*1*

155 15 0
                                    

2006 Moskova

Gecenin geç saatleriydi. Günlerdir yağan kar iyice bastırmış tüm sokakları esir almıştı adeta. Gri evlerin bacasından çıkan duman bembeyaz olan gökyüzü sayesinde geceye rağmen kolayca görünebiliyordu.

Yulia, yürüyordu o sokaklarda. Daha önce defalarca geçip gittiği caddeleri, parkları, üstüne bir zamanlar konserlerinin afişleri asılan ağaçları geride bırakarak durmadan ilerliyordu.

Yorgundu. Yerde biriken beyaz örtü bu yorgunlukla yürümesini daha da zorlaştırıyordu ama genç kız yine de pes etmeyecekti. Çünkü çok özlemişti. Bir kere bile olsa gözlerden uzakta onu görebilme ihtimaline inandırıyordu kendisini. Biliyordu çünkü sabahın erken saatinde Lena kuşları beslemek için camını açacak ve pervazına yem bırakacaktı. O birkaç saniye içinde görebilecekti kızıl saçlı mucizesini. Evet, mucize diyordu ona çünkü Lisede okudukları dönemde Lena her ikisinin de en büyük hayallerinde başarıya ulaşacaklarına inandırmıştı onu. Keza öyle de olmuştu ama şimdilerde Yulia aslında en büyük hayalinin ün olmadığını çok iyi biliyordu. Lise dönemleri onun en mutlu olduğu dönemlerdi sadece genç kız o zaman bunun farkında değildi. Şimdi anlayabiliyordu. En büyük hayali zaten yanı başındaydı ama zaman ve kafa karışıklıkları, üstüne eklenen hatalarla da birlikte o hayalinden oldukça uzaklaşmıştı genç kadın. Artık bunu üzülse de kabulleniyordu. Tek bir hatası yüzünden gözlerini ebediyete kapatıncaya dek sürecek olan mutluluğunu ebediyen kaybetmişti. Daha da bulamazdı.

Tanıdığı sokağa vardığında adımlarını durdurup iri bir ağacın arkasına saklandı Yulia. Baktığı camın ışıkları açılmıştı anında. Bu ani gelişme genç kadının kalbinin hızlanmasına neden olmuştu. Ellerini gövdesi kar tutmuş ağaca yaslayarak kafasını görünmeyecek şekilde saklandığı yerden çıkardı. Işıktan odanın içinde hareket eden gölgeyi görebiliyordu. Bir süre sonra o gölgenin yanında daha uzun ve daha hacimli başka bir gölge daha belirdi. Yulia, kızardığından habersiz elini ağacın karla kaplanmış gövdesine bastırmaya devam etti. Öfkeden masmavi olan gözleri bir kristal tek parlıyordu. Neye öfkeleniyordu peki? İzlediği manzaraya mı kendisine mi? Daha çok kendisine ama yine de izlediği manzara da canını yakmıyor değildi. Daha iri gölge diğer gölgeye sarılıp siluetler birleşince Yulia bakışlarını yere indirerek başını da elinin üzerine yasladı. Gözlerinden aktığı anda ısısı buz kesen damlalar yanağına doğru süzülüyordu. Sanki jiletle tenini kesiyordu ama umurunda değildi. O kadar yolu bunları görmek için gelmemişti. Yeniden bakışlarını yukarı kaldırdı. Gölge artık tek başınaydı hatta gölge bile değildi. Lena camı açmış üşüdüğünden olsa gerek kollarını bedenine dolamıştı. Etrafı izliyordu genç kadın. Bakışları onun bulunduğu ağacın yanına geldiğinde Yulia, sırtını ağaca yaslayarak kendisini gizledi. Ağzından halka-halka çıkan dumanlar bir süre sonra buz gibi havaya karışıp yok oluyordu. Hızlı hızlı nefes almaya başlamıştı. Heyecandan kalbi duracaktı.

O an beyaz bir güvercin kanat çırparak önündeki beyaz örtünün üzerine kondu. Minik gagasıyla yerde bir şeyler arıyor gibiydi. "Hadi sen de diğerlerinin yanına uç. Lena orada kardeşlerini besliyor" diye fısıldadı Yulia, onu duyduğu meçhul olan hayvancığa. Ancak kuş sanki onu duymuş gibi kanat çırparak tekrar gecenin sessizliğinde gürültülü bir şekilde geldiği yere doğru uçtu. "İşte böyle" dedi Yulia gülümseyerek ve bütün cesaretini toplayıp tekrar arkasına döndü. Ellerini tekrardan ağacın karlı gövdesine yaslayarak başını hafifçe gövdenin arkasından çıkardı. Lena hala oradaydı ve parmağına konan küçük serçenin kafasını okşayarak onunla bir şeyler konuşuyordu. Aslında nedense ona şarkı mırıldandığından emindi Yulia. Bu manzara karşısında güldüğünden habersiz bir zamanlar ikisinin de ismini kazıdıkları ağacın gövdesini okşayarak kadını izlemeyi sürdürdü. Farkında değildi aslında parmaklarıyla okşadığı gövdede ikisinin de ismini açığa çıkardığının. Küçük bir kalbe saplanmış okun ayırdığı çizginin bir tarafında onun bir tarafında da Lena'nın adı yazıyordu. Lena'nın kuşun kafasını öpüp onu havaya bırakmasıyla Yulia'nın yüzündeki tebessüm daha da genişledi ama sanki mutluluğunu kıskanan bir diğer gölge tekrardan ortaya çıktı. Lena'ya arkadan sarılan adam kadını boynundan öperek kucağına doğru çekti. İkili sarılmış bir halde salınarak manzarayı izlemeye devam ederken Yulia tüm benliğini kapsayan kıskançlıkla görünebileceğini bile umursamadan saklandığı ağacın arkasından çıkarak geldiği yöne doğru geri gitti.

"Bu da kim böyle? Hangi akıllı eksi 25 derecede gece gece mahallede gezer ki?"

Lena da fark etmişti ağacın arkasından çıkıp uzaklaşan o gölgeyi ama sevgilisi Saşa kadar buna şaşırmıyordu. Çünkü biliyordu o ağacın arkasından çıkan kişinin kim olduğunu. O ağaç bir zamanlar birbirlerine deli gibi âşık olan iki lisenin buluşma mekânıydı. Ve oradan ayrılan gölge de Lena'nın hiçbir zaman unutamayacağı bir varlığa aitti. Nerde, ne şekilde görse tanırdı. Kim kalbinin anahtarını taşıyan kişiyi tanımazdı ki?

"Her kimse onu bu soğukta dışarıda dolaştıracak kadar dertli olmalı" dedi adam tekrardan ve bu sözlerle Lena acıyı üfler gibi içinde tuttuğu nefesini dışarı üfledi. Dakikalar önce üşümesinin karşısını alan beline sarılmış sıcak kollar artık buz kesmesini sağlıyordu. Birden bire sığındığı kucakta yabancı hissetmeye başlamıştı. Kollarını okşayan ellerin içi tenine diken gibi batıyordu. Gecenin karanlığı yüzündeki acı doluyu ifadeyi gizlerken güçlükle yutkunarak, "Üşüdüm, içeri girelim" diye fısıldadı. Ve bir süre sonra odanın ışıkları tamamen kapandı...

t.A.T.u / GxGHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin