TANITIM

13 2 1
                                    

Genç kadın soğuk kanlılığını korumaya çalışıyordu. Derin derin nefesler alırken zihinin içindeki bağırışlar beyninin her bir kıvrımını kemiriyordu.
Sus artık dedi kendine. Sus ve işine odaklan. O hastayı kurtarmak zorundasın.

Ama susmadılar. Bağırışlar beyninin her bir noktasını işgal etmeye devam ediyordu. Sesler gittikçe artarken gözlerini sımsıkı kapattı ve yumruklarını az önce ellerini dezenfekte ettiği lavabonun yanına dayadı.
Hemen kendine gelmesi ve ameliyathaneye gitmesi gerekiyordu. Ama bir türlü kendine gelemiyordu. Sakinleşmek için her zaman yaptığı şeyi yapmak aklına geldi. Bunu neden daha önce düşünememişti ki.
Daha önce sımsıkı kapattığı gözlerini biraz gevşetti az önce elini dezenfekte etmesini umursamadan sağ elini çıkarmayı unuttuğu önlüğün üzerinden kalbine bastırdı. Yıllar önce babasıyla beraber denize gittiği zamanı düşünmeye başladı tekrar. Bu anısı her zaman ona iyi geliyor ve sakinleşmesine yardım ediyordu. Bunun nedenini o da bilmiyordu, ama ona çok iyi geliyordu.

'Sahra, fazla uzaklaşma kızım.' Babası sesini duyurmak için sesini yükseltmesine rağmen Sahra onu duymamıştı ve açılmaya devam ediyordu. Sahra normal zamanlarda babasının sözünü dinler ve yanlış bir şey yapmamaya çalışırdı. Elbet yaptığı zamanlar oluyordu, sonuçta o da bir çocuktu. Aslında babası ona kızmıyordu. Kıyamıyordu ona, çok seviyordu. Ama Sahra bir hata yapınca babasını hayal kırıklığına uğratmış gibi hissediyor ve kendine kızıyordu. Onun aksine babası kızının yaptığı her hatada biraz daha mutlu oluyordu. Çünkü kızı her hatasında biraz daha büyüyor ve gelişiyordu.
Hatalarla dolu bir hayat, bomboş geçirilmiş bir hayattan çok daha faydalı ve onurludur lafına fazlasıyla inanıyordu.

"Sahra, sana diyorum gel buraya kızım."
Küçük kız babasını duysa da denizden çıkmak istemiyordu. Ama babasını üzmek de istemiyordu. Yönünü kıyıya döndü ve ayaklarını usul usul çırpmaya başladı.
Gözü babasının yanına gelen küçük çocukla sinirle kısıldı. Neden gelmişti, babasıyla ne konuşacaktı?
Şimdi ayaklarını daha hızlı çırpmaya başladı. Babasını kurtarması gerektiğini düşünüyordu.
Çabaları sonuç verdi, koşarak babasının yanına gitti, çocuk hala orada duruyordu.
"Babam." dedi küçük kız. Koşarak babasına sarıldı.
"Kim bu, gitsin." dedi mızmızlanarak. Babasını kıskanıyordu, babası da kızının huyunu bildiği için fazla ses çıkartmıyordu.

"Bu arkadaş babasını kaybetmiş, onu arayacağız şimdi." dedi küçük kızını yere indirirken.
Küçük kız, küçük çocuğun yanında durduğunu fark ettiğinde kenara çekildi ve yönünü ona döndü.
"Neden kaybettin babanı,gel bulalım. Git sen de." dedi.
Küçük çocuk kızın söylediği şey üzerine kafasını üzüntüyle eğdi. "Su alacağım dedi, gelmedi hala." dedi.
Babası küçük çocuğu ve kızı önüne aldı.
"Hadi gelin, kafeteryaya bakalım." dedi.
Babası çocuğun omzunu tutuyordu. Kız sinirle babasına baktı. Ama babasının bunu fark etmemesine daha çok sinirlendi.

"Aa bak orada geliyor." dedi çocuk ve karşılarındaki adama doğru koşmaya başladı çocuk. Küçük kız derin bir nefes verdi, babası kurtulmuştu. Hemen yanına geçti ve elini tuttu babasının.
"Bak bulmuş, hadi gidelim." dedi elinin çekiştirirken.
Babası kızının bu ısrarını anlamıyordu, ilk defa böyle yaptığını görmüştü.

"Gideceğiz prensesim."
Karşılarından gelen adam, çocuğu kucağına almış ve bir şeyler anlatıyordu.
Yanlarına yaklaştıklarında adam boşta olan elini babasına uzattı. Küçük kız ve çocuk birbirlerine kızgın kızgın bakıyorlardı.
İki adam da bu duruma güldü. "Oğlumu getirdiğiniz için çok teşekkür ederim." dedi sevecen çıkartmaya çalışan sesiyle adam.
"Yanıma geldi birden, babam kayboldu onu bulmamız lazım dedi." Büyük bir kahkaha attı ikisi de. Çocuklar anlamadan babalarına baktılar. Neler oluyordu, neden gülüyorlardı?

"Kendi kaybolduğunu kabul etmez, ben kaybolurum hep." dedi çocuğun babası.
Sonra küçük kıza döndü. "Siz sevmediniz sanki birbirinizi." dedi gülen yüzüyle. Küçük kız kaşlarını çatıp babasının elini daha sıkı tuttu. Çocuk gibi babasını da sevmemişti. Artık eve gitmek istiyordu.

"Babamın yanına geldi." dedi sinirli çıkan sesiyle. İkisi de güldü. Küçük kız daha da sinirlendi.
"Hadi baba." diyerek çekiştirdi babasının elini.

"Hadi o zaman, tekrar teşekkür ederim. İyi günler." dedi adam. Babasıyla tekrar el sıkıştılar ve ikisi de zıt yönlere döndüler.
Babası küçük kızı tekrar kucağına aldı. "Neden bu kadar sinirlendin hayat gözlüm." Dedi kızının yanağına minik bir öpücük kondururken. Küçük kız bu minik buseyle sakinleşti ve yüzü gülmeye başladı.
Babası kızına hep hayat gözlüm derdi, hayatı, canı, biricik aşkının gözleriyle aynıydı gözleri. Küçük kızının gözlerine bakınca aynını görüyordu. İçindeki özlem bir nebze olsun diniyordu.
"Evde sana sürprizim var." dedi kızının mutluluğunu arttırmak için. Küçük kız sevinçle el çırptı.
"Ne, hadi söyle." Babası muziplikle kafasını iki yana salladı. "Sürpsizler söylenmez küçük hanım."
Küçük kızın yüzü babasının söylediği şeyle asıldı.
Nasıl oynayacağını iyi biliyordu, ama babası bu sefer kararlıydı. Söylemeyecekti.
Küçük kızın yüzü birden aydınlandı, sanırım sürprizi bulmuştu. "Pizza mı aldırdın?"
Babasının yüzü sevinçle aydınlandı. Kızı gerçekten zeki ve uyanıktı, hiçbir detayı atlamıyordu. Onun bu özelliği onu hem mutlu ediyor hem korkutuyordu.
"Aldırmadım, yaptırdım. Fidan Teyzen yaptı." dedi kızını yere indirirken. Arabalarının yanına gelmişlerdi. Koruması ikisi için de kapıyı açtı.

Sevinçe el çırptı küçük kız, Fidan Teyze'nin yaptığı her şey mükemmel oluyordu. Bunun da mükemmel olduğuna emindi. Korumanın açtığı kapıdan içeriye girdi, onun ardından babası da binince kapı kapandı. Yanına oturan babasının dizine başını yasladı küçük kız, ve gözlerini huzurla kapattı.'

Genç kadın sakinleşmenin etkisiyle gözlerini yavaşça açtı, ve elini usulca indirdi kalbinden. Artık daha sakindi ve ameliyata girmeye hazırdı.
Önce ellerini dirsekleriyle beraber yıkadı güzelce, sonra arkasında bekleyen hemşirenin yardımıyla önlüğünü giyip eldivenlerini eline geçirdi.
Maskesini de taktıkdan sonra önde o, arkada hemşire yavaş adımlarla ameliyathaneye girdiler.
Masada yatan hastayı görünce nefesini tuttu, sanırım bunu yapamayacaktı.
Adımları geri geri giderken olduğu yerde durdu. Bunu yapamazdı, yardıma ihtiyacı olan birine yardım etmek zorundaydı. Tuttuğu nefesini bıraktı ve yavaş adımlarla masaya yaklaştı. Hastayı bayıltmışlardı, kalbindeki kurşun yarasına çarptı gözleri, kurtarılması gerekiyordu. Bunu yapabilirdi. O iyi bir doktordu.

Adamın kanlı gömleği bir çırpıda kenara atıldı ve yaranın etrafındaki kanlar temizlenip tampon yapıldı, hastanın nabzı zayıftı ve bu da genç kadının güçlü durmasını engelliyordu.
Elinin titrediğini gördü ve hemen arkasına sakladı.
O güçlü bir kadındı, her şeyin üstesinden gelebilirdi. Gelecekti. Bu hastayı iyileştirecekti.
"Çık dışarıya." dedi yaşı ilerlemiş cerrah. Genç kadın şaşkınlıkla ona baktı, kendisine söylemiş olabileceğine inanmıyordu. "Bu durumda ameliyat edemezsin, ben yaparım. Çık dışarıya."
Haklıydı, yapamazdı. Yaşı ilerlemiş cerrah genç kadını yakından tanıyordu, ruh halinin farkındaydı. Bunu tek başına yapamayacağını biliyordu, zayıf noktası yoktu, babası hariç.
Babasını kurtarabilecek durumda değildi, bunun farkındaydı ama onu yalnız bırakamazdı.

"Hayır, çıkmıyorum." dedi genç kadın ve yaranın üzerindeki bezi kaldırdı. Çok kan kaybetmişti. "Kan takviyesi yapın, 0 Rh+." dedi bir çırpıda.
Hemşireler hemen harekete geçip serumu bağladılar.
Nabzı ve tansiyonu düşüktü. "Sahra çık dedim sana, son kez söylüyorum." dedi cerrah.
Genç kadın çıkması gerektiğinin farkındaydı ama çıkamazdı, onu yalnız bırakamazdı.
Yaşı ilerlemiş cerrah hemşirelerin birine döndü.
"Sahra Hanım'ı hemen çıkartın." Hemşire kafasını salladı ve genç kadının yanına gelip koluna girdi.
Genç kadın hızla kolunu çekti, birine ihtiyacı yoktu, tek ihtiyacı hastanın kurtulmasıydı.
Yeter ki o iyi olsundu, her şeyi yapmaya hazırdı.
Genç kadın arkasında hemşireyle kapıya yöneldi. Elini kapıya okuturken duyduğu son ses hastabaşı monitöründen gelen tiz sesti.

KIZIL OK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin