𝐲𝐞𝐚𝐫 𝐈𝐈𝐈; part two

130 13 18
                                    

Kasım ayının ağaçları yapraklarını dökmeye devam ederken sınavlar başlamış, Sirius ile talihsiz bir şekilde önemli bir ödev için eşleştirilmiştim.

Sevgili Regulus, daha önce ağabeyinle hiçbir konuşma yaşamamış biri olarak ne kadar dışa dönük ve dikkati dağınık biri olduğunu gördüğümdeki şaşkınlığımdan sana bahsetmiştim. İki kardeş nasıl bu kadar benzer fakat tamamen farklı olabilir? Kütüphanedeki masalardan birinde onunla birlikte oturup araştırma yaparken beni şaşırtmaya devam ediyordu. O gürültülüydü, sen sessiz; yerinde duramazdı, sen ise bir heykel gibi durmakta ustalaşmıştın; sevecen ve konuşkandı, senin bana kendini açman yıllarını almıştı.

Ağabeyinin Slytherin binasına ait öğrencilere karşı hoş olmayan birtakım düşünceleri vardı, fakat beni tanımıştı. Ödev üzerine buluşmamız üzerinden beş dakika bile geçmemişti ki bana dönüp, "Hey, sen kardeşimin yanında takılan kız değil misin?" diye sordu. İtiraf etmeliyim ki gururlanmıştım. Hafifçe çenemi kaldırıp, "Evet," diye cevap verdim. Sirius ise ne söyleyeceğine karar verememiş gibi bana derince bakıyordu.

"Rosier ve Crouch ile de arkadaş misin?"

Gülmekten kendimi alıkoyamadım. Onlarla arkadaş olabileceğim düşüncesi bile saçmaydı.

"Benden nefret ederler."

"Neden?" diye sordu kaşlarını kaldırıp. Oldukça meraklı ve açıksözlüydü, senin açıksözlü olma gibi bir lüksün yoktu.

"Melez olsam da pis bir Muggle gibi davrandığımı oldukça sık söylerler."

Sempatisini kazanmış olmalıyım, çünkü bundan sonra ödeve özen göstermeye gayret etti ve bana ilk ismimle hitap ederek iltifat etti.

"Hiç fena değilsin, Marcelle. Reg şanslı sayılır."

Evangeline bu dönem Juliet ile oldukça fazla vakit geçirmeye başlamış ve bana olan ilgisi azalmıştı. Juliet, Ravenclaw binasına ait bir melezdi. Onu severdim, birçok yönden benzer yanlarımız vardı, fakat Evangeline olmadan kendimi yalnız hissetmeye başlamıştım. Sınavlar yüzünden oldukça endişeliydim ve gece bu yüzden uyuyamaz, bunun yerine pencereden yüzüme vuran güneşin ışıklarını hissedene kadar kitap okurdum.

Havanın iliklerimize işleyen soğuğuna karşın giydiğimiz kat kat kıyafetlerle çimenlerin üstünde otururken gözlerinde beliren anlık endişeyi fark ettim.

"Marcelle, geceleri kabus mu görüyorsun?"

Başımı salladım.

"Hayır."

"Yanlış anlama, sadece endişeleniyorum."

Dudaklarımda beliren gülümsemeye rağmen gözlerimi kaçırdım.

"İyi uyuyamıyorum."

"Sirius derslerde uyuduğunu söyledi."

Bu gerçekten beni güldürmüştü, çünkü derslerde olanlara dikkat etmeyi reddeden Sirius'un bunu fark etmesi şaşırtıcı bir olaydı.

"Sınavlar yüzünden," dedim omuz silkip. Güçlü bir rüzgar esti ve boynunu saran eşarp omzundan uçuştu. "Fazla endişeleniyorum."

Derin bir nefes aldın ve bacaklarını kendine doğru çektin.

"Anlıyorum," dedin. Bu basit kelimeyi söylerkenki ses tonundan gercekten anladığını biliyordum. "Sınavlara benimle çalışabilirsin. Kütüphanenin kalabalık olmadığı saatleri biliyorum ve ders çalışırken bana eşlik edecek birinin olması fena olmaz."

Beni yanında istemen dünyanın en tuhaf durumuymuş gibi gözlerimi kırptım.

"Gerçekten mi?"

𝐜𝐚𝐭𝐡𝐚𝐫𝐬𝐢𝐬 〆 𝐫𝐞𝐠𝐮𝐥𝐮𝐬 𝐛𝐥𝐚𝐜𝐤Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin