyle hiç onunla konuşamadan onu severdi ki, kim birisi onun ismini bilmeden severdi ki? Ben sevmiştim, onu her kitap okurken gördüğümde sevmiştim. Her kahvesinden aldığı yudumda, her kahve boğazından geçtiği anda, her okuduğu kitaba gülümsediğinde, her garsonla konuştuğunda, her her zaman oturduğu masanın üstünde duran papatyalarla oynadığında...

  Oysa bunu o hiçbir zaman bilmeyecekti. Onun defalarca okuduğu Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu kitabındaki karakterler gibiydik adeta, ben o kitabın her satırında bizden bir şeyler bulurken o bundan bihaberdi. Bu yüzden ona bir mektup yazıp "Sana, beni hiç tanımamış olan sana," diyerek bir mektup bırakmayı çok isterdim, yapamadım.

  Öldüğüm zaman onu bu kadar sevdiğimi bilmeyecekti bile, yargılanma ve günahkâr gözükme korkusuyla onu sevdiğimi kimseye söyleyememek benim için çok acı vericiydi. Kadın olmam, onu sevemeyeceğim anlamına mı gelmesi gerekiyordu illa? Ben onun kalbini seviyordum, onun kahverengi saçlarını okşamak ve sonsuza kadar gözlerinin içine bakmak istiyordum. Bunu sadece bir kadınım diye yapamayacak olmam, yaparsam toplumdan dışlanacak olmam bir zamanlar bana korkunç gelmişti.

  Fakat şimdi gelmiyordu, saçma gelen tek şey zamanında ona onu sevdiğimi söyleyememdi, aptal gibi insanların beni yargılayacak olmasından korkmamdı. Eğer ona zamanında onu tanımak istediğimi söyleseydim şu an beraber karşılıklı bu beyaz fincanlarda kahve içebilirdik, o da bana o beni aptalca gülümseten gülümsemesini sunabilirdi.

  Ama bunlar sadece hayaldi ve sonsuza kadar bir hayal olacaktı. Ben öldüğüm zaman o varlığımdan hiç haberi olmamaya devam ederek o masada kendi başına oturmaya devam edecek ve belki de bir gün buraya gelmekten sıkılıp onu ilk gördüğüm yere bir daha hiç girmeyecekti.

  Son kez başımı çevirip ona baktım, yüzü yine ciddi bir ifadeye bürünmüştü ve kitabının son sayfalarına geldiği buradan belli oluyordu. İstemediği bir olay gerçekleşiyor olabilirdi, belki de kitabın içindeki çift bizim gibi sonsuza kadar ayrılıyor olabilirlerdi. Evet, bizim gibi. Biz hiç beraber olmamıştık ama ben bu kapının dışına adımımı attığım an sonsuza kadar ayrılacaktık o bunu bilmeden.

  Derin iç çektim, buradan kalkıp gitmek cehennem kadar kalbimi yakıyordu. O son sayfasını açarken ayağa kalktım ve kasiyere aldığım kahvenin, aynı fincandan içtiğimiz son kahvenin parasını ödeyerek çıkış kapısının önüne geldim. Ona bakarsam burada kalmak için kendimi çok zorlardım, o yüzden onun beni huzura erdiren yüzüne bakamadan kapıyı açtım ve dışarıya adımımı attım.

  Her şey bitmişti, sonsuza kadar.

  Sadece onu tanımak istedim ama onu sonsuza kadar kaybettim.

  Gözümden akan bir damla yaşı sildim ve omzuma astığım beyaz çantaya iyice sarılıp yürümeye başladım, kar taneleri yüzümü yalayıp geçerken arkadamdan gelen "Hanımefendi?" sesiyle attığım adım havada kaldı.

  Onun sesiydi.

  Şaşkınlıkla dolan gözlerimle beraber arkama döndüğümde elinde tuttuğu fular ile beraber bana bakıyordu, benim fularımdı. Yüzündeki ciddiyet duruyordu, ben onun için bir yabancıydım çünkü.

  "Fularınızı masada unuttunuz." Karşıma geçip mavi renkteki fuları bana uzattığında "Teşekkürler." diye mırıldandım, ilk defa bu kadar yakın olmamızdaki heyecan sesime bile yansımıştı. Titreyen ellerimi yavaşça uzatıp onun elinden fuları aldım, ellerimiz birbirine değmişti.

  İlk ve son kez.

  "Sizi her zaman oturduğunuz o masada görüyordum, o yüzden fularınızı ben getirmek istedim. Boynunuza sarın ki bu soğuk havalarda üşümeyin."

  Kalbim boğazımda atmaya başlamıştı bile, benim kim olduğumu biliyordu ve gözleri bir kez de olsun benim bedenime değmişti. Başımı utançla öne eğip "Yeniden teşekkür ederim." dedim ama ismini bilmediğim için cümlem havada yarım kaldı. O da bunu fark etmiş olacak ki "Ymir." diyerek ismini söylediğinde saçımın bir tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdım.

  İsmi... Ymir'di. Sevdiğim kadının ismini ilk ve son görüşmemizde öğrenmek ne acıydı.

  "Ben de Historia." dedim gülümseyerek. Ymir'in de yüzüne konan o her zaman yakından görmek istediğim gülümseme ile titreyen bedenim durmayı başardı. Bu gülümseme, çevremin taşlaştırdığı kalbimin erimesine sebep olacak kadar güzel bir gülümsemeydi.

  "Historia demek... Çok güzel isminiz var. Öyleyse, daha sonra görüşmek üzere."

  Onun kafeye geri girmesiyle bana veda edecek son kişinin o olması mutluluğu ile akan gözyaşlarım ile gülümsedim. Arkama dönüp yürümeye başladım ve fuları burnuma götürdüm belki kokusu sinmiştir diye. Sinmemişti ama olsun, en azından eli elime değmiş, bana gülümsemişti.

  "Görüşürüz Ymir, belki başka bir hayatta."

  ---

  Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nu okurken içimden hep böyle bir kitap yazmak geçiyordu. Tek bölümlük olmasını, birisinin sevdiği kişiye olan aşkını anlatması ve ona son kez veda ederken ilk defa tanışmalarını istiyordum. Buna en güzel uyacak kişilerin de Ymir ve Historia olduğunu düşünerek Historia'nın ağzından Ymir'e olan sevgisini anlatmak istedim. Pek olay yoktu biliyorum ama amacım da buydu zaten.

  Umarım beğenmişsinizdir çünkü benim çok beğendiğim bir hikaye oldu.

  Kendinize çok iyi bakın <3

sadece onu tanımak istedim, yumihisu. Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin